Ana içeriğe atla

KUTUPLARDA ORUÇ NASIL TUTULUR?

 


Değerli din kardeşlerim,  dünyanın az da olsa bazı bölgelerinde altı ay gece, altı ay gündüz yaşanıyor, yani güneşin hiç batmadığı ve doğmadığı aylar vardır. Bende özellikle Norveç bölgesini gezerken buna şahit oldum. Bu durumda oruca nasıl başlayacağız, nasıl bitireceğiz, nasıl namaz kılacağız sorusu karşımıza çıkıyor. Kur’an akıl ve mantık dinidir. Ayrıca bir sorumuzu Kur’an’a arz ettiğimizde, ayetlerde verilen örneklerin anlamlarını, bizlere zikrediliş şekilleri ve asıl amacı üzerinde dikkatle düşündüğümüzde, bu bölgede olan Müslümanların oruca nasıl başlayacaklarına, namazı nasıl kılacaklarına çok kolay karar vereceklerini düşünüyorum. Tabi bizler ayetlerin anlamlarını daraltıp, kendi nefislerimizce ayetlerin anlamlarını değiştirmiyorsak bunu yapabiliriz.  BU KONUDA KUR'AN'DAN ÇOK FAZLA BİLGİMİZ OLMASA BİLE, BAŞKA ÜLKELERLE KIYAS YAPARAK ORUCUMUZU RAHATLIKLA TUTABİLİRİZ. YETERKİ İYİ NİYETLE DÜŞÜNEBİLELİM. Bu konuda araştırma yapan, hatta bu bölgeye giderek bizzat şahit olan, Süleymaniye vakfı başkanı, Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır hocamız, İsra suresi 78. ayet üzerinde dikkatle düşündüğünde, bakın bu konu hakkında nasıl bir bilgiye ulaşmış. Önce ayeti yazalım, daha sonra ayet ile ilgili açıklamasına bakalım.

İsra suresi 78: NAMAZI, GÜNEŞİN ZEVALİNDEN GECENİN ĞASAKINA KADAR, BİR DE ŞAFAK IŞIKLARININ KÜMELEŞTİĞİ SIRADA SÜREKLİ VE TAM KIL. ŞAFAK IŞIKLARDAKİ KÜMELEŞME GÖZLE GÖRÜLÜR. (Süleymaniye vakfı meali)

Bu ayeti tercüme edenler genelde bu ayeti gecenin kararmasına diye tercüme etmişlerdir. Ama ayette geçen ĞASAKINA kelimesinin Arap dilinde gecenin karanlığı anlamına geldiği gibi, SOĞUK VAKTİ anlamına da geldiğini söylüyor ve ayeti tercüme ettikten sonra dip not olarak bakın neler yazmış. “Batı tarafına yönelmesinden,  gecenin ĞASAKI, gecenin karanlığı anlamına geldiği gibi SOĞUK VAKTİ anlamına da gelir. (Lisan’ul-arab). Bulunduğumuz yerden Güneş ışınlarının tamamen çekilmesi, günün en serin vaktinin başlaması demektir. Beyaz gecelerin yaşanmadığı yerlerde Güneşin ufka uzaklığı en az 18 derece olur ve ufukta herhangi bir aydınlık kalmaz. Beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde de, Güneş ortada olmasına rağmen GECE SERİNLİĞİ İYİCE HİSSEDİLMEYE BAŞLAR. Abdullah b. Ömer’e Şafak sorulunca “beyazlığın gitmesi”; ğasak sorulunca da, “kızıllığın gitmesi”dir, demiş. Bu, yerinde bir tespittir.”

