Ana içeriğe atla

DUALARIMIZDA GEÇEN AMİN SÖZCÜĞÜNÜN ANA KAYNAĞI.


Bizlerde okuma, araştırma ve sorgulama özelliği çok fazla gelişmediği için, din adına anlatılanları ve öğretilenleri de hiç sorgulamadan hayatımıza geçiriyoruz. Onun içinde büyük hatalar yapmamız kaçınılmaz oluyor. Bugün, üzerinde belki de hiç düşünmediğimiz ve araştırmadığımız bir konu üzerinde, sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Bizler dualarımızın, yada olmasını istediğimiz bir şeyin, Allah' tan isteğimizin bir onayı anlamında kullandığımız, AMİN kelimesi üzerinde olacak.

BİLİYOR MUSUNUZ BİLMİYORUM AMA ÂMÎN SÖZCÜĞÜ KUR’AN'DA BU ŞEKLİYLE  KULLANDIĞIMIZ ANLAMDA, YANİ KABUL ET ALLAH'IM ANLAMINDA HİÇ GEÇMEZ. Böyle bir örnek de yoktur. Çok ilginç değil mi sizce? Hâlbuki bizler için ana kaynak ve referans Kur’an'dır. Onun öğretisi ile özellikle İmanımızı yaşamaya, inancımızı şekillendirmeye özen gösteririz. Bizler âmin kelimesini, KABUL ET ALLAH'IM anlamında kullanırız. Ama bu kelime Kur’an literatüründe bu anlamda hiç geçmediği halde, bizlerin diline nereden girmiştir diye şöyle bir araştırdığınızda, HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ YAHUDİLER KARŞIMIZA ÇIKAR. Yahudiler, Hıristiyanların ve biz Müslümanların içine kendi inanç ve itikatlarını öyle sokmuşlardır ki, bugün ne Hıristiyanlar nede biz Müslümanlar, Yahudilerin inancımıza soktuğu hurafe ve batılı istesek de inançlarımızdan, çıkaramaz durumuna geldik. Çok ilginçtir, Yahudilerde, Hıristiyanlarda ve biz Müslümanlar da, bu kelime dini konularda, hatta aynı anlamda çok sık kullanılır. Amin yada amen gibi.

ÂMİN SÖZCÜĞÜ, KUR’AN'DA KULLANDIĞIMIZ ANLAMINDA GEÇMEDİĞİ HALDE, YAHUDİLERİN BUGÜN ELLERİNDEKİ TEVRAT'TA, HIRİSTİYANLARIN ELLERİNDEKİ İNCİLLERDE GEÇER. Tabi orijinallerinde olduğunu sanmıyorum, olsaydı Kur’an'da da geçerdi. Peki, neden kendimize hiç sormuyoruz, neden Kur’an'da kullandığımız anlamında hiç geçmediği halde, bizler özellikle bu kelimeyi benimseyip kullanmışız, hatta namazda ayetin sonuna bile olmadığı halde bizler ilave etmişiz. Sanırım düşündürücü olan bu kısmı. Bu kelimeyi Yahudiler, antik çağdan beri dualarının sonunda kullanırlarmış. Bu kelimenin nereden geldiği konusunda anlatılan öyle bir rivayet var ki, doğrusu kafanızı iyice karıştırmamak için, ondan bahsetmek istemiyorum. Amacımız kafa karıştırmak değil sorgulayarak, araştırarak inancımızı yaşamaktır.

