Ana içeriğe atla

KARŞIMIZDAKİ İNSANLARI SUÇLAYACAĞIMIZA, ÖNCE KENDİMİZİ DÜZELTMELİYİZ..


Değerli dostlarım. Biz Müslümanların bir kısmı, yaşantımızda ne yazık ki dini arka plana ilettik ve yaşantımızda neredeyse hatırlamak bile istemiyoruz. Bir kısmı da var ki, her anında özellikle dini çok iyi yaşadığını düşünüp, kendilerini dindar gösterebilmek adına şekilsel, görsel figürler oluşturup, adeta inancını sergiler hale geldi. Yaptığımız bu iki davranışında doğru olmadığı çok açıktır. ÇÜNKÜ BİZLER İMANIMIZI, TAKVAMIZI KARŞIMIZDAKİ İNSANLARA DEĞİL, ALLAH’A GÖSTERMELİ VE KANITLAMALIYIZ. Allah’ın yemin ederek kolaylaştırdığı dini, batıl ve hurafe inançlarla birleştirip ellerimizle zorlaştırdık, ondan sonrada sanki gerçek din buymuş gibi, dinden uzaklaştık. Hiç araştırmadan, Kur’an’ı anlayarak düşünerek okumadan, ne söylüyor ve anlatıyorlarsa onu din zannettik. Böyle olunca da meydan, DİN TACİRLERİNE KALDI.

Hâlbuki Allah gönderdiği Elçileri ve rehber kitapları, bizlerin hayatını kolaylaştırmak, huzuru ve mutluluğu bulmak adına gönderdiğini söylüyor. Peki, bizler neden huzursuz ve mutsuz yaşıyoruz İslam toplumları olarak, bunu hiç düşündünüz mü? Çünkü bizlerin rehberi Kur’an değil de ondan huzursuz ve mutsuz yaşıyoruz. Geçmiş toplumlara indirilen kitaplara da aynı saygısızlık yapılmış ve ne yazık ki daha önce gelen Kitapların başına gelen, Kur’an’ın da başına gelmiş ve atalarının geleneksel rivayet, batıl inançları Allah’ın kitaplarının önüne geçirilmiş ve yaşanır olmuş. Özetle söylemek gerekirse, ALLAH’IN İNDİRDİĞİ DİN GEÇMİŞ TOPLUMLAR TARAFINDAN NASIL TERK EDİLDİYSE, GÜNÜMÜZDE BİZLERİN GENEL ÇOĞUNLUĞU KUR’AN’A İMAN ETTİĞİNİ ZANNEDİP, BATILI KUR’AN’IN ÖNÜNE GEÇİRDİĞİMİZ İÇİN KUR’AN’I TERK ETMİŞ, BATIL İNANÇLARIN PEŞİNE DÜŞMÜŞÜZ. 

Bu acı gerçeğin olacağını bilen Rabbimiz, bizleri Kur’an’ın indirilmeye başlandığı o gün bile uyarmış ve gelecekte, siz Kur’an a iman ettiğinizi söyleyen toplumlar, Kur’an’ı yeterli görmeyip, ikinci plana atarak Kur’an ı terk edeceksiniz örneğini vermiş ki ders alalım, ama ders aldık mı? Bunu Allah’ın Elçisinin, mahşer günü şahit olarak çağrıldığında,  üzüntüyle benim ümmetim Kur’an’ı terk etti diyeceği sözlerinden anlıyoruz.

Allah’ın Elçi ve kitap gönderdiği tüm toplumların, bugün bizlerde buna dâhiliz, hepimiz bizden olmayanları CEHENNEMLİK, KÂFİR İLAN EDİYORUZ. Sanki bizler sütten çıkmış tertemiz bir insanmışız da, insanları yargılama, ölçme, değerlendirme görevi bizlere verilmiş gibi. Almanya da yaşayan genç bir okurum, geçen gün camiye atanan yeni imam, Hıristiyanlar kâfirdir demiş. Oda bu sözlerin ne kadar yanlış olduğunu bana yazıyor ve düşüncemi soruyordu. Bizler eğer Zikir ehli olsaydık, asla karşımızdaki insanlara kâfir damgasını vurmazdık. Çünkü Allah buna izin vermiyor ve diyor ki, kendinizi temize çıkartarak karşınızdaki kişileri yargılamayın, O kimin Allah’a saygı duyduğunu daha iyi bilir der. Bizler önce kâfirin ne olduğunu doğru öğrenmemiz lazım Kur’an dan.