Bu açıklamaya göre namazın ve orucun kılınma vaktini, günümüz bilimi çok açık öğrenebiliyor. Geçmiş toplumlarda izleyerek ve tecrübeleri ile ibadetlerini yerine getirdiklerini düşünüyorum. Bizlere oruca başlama, ya da namaz vakitleri öyle dakika hesabı yapılarak öğretilmiştir ki, bizde zannediyoruz bunun esnekliği yok. Hâlbuki ayetlere dikkatle baktığımızda, Allah çok sınırlı bir zamandan asla bahsetmemiştir. Allah yemin ederek, bu dini/kitabı sizler için kolaylaştırdım diyorsa birçok kez, sizce çok kısıtlı bir zamanı, bu konular için ayırmış olabilir mi? Diyelim ki biz o bölgede yaşıyoruz ve bilim adamlarının bu bölgenin istisnai konumu hakkında detaylı bilgisi yok. O zaman bu konularda, ne yapmamız gerekir? Ya da bu bölgede yüzlerce yıl önce yaşadığımızı kabul edelim. Allah oruca ne zaman başlayıp, ne zaman bitirmemizin tarifini nasıl yapıyor önce ona bakalım. Bakara suresi 187. ayetinde, iki farklı mealden yazdım, örnek alarak bakın ne diyor.

“TAN YERİNDE, BEYAZ İPLİK SİYAH İPLİKTEN SİZCE AYIRT EDİLİNCEYE KADAR, YİYİN İÇİN, SONRA ORUCU GECEYE KADAR TAMAMLAYIN.”

“GECENİN KARANLIĞINDAN TANYERİNİN AYDINLIĞI FARK EDİLİNCEYE KADAR YİYİP İÇEBİLİRSİNİZ. SONRA GECE ÇÖKÜNCEYE KADAR ORUCA DEVAM EDERSİNİZ.”

Önce özellikle şunu belirtmek isterim. Ayette dikkat ettiyseniz güneş battıktan sonra demiyor. Geceye kadar diyor farklı bir tarif yapılıyor. Geceye kadar” yerine “Güneş batıncaya kadar” denseydi, kutup bölgesinde güneşsiz gündüzlerin veya beyaz gecelerin olduğu günlerde oruç tutmak, hatta namaz kılmak imkânsız hale gelmez miydi sizce? Şimdide bu tariften biz ne anlıyoruz? YA DA BU TARİF EDİLEN ZAMAN İÇİNDE, BİZLERİN NASIL BİR YAŞANTISI VAR? Önce onu düşünelim. Dikkat ederseniz ayette bahsedilen, evimizde akşam geçirdiğimiz bir günün bitimi, uykumuzu aldığımız, uyanmak üzere güne başladığımız bir zamanı tarif ediliyor. İsterse güneş hiç doğmasın, isterse hiç batmasın. O bölgeye bende gittim bir hafta gemiyle gezdim. Ama burada güneş batmıyor, yada doğmuyor diye namazımı bırakmadım. Yemek saatlerimiz bile o bölgeye göre hep aynıydı. Sanki kendi ülkemizde gibiydim ve her türlü yaşantımız evimizde neyse, orada da aynı devam etti.

Bu durumda işimiz çok kolay. Bahsettiğimiz bölge, altı ay gündüz bile olsa, hepsinin sabah işe gitmek için kalktıkları bir zaman vardır. O TOPLUMUN GELENEKSEL YAŞAMINDA, ZATEN DEĞİŞMEZ BİR YAŞAM ŞEKLİDİR. Hatta altı ay gece bile olsa, yine yaşantı hiç değişmeden devam eder. Çünkü günümüzde özellikle bilim bunu çok hassas bir şekilde tespit etmiş. İşe gitmek için kalktığımız tarif edilen zamandan itibaren, oruç tutacaksak yemeyi içmeyi keseriz. Yine bu bölgede gündüz çalışma vakti bellidir. Bu zaman dolunca herkes evlerine çekilir, ayette de bahsedilen zamanda, yemek vakti gelene kadar da kimse hiçbir şey yemez. Daha sonra hep birlikte oruçlarını bozarlar. Zaten oradaki Müslümanlar, böyle yapıyorlar. Özellikle günümüzde bunun tespiti kolay, geçmiş yüzlerce yıl öncede, insanlar tarif edilen zamana en yakın vakti tahmin ederek oruçlarını tutmuşlardır. Günümüzde, beş dakika önce ezan okundu yanlış oruç açtık, Allah kabul eder mi türünden soruları, sanırım yüzlerce yıl önce ki toplum aklından bile geçirmiyordu. Geçmiş yüzlerce yıl önce toplumlar zaten göçebe yaşıyor toplu yaşamıyordu. Ellerinde saatte yoktu. Toplu oruç açmak, hatta aynı anda namaz kılmak bile imkansızdı. Günümüzde elbette her şey çok kolay ve birliktelik sağlanabiliyor.