Bu kelime Hz. İsa döneminde değil, çok daha sonraları Hıristiyanlığa girdiği anlaşılıyor. Âmin kavramının kullanımı, Hristiyan azizlerinden Şehit Justinus un zamanında kullanılmaya başlandığı, özellikle vaftiz törenlerinde kullanıldığı bilgisi geçer kayıtlarda.  Peki, Müslüman toplumlar bu anlamda ÂMİN kelimesiyle ne zaman tanışmışlardır desek, nasıl bir cevap alırız. Kur’an da bu kelime, İBRAHİM SURESİ 35, ANKEBUT 67, KASAS 57. AYETLERİNDE  ÂMİNEN KELİMESİ, GÜVENİLİR DÜRÜST ANLAMLARINDA GEÇER. AHKAF SURESİ 17, ARAF 64 AYETLERİNDE DE AYNI KELİME OLUMSUZ ANLAMINDA, ÂMİN DİYE GEÇER. Ama bizim kullandığımız anlamda, yani kabul et Allah'ım anlamında, asla hiç geçmediğine göre, Allah'ın Elçisinin bu kelimeyi günümüzde kullandığımız anlamda kullandığını söylememiz, asla doğru olmaz. Bu kelimeyle Müslüman toplumun, Allah'ın Elçisinin vefatından, yaklaşık 250–300 yıl sonra, ortaya çıkan hadislerle, toplumun inancına girdiği rivayet ediliyor. Kendimize şu soruyu sormamız gerekmez mi, Resulün vefatından yaklaşık 300 yıl sonra hadis kitaplarına geçen bu kelime, daha önceki toplumlarda uzun bir zaman kullanılmadı da, araştırmalarla hadis kitaplarına geçince mi kullanılmaya başlandı? Allah'ın Resulüne iftira atmak istemeyen yalnız Kur'an'a sarılır. Çünkü Allah'ın Resulü, BEN SİZLERİ YALNIZ KUR'AN İLE UYARDIM DİYOR.

Hadis konusu onun içindir ki, çok dikkatli olmamız gereken bir konudur. Dikkatli olmadığımız takdirde, İslam'a rahatlıkla fitne-fesat, batıl sokulabilecek bir kapıdır. Allah'ın Elçisi sağlığında, onun için Kur’an dışından hadis naklini yasaklamıştır. Bu yasak, dört halife devrinde de titizlikle devam etmiştir. İslam toplumunda ÂMİN kelimesi, öyle çok dilimizdedir ki, neredeyse her konuda kullanırız. Buna bende daha önce dâhildim, itiraf ediyorum. Peki, bu sözcük bizlere nasıl ve hangi yöntemle girmiştir? Vereceğim örnekten, hadis naklinin ne derece toplum içinde etkili olduğunu ve bu konuda nasıl dikkatli olmamız gerektiğine, güzel bir örnek olduğuna inanıyorum. 

Ebu Hureyre radıyallâhu anh anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “İMAM ÂMİN DEYİNCE SİZ DE ÂMİN DEYİN. ZİRA KİMİN ÂMİNİ MELEKLERİN ÂMİNİNE TEVAFUK EDERSE GEÇMİŞ GÜNAHLARI AFFEDİLİR.” İbn Şihâb der ki: “RESULULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM ÂMÎN DERDİ.” (Buhârî Ezân 112; Müslim, Salât 72, (410); Muvatta, Salât 44, (1, 87); Ebu Dâvud, Salât 172; Tirmizî, Salât 185; Nesâî, İftitah 34, 35; İbn Mâce İkâmet 14).

Bugün İslam toplumunun, ÂMİN kelimesini kullanmasındaki en büyük etken, bu rivayet edilen hadis. DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ,  TEK KANIT BU RİVAYET KUR'AN DEĞİL.  Hatırlatırım Allah bizleri, Kur'an'dan sorumlu tutacağına hükmediyor. Allah'ın Resulününde, âmin dediği rivayet ediliyor. Bu bilgi doğru olabilir mi? Ne yazık ki İslam dininde kanıtlarımız, delilimiz Kur’an olmayınca, işin ucunun nerelere varacağı da hesap edilemiyor. Lütfen şunu unutmayalım, Allah'ın elçisi yalnız Kur’an'ı yaşamına geçirmiş, yalnız Kur’an'ı referans almış, onun dışına asla çıkmamıştır. Bunu Kur’an'dan anlıyoruz. Sizce Kur’an'da tek kelime bile kullandığımız anlamda geçmeyen bir sözü, Allah'ın Elçisi bu anlamda kullanmış olabileceğine ve namazda bizzat ayetin sonunda kullanacağına, ihtimal veriyor musunuz? Karar sizin, imtihan sizin imtihanınız.

Ben buna ihtimal vermiyorum, peki neden? Çünkü Allah'ın Elçisi ÜMMİYDİ, yani o günkü toplumun hurafe ve batıl batağına batmış, Ehli kitaba tabi değildi. Ümmi kelimesinin Kur’an'da anlatılan anlamı, Ehli kitaba tabi olmayan toplum anlamındadır. Tabi bunu da işlerine gelmediği için topluma, okuma yazma bilmeyen anlamında anlatmışlardır. Bu durumda Allah'ın Elçisi, Allah'ın tebliğ ettiği Kur’an'da, bu anlamda tek kelime bile geçmeyen ÂMÎN kelimesini, Yahudilerden ve Hıristiyanlardan esinlenerek, Allah'ın Elçisinin kullanmış olması mümkün değildir. Doğrusunu Rabbimiz bilir.

