Ana içeriğe atla

İmtihanımızda, Kaybedenlerden Olmak İstemiyorsak.


 

Allah Asr suresinde, iman ettiğini söyleyen kullarım, birbirine Hak olanı, YANİ YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENİ, KUR’AN’I TAVSİYE ETMEDİĞİ SURECE ZİYANDADIR diyor. Çünkü hak olanın yalnız Allah katından geldiğini yine Kur’an’da bildiriyor. Bizler böylemi yapıyoruz? Rabbimiz iman ettiğini söyleyen kullarını uyarmak için, “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A, ANCAK ORTAK/ŞİRK KOŞARAK İNANIRLAR” diyerek, iman ettiğini zannedenlerin, nasıl büyük bir yanılgı içinde oldukları uyarısını yapıyor. Tabi bir başka ayetinde de kendisine ŞİRK/ORTAK KOŞANIDA AFFETMEYECEĞİ bilgisini veriyor. Peki, bizler böyle büyük hatalar yapıyor muyuz? İnancımızı Kur’an ile sorguladık mı? Gelin sorgulayalım.

Bizler yalnız Allah’ın katından gelen HAK olan Kur’an’a mı iman ediyoruz? Yoksa yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, KUR’AN+RESULÜN SÜNNETİ+MEZHEP İMAMLARININ İCHATLARI ile birlikte mi yaşanır diyoruz. Eğer bunu söylüyorsak, Allah’ın uyardığı gibi ZİYANDAYIZ yani kaybedenlerdeniz demektir.

Allah ayetlerinde bizleri uyarıp, ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, hüküm verenlerin en hayırlısı benim. Sakın kendinize VELİLER, EVLİYALAR edinmeyin, güvenilecek VELİNİZ yalnız benim diye uyardığı halde, velisi olmayanın velisi şeytandır diye inanıyorsak, BİZLER HEM ZİYANDAYIZ, HEMDE ALLAH’A ŞİRK KOŞUYORUZ DEMEKTİR.

Rabbimiz şefaat tümden bana aittir, hiç bir şefaatin olmadığı O günden sakının diye ikaz ettiği halde, ayetlerde geçen kelimelerin anlamlarını değiştirip, eğip bükerek KENDİMİZE GAVSLAR, ALLAH DOSTLARI İLAN ETTİĞİMİZ KİŞİLERİ VELİ EDİNİYORSAK, ZİYANDAYIZ kaybedenlerdeniz, Allah’a şirk koşanların safındayız demektir.

Allah, Resulüne verdiği görev ve yetkisini bizlere anlatırken; “RASULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “BİZ RASULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.”  (Kehf 56) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) diye apaçık bildirdikten sonra bizler, ne yani Allah Resulünü postacı diye mi gönderdi, Resulünün de Kur’an’ın misli kadar dinde hüküm koyma yetkisi vardır diye inanıyorsak,  BİZLER ZİYANDAYIZ KAYBEDENLERDENİZ, ALLAH’A RESULÜNÜ EŞ TUTARAK, ŞİRK KOŞUYORUZ DEMEKTİR.

Allah’ın Resulü Kur’an’da çok açık ve net, “BEN SİZİ ANCAK VAHY İLE UYARIYORUM” dediği halde, Allah’ın Resulüne atfen söylenen her rivayet hadisi, Kur’an süzgecinden geçirmeden inanıyorsak, bizler hem Allah’ın Resulüne iftira atarak ZİYANDA oluyoruz, hem de Allah’a şirk koşuyoruz demektir. İMTİHANIMIZDA KAYBEDENLERDEN OLMAK İSTEMİYORSAK, ALLAH’IN ÖNERDİĞİ GİBİ, BATILDAN RİVAYETLERDEN UZAK, YALNIZ KUR’AN’IN İPİNE SARILMALIYIZ. BU EMRİ VEREN RABBİMİZ. BUNU YETERLİ GÖRMEYİP, KENDİSİNE TUTUNACAK BAŞKA İPLER ARAYAN ZİYANDADIR, KAYBEDENLERİN SAFINDADIR.

