Ana içeriğe atla

SALAT'IN BİR ANLAMININDA, NAMAZ OLMADIĞINI SÖYLEYEN KARDEŞLERİMİZE.


 

Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Kur’an’da geçen SALAT kelimesi üzerinde olacak. Salat Allah’a dua etmek, toplumun birbirine destek olması ve bizlerin farsça namaz dediğimiz kıyam, rükû ve secde ile yapılan şekilsel bir dua ibadeti anlamlarına gelir. Bu makalemde üzerinde durmak istediğim konu, bazı arkadaşlarımızın kıyam, rükû ve secde ile yaptığımız ibadetin aslında, Kur'an'da geçmediğini iddia ettikleri konusu üzerinde olacak. 

Her düşünceye saygılı olurda, hiç bir etki altında kalmadan, derinlemesine Kur’an ayetleri üzerinde düşünürsek, inanıyorum ki en doğru sonuca ulaşabiliriz. Eğer birbirimize saygısız tavırlar içinde olurda, bizim gibi inanmadığı için, karşımızdaki kişiyi dinsizlikle suçlarsak, daha baştan büyük hata yapmış oluruz. ÖNCE ŞUNU ÇOK AÇIK BİR ŞEKİLDE, YAZIMIN BAŞINDA SÖYLEMEK İSTERİM. ŞU AN KILDIĞIMIZ NAMAZIN AYNISINI, DETAYLARINI KUR’AN’DA ARAMAYALIM, BULAMAYIZ. ÇÜNKÜ ALLAH BU ŞEKLİYLE, YANİ DETAYI İLE NAMAZI KUR’AN’DA EMRETMEMİŞ. GÜNÜMÜZDE KILINAN SALATA/NAMAZA, ALLAH’IN EMRETTİKLERİNDEN ÇOK FAZLASINI MEZHEPLER, RİVAYETLER İLAVE ETMİŞTİR. Kıyam, rükû ve secde ile yaptığımız ibadetin, duanın olmadığını savunan Sayın Hakkı yılmazın, bu konuda ki düşüncelerinden bir bölüm sizlere sunmak istiyorum. Eğer bir ayet bile bu anlatılana ters düşüyor ve aklımızda soru işaretleri bırakıyorsa, söylenenlerin doğru olmadığı ortaya çıkmış olur.

“Sonuç olarak [salât] sözcüğünün anlamını; “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür.

Dolayısıyla [salât] sözcüğünün anlamını, “yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım” boyutuna indirgemek doğru olmayıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir.

Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihnî” ve “malî” olmak üzere iki yönü bulunmaktadır.

• Zihnî yönü ile salât; eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşde erdirmek; en sağlam yola iletmek;
• Malî yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, onları zor günlerinde sırtlamak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir.

Kur’an’daki, “salât’ın ikamesi” ile ilgili emir ve haber cümlesi niteliğindeki ifadeler genellikle “namazı doğru kılın, namazlarını dosdoğru kılarlar” şeklinde çevrile gelmiştir. Bizim, sözcüklerin anlamları üzerinden yaptığımız tahlil ise bu çevirilerin, ifadenin anlamını yansıtması bakımından yetersiz kaldığını, hatta yanlış olduğunu göstermektedir.

Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse “salâtın ikamesi”;
• Zihnî yönü ile eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması.

• Malî yönü ile iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması demektir.”