Lütfen unutmayalım, ömür bir nefes alacak kadar kısadır ve nasıl geçtiğini anlamadan, emaneti teslim edebiliriz her an. Onun için kendimizi temize çıkartıp, karşımızdaki kişileri kâfir ilan etmek yerine, Allah’ın Maide 105. ayette uyardığı gibi,  SİZ KENDİNİZİ DÜZELTMEYE BAKIN uyarısını hayatımıza geçirmeliyiz. Bizler hiç kimsenin inancından sorumlu değiliz, hatta eşimizin bile. Herkes kendisinden sorumludur. Karşımızdaki kişileri yargılamak asla bizim yetkimizde değildir, bunu lütfen unutmayalım. Allah’ın tüm kitap ehline, özellikle gönderdiği ve üzerinde durduğu konular farklı değildir. Amaçlar, uyarılar ve ikazlar aynıdır. Onun içindir ki Allah huzurunda, tek din İslam’dır der. Bizlere düşen karşımızdaki insanın neye, kime inandığı değil, özellikle Allah’ın istediği kriterleri hayatına geçirip, yaşayıp yaşamadığı önemlidir. ALLAH BANA SAYGINI GÖSTER VE TEK İLAH OLDUĞUMU BİL. DOĞRU, GÜVENİLİR, YARDIM SEVER BİR İNSAN OL. KARŞINDAKİ HANGİ İNANÇTAN OLURSA OLDUN, ADALETLİ OL YARDIM ET diyor da, Allah’ın bu uyarılarını hayatına geçiriyorsan, sen Allah’ın istediği sevgili bir kulsun demektir. hatırlatırım Allah’ın resulü daha önce ümmiydi. Yani hiç bir inanca tabi değildi. Ama toplumda sevilen, saygı duyulan, dürüst, adaletli, yardım sever doğruların ve gerçeklerin arayışında bir insandı. Allah Kitap Ehli arasından değil, özellikle O nu seçti. ALLAH’IN DEDİĞİ GİBİ, RESULÜMDE SİZLER İÇİN GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR DİYOR.

Şimdi bu özellikler biz Müslümanlarda var mı, gelin kendimizi sorgulayalım. Bizler Allah’ı tek ilah olduğunu biliyoruz ve kabul ediyoruz. Peki, bizler Hıristiyanların ve Yahudilerin genel çoğunluğunun yaptığı gibi, Allah’ın yetkilerini yaratılmış bir beşere, özellikle gönderdiği Elçisine vermiyor muyuz? Ne yazık ki veriyoruz ve buna karşı çıkanlara, NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACIMIYDI DEMİYOR MUYUZ? Bu durumda bizim kitap ehlinden ne farkımız var?  Sürekli onlar bize kâfir diyor, bizler onlara kâfir deyip duruyoruz. Peki, doğrumu bu yapılanlar?  Elbette yanlış. ÇÜNKÜ YOK ASLINDA BİR BİRİMİZDEN FARKIMIZ. ALLAH KATINDA DEĞERLİ, FARKLI OLANLAR, GÜNÜMÜZ MÜSLÜMAN TOPLUMU İÇİNDE ÇOK AZINLIK,  YAHUDİ VE HIRİSTİYAN TOPLUMU İÇİNDE DE ÇOK AZINLIK, ALLAH’IN SEVGİLİ KULLARI VAR. İşte bu insanların hepsi, Allah katında mutlaka mükâfatını alacaklardır. Alacağını da zaten Rabbimiz söylüyor.

Bakara 62: Şüphesiz iman edenler; Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden de ALLAH’A VE AHİRET GÜNÜNE İNANIP SALİH AMEL İŞLEYENLER İÇİN RABLERİ KATINDA MÜKÂFATLAR VARDIR. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir (Diyanet vakfı meali)

Ali İmran 113: KİTAP EHLİNİN HEPSİ AYNI DEĞİLDİR. Onların arasında, gece boyunca Allah’ın ayetlerini okuyan ve secdeye kapanan dosdoğru insanlar da vardır. (Bayraktar Bayraklı meali)