Bu düşünceden yola çıkarak, biz Müslümanların bu bölgelerde ibadetlerimizi nasıl yerine getireceğimize mutlaka akıl-Kur’an ekseninde çaresini rahatlıkla buluruz, bulmuşlarda zaten. Çaresiz ibadeti Allah asla emretmez, önce bunu unutmayalım. Kur’an ayetlerinde Allah’ın bizlere verdiği örneklere baktığımızda, Allah çok fazla detaya girmemiş, toplumun genel çoğunluğunun hayatından örnekler vererek, kafalarının karışmasına müsaade etmemiştir. 

Örneğin teknolojinin, ilmin çok fazla gelişmediği o dönemde, altı ay gece, altı ay gündüz olan bölgeler konusunda örnekler vermiş olsaydı Kur’an’da, sanırım toplumun kafası çok karışırdı. Çünkü bilim daha gelişmemiş, düşünme ve algılama daha sınırlıydı.  Allah böyle istisnai konuları, verdiği diğer örneklerden yola çıkarak sorunlarımızı çözmemizi istemiştir. Onun için Kur’an akla ve düşünmeye çok önem verdiğini, birçok ayetinde göstermiştir. Namaz konusu da aynıdır. Bu bölgede güneş doğup batmıyor, bizler bunu göremiyoruz o zaman burada namaz da kılamayız diyebilir miyiz? Elbette hayır. Yeni güne kalktığımızda ki bunu bilim tespit ediyor günümüzde, Allah’ın huzuruna durarak güne başlayıp, gün bitiminde de yine Rabbimize şükranlarımızı, saygımızı salâtla/namazla göstermeliyiz.

Tekrar özetlersek, Allah’ın oruç konusunda verdiği hükme ve örneklerine baktığımızda, yeni güne ilk başladığımız an ile iş gününün bitip, evlere gittiğimiz zamanı tarif ettiğini görürüz. Günümüzde bunu bilim ortaya koymuş güneş doğup batmasa bile o zamanı bilim adamları tespit etmiş. Kur’an Dünyada yaşayanların genel çoğunluğuna hitaben verdiği örnekte, günün ilk aydınlanması anında, yani fecir vaktinde oruca başlanmasını, bitimini ise havanın kararmaya başladığı anını yada akşam olduğu vakti tarif eder. İsra suresi 78. ayetin tarif ettiği zamanı da, bilim adamları günümüzde ortaya koymuş, topluma açıkça bildirmiştir. Dini konularda verilen bir hükmü, gerçekleştirmek için, verilen örneklerden yola çıkarak, yani kıyas ederek, yaşadığımız yere uyum sağlanmasıdır asıl amaç. ÖNEMLİ OLAN AMAÇ TIR. ARAÇ, AMACI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ZAMAN VE MEKÂNA GÖRE DEĞİŞEBİLİR. Onun için bizlerin Kur’an da verilen emirlerin AMACINI, DOĞRU ANLAMALIYIZ. Namazlarımızı da, oruçlarımızı da aynı mantıktan yola çıkarak yerine getirebiliriz.

Yazdıklarım benim Kur’an’dan anladıklarımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen elde Kur’an, onu anlayarak ve düşünerek okuyup, araştırarak inancımıza yön vermek olmalıdır. DÜŞÜNÜYORSAK, ÖYLEYSE DOĞRU YOLDAYIZ DEMEKTİR. Gerçekle daha buluşamadıysak da, buluşmamız an meselesidir. Düşünmeden söyleneni kabul ediyorsak, işte orada bir sorun olma ihtimali, her zaman vardır. Dilerim Allah dan cümlemiz, elde Kur’an düşünerek iman edenlerin safına oluruz.


Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İmtihanımızda, Kaybedenlerden Olmak İstemiyorsak.

  Allah Asr suresinde, iman ettiğini söyleyen kullarım, birbirine Hak olanı,  YANİ YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENİ, KUR’AN’I TAVSİYE ETMEDİĞİ SURECE ZİYANDADIR  diyor. Çünkü hak olanın yalnız Allah katından geldiğini yine Kur’an’da bildiriyor. Bizler böylemi yapıyoruz? Rabbimiz iman ettiğini söyleyen kullarını uyarmak için,  “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A, ANCAK ORTAK/ŞİRK KOŞARAK İNANIRLAR”  diyerek, iman ettiğini zannedenlerin, nasıl büyük bir yanılgı içinde oldukları uyarısını yapıyor. Tabi bir başka ayetinde de kendisine  ŞİRK/ORTAK KOŞANIDA AFFETMEYECEĞİ  bilgisini veriyor. Peki, bizler böyle büyük hatalar yapıyor muyuz? İnancımızı Kur’an ile sorguladık mı? Gelin sorgulayalım. Bizler yalnız Allah’ın katından gelen HAK olan Kur’an’a mı iman ediyoruz? Yoksa yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz,  KUR’AN+RESULÜN SÜNNETİ+MEZHEP İMAMLARININ İCHATLARI ile birlikte  mi yaşanır diyoruz.  Eğer bunu söylüyorsak, Allah’ın uyardığı gibi...

İslam’ı Sorumlu Olduğumuz Kur’an’dan Öğrenmezsek, Sonucuda İşte Böyle Olur.

  Bizler hiç düşünmeden, sorgulamadan Kur’an’dan uzak öyle bir din yaşıyoruz ki, adeta Allah’ın kitabı Kuran’ı küçümsediğimizin farkında olmadığımız gibi,  yalnız Kur’an ile İslam’ı yaşayamayacağımıza inandırıldık. İman ettik dediğimiz Kur’an, bu düşünceye onay veriyor mu, hiç baktık mı? Elbette hiç bakmadık, hatta bakmaya teşebbüs bile etmemizi engelleyip, sen Kur’an’ı anlayamazsın senin ilmin ne ki, Arapça bir kelimenin bilmem kaç anlamı var, sen hangisinin olduğunu nereden bileceksin diyerek, aklın mantığın kabul etmeyeceği düşünceleri, her nedense kabul etmekte sakınca görmedik. Arapça olan Kur’an’a bunları söyleyenler, her ne hikmetse yine Arapça olan rivayet hadislere, neden bunları söylemediklerini hala fark edemediysek, Allah ile aldatılmaktan da asla kurtulamayız.  İSLAM’I SORUMLU OLDUĞUMUZ KUR’AN’DAN ÖĞRENMEZSEK, SONUCUDA İŞTE BÖYLE OLUR . Mezheplerin hatta cemaat ve tarikatların şekillendirdiği İslam inancımızda şu mantık ve Kur’an dışı inancı, her nedense...

Enam Suresi 38. Ayet. “Biz Kitapta Hiç Bir Şeyi Eksik Bırakmadık.”

Bizler Kur’an ayetlerini doğru anlamak istiyorsak, mutlaka yine Kur’an’ın açıklamalarından, verdiği örneklerden yola çıkarak, anlamanın yolunu yöntemini seçmeliyiz. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum, önce ayeti yazalım daha sonra üstünde birlikte düşünelim. Enam 38:  Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. BİZ KİTAP’TA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. (Diyanet meali) Bu ayette geçen çok dikkat çekici bir cümle var.  BİZ KİTAP’TA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK . Sizce Allah, hangi kitaptan bahsediyor olabilir? Ne yazık ki geleneksel İslam anlayışı bu ayette geçen, bu cümleden çok rahatsız, onun içinde bu cümleye öyle bir anlam yüklüyorlar ki, ayette geçen bu cümlenin, neredeyse bizlere vermesi gereken anlamını alıp götürüyor. Siz ayeti okuduğunuzda ne anladınız? Yani Allah hangi kitapta, hiçbir eksik bırakmadığından bahsedi...