Bu düşünceye göre SALAT Allah’a karşı değil, yalnız insanların birbirine karşı yaptığı bir davranış, yardım olarak algılanmış. Hâlbuki Kur’an’a ayetlere baktığımızda salat, hem Allah’a karşı yapılan bir ibadet, dua olduğu gibi, insanların birbirine karşı yapması gereken destek, yardım anlamlarında da kullanılmış olduğunu görebiliriz. Sizlere çok önemli bir örnek vermek istiyorum. Bakın Allah SALAT için kalktığınızda önce ne yapın diyor. “EY İMAN EDENLER! SALATA KALKTIĞINIZ ZAMAN YÜZLERİNİZİ, DİRSEKLERE KADAR ELLERİNİZİ YIKAYIN. BAŞINIZI, MESH EDİN TOPUKLARA KADAR AYAKLARINIZI DA.” (Maide 6) Lütfen ayetin devamını siz Kur’an’dan okuyunuz. Önce şunu hatırlatmak isterim, rivayetler ve mezheplerin öğretisine göre abdest ayetinin Medinede indirildiğini, namazın ise Mekke döneminde MİRAÇ ile farz kılındığı anlatılarak, toplumun kafasında çelişkiler yaratılmaktadır. Namazın Kur'an'da bahsedilmeyen Miraç ile emrolunduğunu söylemek, Kur'an'a saygısızlıktır. Allah sizleri Kur'an'dan sorumlu tutuyorum diyorsa, bu hükmün dışına çıkan, Allah'ın sınırlarının dışına çıkmış demektir. Bu hatalı inançtan dolayı, namazın olmasının mümkün olmadığı söylenmekte ve madem Allah namazı emretmiş onunda abdest alınarak yapılacağına hükmetmiş, bu durumda Müslümanlar abdest emri gelmeden ABDEST ALMADAN MI NAMAZ KILIYORLARDI diyerek toplumun kafasında çelişkiler yaratmaktadırlar. Elimizde Kur'an'ın orjinal ve kesin indiriliş sırası yoktur. Olmasının da bir önemi yoktur. Çünkü Kur'an tek bir başlık altında değil, konulara SURELERLE ayrılmıştır. Ayrıca hangi ayet, hangi tarihte gelmiştir şeklinde de bir bilgi yoktur. Söylenenlerin hepsi rivayet bilgilerdir kesin değildir. Onun için bizler, Kur'an ayetlerini bir bütün olarak değerlendirmeliyiz ve anlamaya çalışmalıyız. 

Sizce Allah ihtiyacı olana yardım ve destek olmak için yüzünüzü ve kollarınızı yıkayın, başınızı ve ayaklarınız mesh edin ondan sonra mı bu yardımı yapın diyor? Bakın yalnız bu ayet bile bu düşüncenin hatalı olduğunu gösteriyor. Hakkı Yılmaz bu ayeti, nasıl tercüme etmiş ona bakalım. Bu konuyla ilgili ayetleri özellikle Say. Hakkı Yılmazın Kur'an mealinden verip, daha sonra farklı meallerle karşılaştırmak istiyorum. Yorumunu sizlere bırakıyorum. “EY İMAN ETMİŞ KİŞİLER! SALÂTA [MÂLÎ YÖNDEN VE ZİHİNSEL AÇIDAN DESTEK OLMA; TOPLUMU AYDINLATMA KURUMLARINA] DOĞRU KALKTIĞINIZ/TOPLUM İÇİNE ÇIKTIĞINIZ ZAMAN, HEMEN YÜZLERİNİZİ VE DİRSEKLERE KADAR ELLERİNİZİ YIKAYIN. BAŞLARINIZI VE İKİ TOPUĞA KADAR AYAKLARINIZI EL İLE SİLİN”

Demek ki bu ayette geçen salatı yerine getirirken, Allah bizlerden önce temizlenmemizi istiyor. Peki, neden olabilir? Çünkü kendisinin huzuruna durup, ona SALAT edeceğiz yani ondan yardım dileyip, onun şanını yücelteceğiz de ondan. Bakın bu konuya açıklık getirecek bir ayeti, Hakkı Yılmazın mealinden yazalım.

Taha 14: HİÇ ŞÜPHESİZ Kİ BEN, ALLAH'IN TA KENDİSİYİM. İLÂH DİYE BİR ŞEY YOKTUR BENDEN BAŞKA. O HÂLDE BANA KULLUK ET VE BENİ ANMAK İÇİN SALÂTI İKAME ET [MÂLÎ YÖNDEN VE ZİHİNSEL AÇIDAN DESTEK OLMA; TOPLUMU AYDINLATMA KURUMLARI OLUŞTUR-AYAKTA TUT] UYARISINA KULAK VER. (Hakkı Yılmaz)