Bizler gösterişe önem verdiğimizden, ne yazık ki işin özüne inemedik. Hala toplum olarak Kur’an’ı anlamadan okuyor ve neye inandığımızı bile bilmiyorsak ve bundanda sevap bekliyorsak, bizler Allah’ın huzurunda üzülenlerin safında olacağımız kaçınılmaz olacaktır.  ALLAH DOĞRULUK, DÜRÜSTLÜK, ADALET VE YARDIM SEVERLİKTEN BAHSEDİYOR da bizler, bunları yalnız kendimize layık gördüğümüz özellikler olduğuna inanıyorsak, ama bu özellikleri hiç taşımıyorsak, daha baştan Allah’ın nezdinde kaybedenlerden olduğumuzu lütfen unutmayalım. Allah kulunun, saydığım vasıflarına bakarak değerlendirme yapacağını söylüyorsa, lütfen artık kitap ehlinin büyük bir kısmının yaptığı yanlışları tekrar etmeyelim ve tüm insanları ayrım gözetmeden eşit tutalım, onlara saygılı olup, Allah’ın en son kitabı Kur’an’ı, ÖNCE KENDİMİZ GEREĞİ GİBİ TEBLİĞ ALALIM VE DAHA SONRA BATILI HURAFEYİ DEĞİL, ALLAH’IN KİTABINI TELİĞ EDELİM. TABİ BUNU YAPABİLMEMİZ İÇİN, BİZLERİN KUR’ÂN I ÖNCE ALLAH’IN EMRETTİĞİ GİBİ OKUYUP, ÖĞRENİP DÜŞÜNEREK HAYATIMIZA GEÇİRMEMİZ GEREKİR. Bunu yapamıyorsak, bu dünyada imtihanımızı daha baştan kaybetmiş oluruz. Kitap ehlini kendimizden uzaklaştırırsak, kendimize düşman yaparsak, Kur’an’ı asla tebliğ edemeyiz. Tabi önce bizler tebliğ alabildiysek. ÖNCE BİZLER ÖRNEK İNSANLAR OLMALIYIZ.

Allah’ın geçmiş toplumlara, bazen çok uzun zaman geçmeden Elçiler, uyarıcılar gönderdiğini biliyoruz. Peki, Allah artık neden Elçi ve uyarıcı kitap göndermeyeceğini söylemiş olabilir? Çünkü Rabbimiz geleceği biliyor ve gelecekte iletişimin, ulaşımın bu denli gelişmiş teknolojilerle, insanların birbirilerine daha yakın olacağından ve Allah Kur’an’ı da kendi korumasına aldığından dolayı, başka kitaplara ve Elçilere gerek görmüyor. ÇÜNKÜ ALLAH KUR’AN’I DÜŞÜNEN, AKLINI KULLANAN KULLARI İÇİN, TÜM ZAMANA, ÇAĞA UYGUN BİR ŞEKİLDE GÖNDERMİŞ, ÖZELLİKLE BELİRLİ BİR TOPLUMA DEĞİL, GENEL HÜKÜMLER VERMİŞTİR.  Gerçi gönderilen tüm Elçilerin tebliğ ettiği kitaplar, genel çoğunluk insanlar tarafından terk edildi ve onun içinde başka Elçilere Allah gerek görmüyor. Çokta doğru, çünkü öyle bir çağda yaşıyoruz ki, dünyanın bir ucunda konuşulan her şey, anında dünyanın öbür ucuna ulaştırılıyor.  Bazı kişiler Nebi gelmeyecek, Resul gelecek diyorlar. Nebilik Resulün makamının adıdır ve her Nebi resuldür. Allah ben Resul göndermeden önce, onun geleceğini müjdelerim diyor. Gerçekten de Tevrat ta Hz. İsa’nın geleceğini müjdelediği gibi. İncil de de Hz. Muhammed in geleceğini çok açık bildirmiştir. Bu durumda Peygamberimizden sonra, başka bir Resul gelecek olsaydı, onu da tıpkı diğerleri gibi bizlere bildirirdi. Ama Kur’an da asla böyle bir bilgi yoktur.

Değerli kardeşlerim lütfen batıl, rivayet ve sanı inançlarımızı bir kenara bırakalım ve Allah’ın ipine yani Kur’an’a sarılalım. Allah’ın Elçisi de yalnız Kur’an’a sarılmış ve Allah’ın güven Elçisi olmuştur. Onu örnek almak isteyen, onun yolundan gider ve doğruluğundan emin olamayacağımız sözlere değil, Allah’ın nuru, güneşi Kur’an’ın sözlerine göre imanını yaşar. Bu yolu izleyen hiçbir Müslüman, karşındaki hiç kimseyi dinsizlikle suçlamaz. O değerlendirmeyi yapacak yalnız Allah tır. BİZLER KİTAP EHLİNDEN ÖNCE, YANI BAŞIMIZDA BİZLERİ ALLAH İLE ALDATABİLECEK, KANDIRACAK ALLAH’IN KÂFİR DİYE ADLANDIRDIĞI ŞİRK KOŞAN, YA DA MÜŞRİK OLABİLECEKLERE DİKKAT EDELİM. Bizler kendimize bakalım, çünkü bizler eğer doğru yoldaysak, hiç kimse bizlere zarar veremez ve aldatamaz. 

Bakara 44: SİZ KİTAB’I (Tevrat’ı) OKUYUP DURDUĞUNUZ HÂLDE, KENDİNİZİ UNUTUP BAŞKALARINA İYİLİĞİ Mİ EMREDİYORSUNUZ? (Yaptığınızın çirkinliğini) ANLAMIYOR MUSUNUZ?