Allah zekât konusunda Kur’an’da detaylı bilgiler verip, kullarını hayır yapmaya zekât vermeye teşvik ettikten sonra, Bakara suresi 215. Ayetinde bu konuya açıklama getirip, Allah yolunda ne harcayacaklarını sana soruyorlar deyip, çok basit ve anlaşılır bir şekilde ne diyordu? "İHTİYAÇTAN ARTA KALANI, YA DA HAYIR OLARAK HARCAYABİLECEĞİNİZ HER ŞEY" şeklinde bir açıklama yaparak, kullarını zor durumda bırakmadan, ama bizleri adeta imtihan edercesine bizzat vereceğimiz zekât ve hayırlarımızın miktarını bizlere bıraktığı halde, bunu bir eksiklikmiş gibi görüp ne diyoruz? “ALLAH KUR’AN’DA NE KADAR ZEKÂT VERECEĞİMİZİ BİLE YAZMAMIŞ, DEMEK Kİ KUR’AN’DA HER BİLGİ OLMUYORMUŞ” Bunu söylüyorsak bizler inanın ZİYANDAYIZ, KAYBEDENLER ARASINDAYIZ DEMEKTİR.

Yine namaz konusunda Allah Kur’an’da çok detaylı bilgi verip, savaşta ya da çok zor bir anımızda, kısaltılmış namazın bizzat Kur’an’da Resulü üzerinden örnek verip, bizim deyimizle bir rekât olduğu açıklamasını yapar. Ama normal bir zamanda, Allah’ın huzuruna durup ondan yardım isteyip, onu zikrederek şanını yücelttiğimiz salat/namaz konusunda asla bir sınırlama yapmadığı, bizlere bıraktığı halde, bizler bunu da adeta bir eksiklik gibi görüp ne diyoruz? “YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM’IN YAŞANACAĞINI SÖYLEYENLER, SABAH NAMAZININ, AKŞAM NAMAZININ REKÂT SAYILARINI GÖSTERİN BAKALIM KUR’AN’DA”, demiyorlar mı? Nisa suresi 103. Ayetinde, tehlikenin olmadığı güvenli bir zamanda salatı/namazı bakın nasıl yerine getirin diyor. SÜKÛNET BULDUĞUNUZDA, SALATI/NAMAZI/DUAYI TAM BİR BİÇİMDE YERİNE GETİRİN.” Peki, siz bu ayetten, açıklamadan ne anladınız? Rekât sayısı yok. Yani uzunluğu konusunda, herhangi bir sınır koymamış Allah. Sükûnet içinde Allah’ın huzurunda kalabileceğiniz kadar diyor.  Bu durumda demek ki her şey Kur’an’da olmuyormuş mu dememiz lazım, yoksa tehlike anında kısaltılan namazın sınırını belirlemiş, ama rahat bir anımızda namazın uzunluğunu kısalığını Allah, bize bırakmış dememiz gerekmez mi? Hatırlatırım Rabbimiz, biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık, nice örneklerle açıkladık ve kolaylaştırdık. Yok mu düşünen aklını kullanan diyor.  BİZLER DÜŞÜNMEYİ BİR KENARA BIRAKIP, HAŞA ALLAH’IN ADETA EKSİKLERİNİ TAMAMLAMAYA ÇALIŞIYOR GİBİ DAVRANIYORUZ. Böyle yapanların Allah ZİYANDA olduklarını ve kendisine ŞİRK koştuklarını söylüyor.

Allah Ali İmran 103. Ayetinde, bakın bizlerin yalnız nereye sarılmamızı emrediyor. HEP BİRLİKTE ALLAH’IN İPİNE, KUR’AN’A SIMSIKI SARILIN. PARÇALANIP BÖLÜNMEYİN.” Bu ayetinde Allah inancımızı, imanımızı yaşarken, bizlerin Allah ile kulu arasına hiç kimseyi sokmadan yaşamamızı istiyor. Biz kulları ve Allah’ın vahyi Kur’an. Yani Allah ile kulu arasında hiç kimse yok. Hatırlatırım Allah’ın Resulünün görevini Allah açıklarken, nasıl bilgi veriyordu“SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40)” Yani Resul bizlere Allah ile aramızda aracılık bile yapmıyor. Onun görevi yalnız tebliğ etmektir. Hatırlatırım bunu ben söylemiyorum, Allah söylüyor Kur’an’da. Bunu söyleyince ne söylüyorlardı hatırlayalım. “NE YANİ ALLAH, RESULÜNÜ POSTACI DİYEMİ GÖNDERDİ?” Bunu söyleyenlere şunu söylemek isterim. Mahşer günü bu sözleri Allah'a söylersiniz. Allah'ım Resul göndermişsin ama yetkisi yok.  Bu nasıl olur desiniz. Çünkü Allah Resulüne, yalnız tebliğ etme görevini vermiş. Tüm bu gerçeklere gözlerimizi kapatıp, atalarımızın batıl inancını yaşayabilmek için ayetleri görmezden geliyorsak, BİZLER ZİYANDAYIZ, KAYBEDENLERİN SAFINDAYIZ DEMEKTİR.