Ne yazık ki kafamızdaki düşünceyi inancı, işte böyle bizler ayetlere söyletmeye çalışıyoruz. Tabi kendimizi kandırıyoruz. Bakın Allah SALAT emrini ikinci cümlesinde nasıl açıklıyor. “O HÂLDE BANA KULLUK ET VE BENİ ANMAK İÇİN SALÂTI İKAME ET” Demek ki bu ayette bahsedilen salat, Allah’a kulluk görevimizi yerine getirmemizi ve özellikle kendisini anmamızı, ondan yardım dileyerek dua etmemizi istediği SALAT olduğu anlaşılıyor. Sayın Hakkı Yılmaz’ın düşünce ve inancına apaçık ayet uymadığı için, parantez içinde hemen farklı bir anlam verip, mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma diye de yazmış. Yazmış ama ayet muhkem bir şekilde, Allah’ın bizzat kendisine karşı kulluk görevimizin yapılmasını istediği SALATTAN bahsediyor. Ne yazık ki Allah’ın ayetleri ile işte böyle mezhepler, tarikat ve cemaatler anlamları ile oynuyor, toplumun kafasını karıştırıyorlar. Allah’ın kendisine kulluk görevimiz adına salatı emrettiği bir ayeti, yine Say. Hakkı Yılmazın mealinden yazalım.

Nisa 101: VE YERYÜZÜNDE SEFERE ÇIKTIĞINIZ ZAMAN, KÂFİRLERİN; ALLAH'IN İLÂHLIĞINI VE RABLİĞİNİ BİLEREK REDDEDEN KİMSELERİN SİZE BİR KÖTÜLÜK YAPACAĞINDAN KORKARSANIZ SALÂTTAN [MÂLÎ YÖNDEN VE ZİHİNSEL AÇIDAN DESTEK OLMA; TOPLUMU AYDINLATMA ÇALIŞMANIZDAN] KISALTMANIZDA [EĞİTİMİ-ÖĞRETİMİ KISA KESMENİZDE] SİZİN İÇİN BİR SAKINCA YOKTUR. ŞÜPHESİZ KÂFİRLER; ALLAH'IN İLÂHLIĞINI VE RABLİĞİNİ BİLEREK REDDEDEN KİMSELER, SİZİN İÇİN APAÇIK DÜŞMANDIRLAR. (Hakkı Yılmaz)

Bakın Müslümanlar savaştalar ve Allah bu durumda SALATI yani kendisine karşı şekilsel yapılacak duayı, saygıyı yani namazı yerine getirirken, düşmanlarınız size zarar verebilirler diyerek, SALATINIZI KISA TUTMANIZDA SAKINCA YOKTUR DİYOR. Say. Hakkı Yılmaz’ın, Salat konusunda aşırı takıntılı olduğu anlaşılıyor. Savaştaki insanların bile salatı yerine getirirken, mali yönden zihinsel açıdan destek olmaktan bahsediyor. Zorlama yaparak, gerçeklerin üstünü örtemeyiz. Şimdide yine Hakkı Yılmaz’ın mealinden, acaba bizlerin namaz diye çevirdiğimiz salatın, ne zaman yapılması gerektiği konusunda bir örnek verelim.

Hud 114: VE GÜNDÜZÜN İKİ TARAFINDA VE GECENİN YAKIN SAATLERİNDE SALÂTI [MÂLÎ YÖNDEN VE ZİHİNSEL AÇIDAN DESTEK OLMAYI; TOPLUMU AYDINLATMAYI OLUŞTUR-AYAKTA TUT], ÇÜNKÜ İYİLİKLER KÖTÜLÜKLERİ GİDERİR. BU, İBRET ALANLARA BİR ÖĞÜTTÜR. (Hakkı Yılmaz)