Maide 105: Ey iman edenler! SİZ KENDİNİZİ DÜZELTİN. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir. 

İsra 84: De ki: “Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, EN DOĞRU YOLDA OLANI DAHA İYİ BİLİR.” 

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HACER ÜL ESVED TAŞI VE GERÇEKLER.

Bugünkü yazımın konusu, Kâbe yi tavaf ederken elle selamlanan ve kutsallığına inanılan, Hacer’ül Esved taşı hakkında olacaktır. Gelin önce geleneksel İslam’ın, bu konuda kabul ettiği rivayetlere ve inançlarına bakalım kısaca. Bakalım da batıla inandığımızda, bizleri nasıl aklın mantığın ötesinde akıl almaz şeylere nasıl inandırıldığımızı da farkında olalım. Konuyla ilgili erişebildiğim tüm rivayetleri yazıyorum. Ders alabilene ne mutlu. Allah onun için, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye boşuna uyarmıyor. “RİVAYETE GÖRE, HZ. İBRAHİM, KÂBE’NİN İNŞASINI BİTİRDİKTEN SONRA, OĞLU İSMAİL İLE TAVAFA BAŞLANGIÇ SIRASINI BİLDİRMEK İÇİN: “İSMAİL, BANA BİR TAŞ GETİR DE TAVAFIN NEREDEN BAŞLAYACAĞINI İŞARET EDEYİM” DEDİ. HZ. İSMAİL DE CEBEL-İ KUBEYS’TEN BİR TAŞ ALIP BABASINA VERDİ. O DA TAVAFIN BAŞLAYACAĞI BUGÜNKÜ KÂBE’NİN KÖŞESİNE TAŞI KOYDU.” “RİVAYETE GÖRE İBRAHİM PEYGAMBERİMİZ, BU TAŞI KÂBE NİN KÖŞESİNE YERLEŞTİRMİŞTİR. EBU DAVUD’UN RİVAYET ETTİĞİ BİR HADİSE GÖRE,

İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR?

Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ayetlerini eğer, Allah’ın örnek verdiği diğer ayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışmaz da geleneğin, rivayetlerin ve Mezheplerin dayattığı beşeri fıkıh inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, Allah’ın istediğini değil, kendi nefislerimizde yarattığımız dini yaşamış oluruz. Bugünkü makalemin konusu  İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR  ve bir kadın evli olmadığı bir erkeklerle beraber aynı ortamda oturamaz mı, bu konuda sizleri Kur’an’ı rehber alarak, düşünmeye davet etmek istiyorum.  Günümüz Mezheplerin, beşeri FIKIH inancının öğretisine baktığımızda, bir kadın evli olmadığı başka bir erkekle aynı ortamda oturamaz, ya da toplu halde bulunamaz şeklinde anlatılır. Bunun detayına girmek istemiyorum, çünkü bizler için beşeri fikirler değil, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an önemlidir. Bu konudaki Kur’an ayetlerine bakmadan önce, genel anlamda düşünelim.  Bir kadının yalnız başına dışarı çıkamayacağına dair, bir hüküm v

BATIL VE RİVAYETLERDEN UZAK, KUR’AN’IN EMRETTİĞİ SALATIN, ÖZÜNÜ ANLAYABİLMEK….

  Salat/Namaz konusu İslam toplumunda, en çok konuşulan ama çok fazla fikirlerin, düşünce ve inancın ortaya atıldığı bir konudur. Bildiğiniz gibi günümüzde bizlerin namaz dediğimiz konu, aslında bu isimle Kur’an’da geçmez.  SALAT  diye geçer ama bu kelimenin öyle farklı anlamları da vardır ki, bu gerçek ne yazık ki İslam toplumunda hiç konuşulmaz, hatta her ayette geçen  SALAT  kelimesine, namaz adını verip gerçek anlamından saptırılarak yanlış anlaşılmıştır. Bu konu İslam toplumu tarafından çok fazla tahrif edilmiş ve farklı anlamlara çekilerek topluma anlatılmıştır. Onun için makalem biraz uzun oldu. Sabırla lütfen okuyunuz. Kur’an’da geçen  SALAT  kelimesine direk namaz anlamını verirsek, namazın detaylarını ve bu konudaki emirleri Kur’an’ın başında değil, daha sonra ki ayetlerde indirildiğini görürüz. Kur’an’ın indiriliş, nüzul sırası konusunu da araştırdığınızda net ve güvenilir bir bilgiye ulaşamazsınız. Çünkü farklı sure sıralamaları görürsünüz.  BAKIN SURE DİYORUM, AYET DEĞİL .