Tüm bunları yazdıktan sonra, bu konudaki düşüncemi de yazmak isterim. Gerçektende bizler, buna benzer o kadar çok konuyu sorgulamadan kabul ediyoruz ki, bu konu diğerlerinin yanında biraz basit kalır. Allah niyetlerimize göre değerlendirme yapacağını, asıl olan iyi niyetle hareket etmek olduğunu anlatır. Ama araştırmamızı ve düşünmemizi de elbette, özellikle bizlerden ister. Müslüman toplumlar olarak bizler, ÂMİN kelimesini, KABUL ET RABBİMİZ anlamında kullanırız.  Bu kelimenin geçmişini bilmeden, düşünmeden dilimize bu anlamda girmiştir. Tertemiz kalbimizle Rabbimize dualarımızın kabulünü dileriz. Bu kelimeyi  bilmeden kullandığımız için, günaha girdiğimizi ben şahsım adına düşünmüyorum. Tabi bu kelime yerine inşallah, Allah'ın izniyle  ve benzeri, Allah'ın takdirini belirten sözler kullanmamız, çok daha doğru olur. Çünkü Allah, bizlerin duasının kabulu için söylememiz gereken örneğide Kur'an'da, İbrahim suresi 40. ayette "TEKABBEL DU’Â" YANİ, DUAMI KABUL ET ÖRNEĞİNİ VERMİŞTİR. BİZLER ACABA AYETTE GEÇEN, BU ÖRNEĞİ NEDEN KULLANMIYORUZ DA, HİÇ BAHSEDİLMEYEN BİR SÖZCÜĞÜ KULLANIYORUZ? Sorgulama bilincini geliştirmediğimiz sürece, nasıl yanlış bilgileri din diye yaşadığımızında farkında olamayız.

Ancak beni tedirgin eden ve yine bana göre bu kelimeyi kullanmamamız gereken bir yer var ki, oda namazlarımızda, Fatiha suresinden sonra, ayette hiç geçmediği halde, hep birlikte yüksek sesle ÂMİN dememizdir. Namaz Allah'ın huzuruna durduğumuz bir andır ki, onun huzurunda çok daha dikkatli ve ne söylediğimizin çok daha bilincinde olmamızın, daha titiz davranmamızın gerektiği bir andır. Bu konuda, daha fazla yorum yapmak istemiyorum. Bu konuyu gündeme getirmemdeki amacım, birileri bizleri din adına yüzlerce yıldır, kendi menfaatleri, inançları adına kullanıyor. Allah emretmediği halde, bizleri bunlarda Kur’an'dan dır, dinin emridir diyerek, Allah'ın yolundan uzaklaştırıyor. Bunun farkına varılması adınadır bütün çabam. Şunuda söylemek isterim. Bende bir insanın ve her zaman hata yapabilirim. Önemli olan elde Kur'an gerçeklerin arayışında olmak ve hatalarımızı gördüğümüz fark ettiğimiz anda, doğrusuyla değiştirmek olmalıdır. 

Artık bizlerin sorgulayarak, Kur’an'ın sınırlarının dışına çıkmadan, İslam'ı bilinçli yaşamamızın, her konuda sorgulayabilen toplumlar olmamızın, zamanının geldiğine dikkat çekmektir amacım. DİLERİM GERÇEKLERİN FARKINDA OLAN, KUR'AN IŞIĞI İLE AYDINLANAN, GÖNÜL GÖZLERİ AÇIK, ALLAH'IN AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KABEYİ İLK KİM YAPMIŞTIR?