HER SALAT KELİMESİNİ GÖRÜP, NAMAZ DİYE ÇEVİRENLERİN YAPTIĞI GİBİ, HAKKI YILMAZ’DA HER SALATI, PARANTEZ İÇİNDE AÇIKLAMA GEREĞİ DUYMUŞ VE MALİ YÖNDEN VE ZİHİNSEL AÇIDAN DESTEK OLMA DİYE TERCÜME ETMİŞ. Kur’an insanların maddi, mali yönden bir birine destek olma konusunu açıklarken İNFAK, ZEKÂT BAŞLIĞI ALTINDA ANLATIR. Birçok ayetinde salat edin, zekât verin diyerek ayrı ayrı zikreder. Haşa Rabbimiz bizlere bu konuları, detaylı açıklayamadı da parantez içinde açıklama gereğimi duyuluyor. Diyelim ki söylediği gibi salat mali ve zihinsel destek olma anlamına gelir diyelim bir an. Allah bu görevi gündüzün iki tarafında yani sabah ve akşama yakın saatlerde mi yapın diyor? Allah’ınızı severseniz insanlara yardımı, desteği Allah neden sabah erken saatlerinde ya da akşama doğru gün batarken yapın desin? HALA BU DÜŞÜNCENİN MANTIK VE KUR’AN DIŞI OLDUĞUNU ANLAYAMADIK MI? Bu durumda Kur’an bizim, namaz diye çevirdiğimiz bu ibadeti nasıl yapmamız gerektiğini söylüyor Kur’an’da şimdide ona bakalım. Tabi yine Hakkı Yılmazın, özellikle mealinden bakalım.

Bakara 125: VE BİZ, BİR ZAMAN BU BEYT'İ/İLK YAPILAN OKULU, İNSANLAR İÇİN BİR SEVAP KAZANMA/ DÖNÜŞ YERİ VE BİR GÜVEN YERİ YAPMIŞTIK. –SİZ DE İBRÂHÎM'İN GÖREV YAPTIĞI YERDEN BİR SALÂT YERİ [MÂLÎ YÖNDEN VE ZİHİNSEL AÇIDAN DESTEĞİN; TOPLUMUN AYDINLATILMASININ GERÇEKLEŞTİRİLECEĞİ BİR YER] EDİNİN.– VE BİZ, İBRÂHÎM İLE İSMÂÎL'E, “BEYTİMİ, DOLAŞANLAR, İBÂDETE KAPANANLAR VE BOYUN EĞİP TESLİMİYET GÖSTERENLER, ALLAH'I BİRLEYENLER İÇİN TERTEMİZ TUTUN” DİYE AHİT ALMIŞTIK. (Hakkı Yılmaz)

Aynı ayeti bir başka mealden daha yazmak istiyorum ki, ayet nasıl gerçek anlamından saptırılmış, daha net görebilelim. “HANİ EVİ (KÂBE’Yİ) İNSANLARA TOPLANMA YERİ VE GÜVEN (MEKÂNI) KILMIŞTIK. SİZ DE İBRAHİM’İN MAKAMINDAN BİR MUSALLÂ/NAMAZGÂH YERİ EDİNİN! İBRAHİM’E VE İSMAİL’E “TAVAF EDENLER, İBADETE KAPANANLAR, RÜKÛ VE SECDE EDENLER İÇİN EVİMİ TEMİZ TUTUN!” DİYE EMRETMİŞTİK.” (Bakara 125)

Ayette özellikle RUKKE’İ-SUCÛD yani rükû ve secde kelimeleri geçiyor. Ama Hakkı Yılmaz bu kelimelerin yerine ibadete kapananlar, boyun eğip teslimiyet gösterenler demiş. Aslında bu iki kelimenin anlamı bunlar doğru. PEKİ İBATEDE NASIL KAPANILACAK? Ne yazık ki bu konuda, düşünmek bile istemiyorlar. Ama bu toplantı yerinde özellikle bu hareketlerin yapıldığı ve bu şekilde ibadet edildiği çok açık ayetlerde belirtiliyor. Demek ki şekilsel bir ibadetten Kur’an bahsediyor. Elbette bugün günümüzde kılınan namaz, bu şekliyle Kur’an’da geçmez. Bu namaz şekli mezheplerin, rivayetlerin hadislerin öğrettiği bir namaz şeklidir. Demek ki Allah özellikle zamanını da verdiği vakitlerde, kıyam ederek, rükû ve secde ederek bizzat kendisine boyun eğdiğimizi, yalnız ondan yardım isteyip, ona şükranlarımızı sunduğumuz bir salattan bahsediyor. Şunu da söylemek isterim, mezheplerin ve rivayetlerin şekillendirdiği şekliyle değil, Allah’ın izah ettiği şekliyle de yalnız namaz kılabiliriz. Bunun aksini hiç kimse söyleyemez. Günümüz şekliylede kılabiliriz, yeterki Kur'an hükümlerine ters düşen bir konu olmasın. Yeri gelmişken hatırlatmak isterim. Şu anda Yahudiler ve Hristiyanlarda da, belki hepsinin yerine getirmediği, KUR’AN’DA GEÇEN KIYAM, RÜKÛ VE SECDE İLE YAPILAN BİR İBADETLERİ VAR. ONLARDA KENDİ İNANÇLARI DOĞRULTUSUNDA, FARKLI ŞEKİLLENDİRMİŞLER BU SALATI. Hatta özellikle Yahudileri, böyle ibadet ederken video görüntülerini görmüşsünüzdür. Konumuzla ilgili, Hakkı Yılmazdan bir ayet örnek daha vermek istiyorum. Daha sonrada aynı ayeti farklı bir mealden vereceğim.