Araf suresi 171. Ayetinde Allah, geçmiş toplumları bakın nasıl uyardığını söylüyor, acaba bizler bu uyarıdan ders alabildik mi? “SİZE VERDİĞİMİZ KİTABI KUVVETLE TUTUNUZ VE İÇİNDEKİNİ HATIRINIZDAN ÇIKARMAYINIZ Kİ, KORUNABİLESİNİZ” DEDİK. Ne yazık ki, bizden önceki Kitap Ehlinin yaptığı hataları bizlerde tekrar ettik ve Allah’ın bizlere indirdiği Kur’an’ı bilerde yeterli görmedik, hatta atalarından kendilerine rivayet edilen sözler/hadisler olmasaydı Kur’an’ın kapalı kalıp, anlaşılamayacağını bile söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Bu hataları yapanlar, Allah’ın uyarılarından ders almayıp, ZİYANDA OLUP ALLAH’A ŞİRK KOŞANLARDIR.

Aklını kullanan bir Müslüman, başkalarının yanlışlarından, hatalarından ders alıp, aynı hataları yapmaz. Aklını kullanmayan ise başkalarının yaptığı yanlışları bizzat yapar öyle ders alır. ONUN İÇİN ALLAH DÜŞÜN, AKLINI KULLAN DİYOR BİZLERE. Dilerim Allah ile kendisi arasına hiçbir aracı koymadan, yalnız Allah’ı VELİ edinen, YALNIZ ALLAH’IN İPİNE SARILAN, ALLAH’IN AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KABEYİ İLK KİM YAPMIŞTIR?

Biz Müslümanlar her konuda olduğu gibi, Allah’ın emri Hac görevini yerine getirdiğimiz Kâbe nin, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı konusunda bile, tam anlaşamıyor, Kur’an açıklamasına rağmen, Kur’an’ın bilgilerine inanacağımıza rivayetlerin etkisinde kalıyoruz. Televizyonlarda izlemişsinizdir, hatta kafanız da karışmıştır. Kâbe yi ilk yapanın, Hz. Âdem olduğu anlatılır. İlginçtir bu bilgilerin tamamı rivayetlerde geçer, sorumlu olduğumuz Kur’an’da tek kelime geçemez. Bakın bu konuda neler söyleniyor, önce bu rivayetlere göz atalım, daha sonra sorumlu olduğumuz Kur’an’dan gerçekleri öğrenelim. “İSLAM’DA GENEL GÖRÜŞ OLARAK KÂBE’NİN, İLK OLARAK HZ. ÂDEM TARAFINDAN YAPILDIĞI SÖYLENİR. ANCAK ONDAN GERİYE, SADECE TEMELLERİNİN KALDIĞI, SONRA HZ. ŞİT PEYGAMBER TARAFINDAN YENİDEN İNŞA EDİLDİĞİ VE NUH TUFANI SIRASINDA KUMLARA GÖMÜLDÜĞÜ ANLATILIR. DAHA SONRASINDA, KUR’AN’DA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE, HZ İBRAHİM’İN ALLAH’IN EMRİ İLE KÂBE’NİN BULUNDUĞU YERE GİTTİĞİ VE KÂBE’NİN TEMELLERİNİ BULARAK, O

ÖLMÜŞLERİMİZE KUR’AN OKUMAK, KURBAN KESMEK DOĞRU MUDUR?

Sizce Kur’an ölmüşlerimize okunur mu, okunursa faydası olur mu? Bildiğiniz gibi günümüz İslam toplumunda, çok fazla kabul gören ve her ölen yakınlarımızın ardından Kur’an okuruz, ya da okuturuz. Kabir ziyaretlerinde görürsünüz, ölmüş kişinin mezarı başında ona Kur'an okurlar. Bu davranışımız ne kadar doğru. Gelin bu sorumuzu Kur’an'a soralım, bakalım ne cevap verecek. Allah Kur’an'ı neden ve ne amaçla indirdiğini, bakın nasıl açık bir şekilde bizlere bildiriyor. Yasin 70:   DİRİ OLANLARI UYARABİLSİN ve kâfirlere ceza hak olsun diye. ( Bayraktar Bayraklı) Fatır 22:  DİRİLER İLE ÖLÜLER DE BİR OLMAZ. Allah, dilediğine işittirir. SEN, KABİRDE BULUNANLARA İŞİTTİRECEK DEĞİLSİN. (Diyanet meali) Neml 80:  Bil ki SEN ÖLÜLERE İŞİTTİREMEZSİN, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da DAVETİ DUYURAMAZSIN. ( Diyanet vakfı) Aslında bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an'ın yaşayan bizler için bir tebliğ, uyarı  HAKKIN YOLUNA DAVETİYE  olduğunu anlayacaktır