Biz Müslümanlar her konuda olduğu gibi, Allah’ın emri Hac görevini yerine getirdiğimiz Kâbe nin, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı konusunda bile, tam anlaşamıyor, Kur’an açıklamasına rağmen, Kur’an’ın bilgilerine inanacağımıza rivayetlerin etkisinde kalıyoruz. Televizyonlarda izlemişsinizdir, hatta kafanız da karışmıştır. Kâbe yi ilk yapanın, Hz. Âdem olduğu anlatılır. İlginçtir bu bilgilerin tamamı rivayetlerde geçer, sorumlu olduğumuz Kur’an’da tek kelime geçemez. Bakın bu konuda neler söyleniyor, önce bu rivayetlere göz atalım, daha sonra sorumlu olduğumuz Kur’an’dan gerçekleri öğrenelim. “İSLAM’DA GENEL GÖRÜŞ OLARAK KÂBE’NİN, İLK OLARAK HZ. ÂDEM TARAFINDAN YAPILDIĞI SÖYLENİR. ANCAK ONDAN GERİYE, SADECE TEMELLERİNİN KALDIĞI, SONRA HZ. ŞİT PEYGAMBER TARAFINDAN YENİDEN İNŞA EDİLDİĞİ VE NUH TUFANI SIRASINDA KUMLARA GÖMÜLDÜĞÜ ANLATILIR. DAHA SONRASINDA, KUR’AN’DA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE, HZ İBRAHİM’İN ALLAH’IN EMRİ İLE KÂBE’NİN BULUNDUĞU YERE GİTTİĞİ VE KÂBE’NİN TEMELLERİNİ BULARAK, O

İmtihanımızda, Kaybedenlerden Olmak İstemiyorsak.

  Allah Asr suresinde, iman ettiğini söyleyen kullarım, birbirine Hak olanı,  YANİ YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENİ, KUR’AN’I TAVSİYE ETMEDİĞİ SURECE ZİYANDADIR  diyor. Çünkü hak olanın yalnız Allah katından geldiğini yine Kur’an’da bildiriyor. Bizler böylemi yapıyoruz? Rabbimiz iman ettiğini söyleyen kullarını uyarmak için,  “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A, ANCAK ORTAK/ŞİRK KOŞARAK İNANIRLAR”  diyerek, iman ettiğini zannedenlerin, nasıl büyük bir yanılgı içinde oldukları uyarısını yapıyor. Tabi bir başka ayetinde de kendisine  ŞİRK/ORTAK KOŞANIDA AFFETMEYECEĞİ  bilgisini veriyor. Peki, bizler böyle büyük hatalar yapıyor muyuz? İnancımızı Kur’an ile sorguladık mı? Gelin sorgulayalım. Bizler yalnız Allah’ın katından gelen HAK olan Kur’an’a mı iman ediyoruz? Yoksa yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz,  KUR’AN+RESULÜN SÜNNETİ+MEZHEP İMAMLARININ İCHATLARI ile birlikte  mi yaşanır diyoruz.  Eğer bunu söylüyorsak, Allah’ın uyardığı gibi  ZİYANDAYIZ  yani kaybedenlerdeniz demektir. Allah ayetlerinde bizleri uy

ÖLMÜŞLERİMİZE KUR’AN OKUMAK, KURBAN KESMEK DOĞRU MUDUR?

Sizce Kur’an ölmüşlerimize okunur mu, okunursa faydası olur mu? Bildiğiniz gibi günümüz İslam toplumunda, çok fazla kabul gören ve her ölen yakınlarımızın ardından Kur’an okuruz, ya da okuturuz. Kabir ziyaretlerinde görürsünüz, ölmüş kişinin mezarı başında ona Kur'an okurlar. Bu davranışımız ne kadar doğru. Gelin bu sorumuzu Kur’an'a soralım, bakalım ne cevap verecek. Allah Kur’an'ı neden ve ne amaçla indirdiğini, bakın nasıl açık bir şekilde bizlere bildiriyor. Yasin 70:   DİRİ OLANLARI UYARABİLSİN ve kâfirlere ceza hak olsun diye. ( Bayraktar Bayraklı) Fatır 22:  DİRİLER İLE ÖLÜLER DE BİR OLMAZ. Allah, dilediğine işittirir. SEN, KABİRDE BULUNANLARA İŞİTTİRECEK DEĞİLSİN. (Diyanet meali) Neml 80:  Bil ki SEN ÖLÜLERE İŞİTTİREMEZSİN, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da DAVETİ DUYURAMAZSIN. ( Diyanet vakfı) Aslında bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an'ın yaşayan bizler için bir tebliğ, uyarı  HAKKIN YOLUNA DAVETİYE  olduğunu anlayacaktır