 Hac 77: EY İMAN ETMİŞ KİMSELER! ZAFER KAZANMANIZ, DURUMUNUZU KORUMANIZ İÇİN, ALLAH'I BİRLEYİN, BOYUN EĞİP TESLİMİYET GÖSTERİN, RABBİNİZE KULLUK EDİN, İYİLİK YAPIN VE ALLAH UĞRUNDA GEREKTİĞİ GİBİ GAYRET GÖSTERİN. (Hakkı Yılmaz.)

Hac 77: EY İMAN EDENLER! RÜKÛ EDİN; SECDE EDİN; RABBİNİZE İBADET EDİN; HAYIR İŞLEYİN Kİ KURTULASINIZ! (Mehmet Okuyan)

Ayette özellikle RÜKÛ VE SCUD yani rükû ve secde kelimeleri geçiyor. Bizler ne yazık ki yanlış inançlarımızda ısrar edebilmek için, Kur’an’da geçen bu kelimeleri özellikle kullanmaktan kaçınıyoruz. Allah’a kulluk görevimiz olan bu ibadeti farklı bir şekilde anlaşılmasını sağlamaya çalışmak, bizlerin Kur’an’ı da yanlış anlamamıza neden oluyor. ALLAH AÇIKÇA KENDİSİNE KULLUK ETMEMİZDEN BAHSEDİYOR. AMA BİZLER BU HÜKMÜN, ÜSTÜNÜ ÖRTMEYE ÇALIŞIYORUZ. Bu ve benzeri ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah bulunduğumuz yaşadığımız yerde özellikle BİZLERDEN, KENDİSİNE TESLİMİYETİMİZİ SİMGELEYEN YANİ KIYAM, RÜKÛ VE SECDE İLE YAPILAN İBADETTEN, DUADAN ÖZELLİKLE SÖZ EDİYOR. Bu ibadeti de toplu olarak, haftada bir gün çağrıldığında yapılmasını istiyor. Bunu yaparken de özellikle temizlenmemizi, yani abdest alarak yapmamız gerektiği bilgisini veriyor. Konumuzla ilgili bir başka ayeti iki farklı mealden vermek istiyorum.

Furkan 64: RAHMÂN'IN [YARATTIĞI BÜTÜN CANLILARA DÜNYADA ÇOKÇA MERHAMET EDEN ALLAH'IN] KULLARI, RABLERİNE TESLİMİYET GÖSTEREREK VE KULLUK GÖREVLERİNİ YERİNE GETİREREK GECELERLER. (Hakkı Yılmaz.)

Furkan 64: RABLERİ İÇİN GECELERİNİ SECDE VE KIYAM HÂLİNDE GEÇİRİRLER. (Mehmet Okuyan)

Bu ayette de özellikle SECDE VE KIYAM yani secde etmek ve saygıyla ayakta durmak kelimesi geçer. Bu konudaki ayetleri birlikte anlamaya çalıştığımızda, Allah’ın biz kullarından özellikle zamanını da söylediği, hatta temizlenerek yani abdest alarak saygıyla ayakta durup, huzurunda yine saygıyla eğilip daha sonrada sonsuz bağlılığımızı teslimiyetimizi gösterdiğimiz bir ibadetten namazdan duadan, YANİ KULLUK GÖREVİMİZDEN BAHSETTİĞİ ayetleri görüyoruz. Hatırlatmak isterim, KULLUK GÖREVİMİZ İNSANLARA KARŞI DEĞİL, ALLAH’A KARŞI YAPACAĞIMIZ BİR DAVRANIŞTIR, TESLİMİYET HAREKETİDİR. Lütfen sizler, bu konuyla ilgili diğer ayetleri Kur'an'dan araştırınız ve bu konuda en doğru bilgi sahibi olun ki, SİZLERİ BU KONUDA HİÇ KİMSE ALDATAMASIN.

Bizler ayetlere zorlama yaparak, kendi inancımızı söyletmek yerine, Allah’ın muhkem yani şüphe duymayacağımız bir şekilde açıklayıp izah ettiği ayetleri, etki altında kalmadan farklı anlamlar vermeden, anlamaya çalışalım. En doğru yolu bu yöntemle bulacağımız çok açıktır. ONUN İÇİN ALLAH KUR’AN’IN SINIRLATRINI AŞMADAN, YALNIZ ALLAH’IN İPİNE SARILMAMIZI EMREDİYOR. ÇÜNKÜ SORUMLU OLDUĞUMUZ KİTABIN KUR’AN OLDUĞUNU, YÜCE RABBİMİZ BİZLERE BİLDİRİYOR.

Dilerim Kur’an gerçekleri ile buluşan, batıldan ve sanıdan uzak, yalnız Allah’ın ipine sarılan ve böylece en az hata yapan, Allah’ın halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

Yorumlar

  1. Büyük alim Şâtıbinin tesbit etmiş olduğu gibi, Kur’an’da, nüzul dönemi Arabına yabancı olan hiçbir şey yer almamaktadır. Bu itibarla Salat uygulaması da gayet iyi biliniyor ve icra ediliyordu. Çünkü hiç kimse peygambere Salat nedir diye sormadı. Peygamberin salatı, inmiş Kuran ayetlerinin Müslümanlara öğretilmesi, istişare yapılması, sorunların tespiti ve çözümü noktasında destek sağlanması gibi uygulamalardan oluşmaktaydı. Daha sonra Araf suresi 55. Ayeti ile tazarrulu duanın emredilmesi sonrasında yapılan Salat faaliyetlerinin arasına tazarrulu dua da (namaz) girmiştir. Peygamber Salat uygulaması içine o dönem arabının yabancı olmadığı kıyam-ruku-secde gibi ritüelleri kendince yorumlayarak namaz dediğimiz ve baştan sona Allah’a dua ve niyaz içeren ibadeti kurgulamıştır. Peygamberden sonra Müslümanların yozlaşması sonucu Salat emrinin içi boşaltılmış ve geriye sadece eğilip kalkılan ve Allahın vahyinin yine Allaha seslendirildiği bir ritüel halini almıştır. Peygamber Kuran ilkelerini uygulayarak kulluk görevini yerine getirmiştir. Allah, insanlardan da kendisinin tanınması ve Kuran ilkelerinin uygulanmasından başka birşey istememiştir. Tüm emirler ve yasaklar insan ve doğa içindir. Dua, insanın fıtratında varolan tapınma güdüsünün dışa vurumudur. İnsan arzu ettiği veya korktuğu şeyler için dua eder. Sürekli yapılan bu dua insanı kabul edilme umuduyla gayrete sevk eder. Bu gayret yeterli seviyeye ulaşınca amaca ulaşılır. İnsan da Allah duamı kabul etti sanır. Duanın ilahi yasası budur.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KABEYİ İLK KİM YAPMIŞTIR?

Biz Müslümanlar her konuda olduğu gibi, Allah’ın emri Hac görevini yerine getirdiğimiz Kâbe nin, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı konusunda bile, tam anlaşamıyor, Kur’an açıklamasına rağmen, Kur’an’ın bilgilerine inanacağımıza rivayetlerin etkisinde kalıyoruz. Televizyonlarda izlemişsinizdir, hatta kafanız da karışmıştır. Kâbe yi ilk yapanın, Hz. Âdem olduğu anlatılır. İlginçtir bu bilgilerin tamamı rivayetlerde geçer, sorumlu olduğumuz Kur’an’da tek kelime geçemez. Bakın bu konuda neler söyleniyor, önce bu rivayetlere göz atalım, daha sonra sorumlu olduğumuz Kur’an’dan gerçekleri öğrenelim. “İSLAM’DA GENEL GÖRÜŞ OLARAK KÂBE’NİN, İLK OLARAK HZ. ÂDEM TARAFINDAN YAPILDIĞI SÖYLENİR. ANCAK ONDAN GERİYE, SADECE TEMELLERİNİN KALDIĞI, SONRA HZ. ŞİT PEYGAMBER TARAFINDAN YENİDEN İNŞA EDİLDİĞİ VE NUH TUFANI SIRASINDA KUMLARA GÖMÜLDÜĞÜ ANLATILIR. DAHA SONRASINDA, KUR’AN’DA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE, HZ İBRAHİM’İN ALLAH’IN EMRİ İLE KÂBE’NİN BULUNDUĞU YERE GİTTİĞİ VE KÂBE’NİN TEMELLERİNİ BULARAK, O

İmtihanımızda, Kaybedenlerden Olmak İstemiyorsak.

  Allah Asr suresinde, iman ettiğini söyleyen kullarım, birbirine Hak olanı,  YANİ YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENİ, KUR’AN’I TAVSİYE ETMEDİĞİ SURECE ZİYANDADIR  diyor. Çünkü hak olanın yalnız Allah katından geldiğini yine Kur’an’da bildiriyor. Bizler böylemi yapıyoruz? Rabbimiz iman ettiğini söyleyen kullarını uyarmak için,  “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A, ANCAK ORTAK/ŞİRK KOŞARAK İNANIRLAR”  diyerek, iman ettiğini zannedenlerin, nasıl büyük bir yanılgı içinde oldukları uyarısını yapıyor. Tabi bir başka ayetinde de kendisine  ŞİRK/ORTAK KOŞANIDA AFFETMEYECEĞİ  bilgisini veriyor. Peki, bizler böyle büyük hatalar yapıyor muyuz? İnancımızı Kur’an ile sorguladık mı? Gelin sorgulayalım. Bizler yalnız Allah’ın katından gelen HAK olan Kur’an’a mı iman ediyoruz? Yoksa yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz,  KUR’AN+RESULÜN SÜNNETİ+MEZHEP İMAMLARININ İCHATLARI ile birlikte  mi yaşanır diyoruz.  Eğer bunu söylüyorsak, Allah’ın uyardığı gibi  ZİYANDAYIZ  yani kaybedenlerdeniz demektir. Allah ayetlerinde bizleri uy

ÖLMÜŞLERİMİZE KUR’AN OKUMAK, KURBAN KESMEK DOĞRU MUDUR?

Sizce Kur’an ölmüşlerimize okunur mu, okunursa faydası olur mu? Bildiğiniz gibi günümüz İslam toplumunda, çok fazla kabul gören ve her ölen yakınlarımızın ardından Kur’an okuruz, ya da okuturuz. Kabir ziyaretlerinde görürsünüz, ölmüş kişinin mezarı başında ona Kur'an okurlar. Bu davranışımız ne kadar doğru. Gelin bu sorumuzu Kur’an'a soralım, bakalım ne cevap verecek. Allah Kur’an'ı neden ve ne amaçla indirdiğini, bakın nasıl açık bir şekilde bizlere bildiriyor. Yasin 70:   DİRİ OLANLARI UYARABİLSİN ve kâfirlere ceza hak olsun diye. ( Bayraktar Bayraklı) Fatır 22:  DİRİLER İLE ÖLÜLER DE BİR OLMAZ. Allah, dilediğine işittirir. SEN, KABİRDE BULUNANLARA İŞİTTİRECEK DEĞİLSİN. (Diyanet meali) Neml 80:  Bil ki SEN ÖLÜLERE İŞİTTİREMEZSİN, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da DAVETİ DUYURAMAZSIN. ( Diyanet vakfı) Aslında bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an'ın yaşayan bizler için bir tebliğ, uyarı  HAKKIN YOLUNA DAVETİYE  olduğunu anlayacaktır