Ana içeriğe atla

KUR'AN DA GEÇEN NEBİ RESUL KAVRAMLARI, NE ANLAMA GELİYOR?






Kur’an'da Nebi ve Resul kavramları çok geçer. Bu kelimelerin anlamları konusunda, birçok görüşler ileri sürenler vardır. Hatta Kur’an'da geçen Nebi ve Resul kelimelerinin ortak ismi olduğu söylenen, ayetler tercüme edilirken Arapça olmayan Farsça olan, Peygamber olarak genelde tercüme edildiğini görürüz. Bu kelimenin aslında bizlerin dilinde, alışkanlık haline de geldiğini söylemeliyim, buna bende dâhilim. Peygamber haber getiren anlamındadır, ama Nebinin anlamı çok farklıdır. Öyle ayetler var ki, NEBİ ve RESUL kelimesine peygamber der geçersek, ayetlerin anlamlarında farklılaşma olduğu gibi, ayetler arasında da çelişkiler yaratırız. Ayrıca ayetin özellikle bizlere vermek istediğini de anlayamayız. Yoksa normal konuşma esnasında, peygamber dendiğinde hepimiz kimden bahsedildiğini biliyoruz, burada bir sorun olmuyor. Belki de kolayımıza da geliyor diyebiliriz. Allah aynı ayette bazen, her iki kelimeyi de kullanıyor. Eğer bu iki kelime aynı anlama gelseydi, sizce kullanır mıydı?  Önce bizler bu iki kelimenin ne anlama geldiğini doğru anlamalıyız ki, Kur’an'ı anlamaya çalışırken büyük yanlışlara düşmeyelim. Bir örnek vermek istiyorum. Ali İmran 81. ayet de şu cümleler geçer, genel çoğunluk tercümelerde böyledir.

 
"ALLAH, PEYGAMBERLERDEN ŞÖYLE SÖZ ALMIŞ VE “BAKIN SİZE KİTAP VE HİKMET VERDİM, ŞİMDİ YANINIZDA BULUNANI DOĞRULAYICI BİR PEYGAMBER GELDİĞİNDE ONA MUTLAKA İNANACAK VE YARDIM EDECEKSİNİZ….."
 
 
Hâlbuki peygamber diye çevrilen ilk kelime Kur’an'da, NEBİ diye geçer. İkinci olarak yazılan peygamber kelimesi ise Kur’an da, RESUL olarak geçer. Şöyle diyebilirsiniz ne fark eder ki, hepsinde kimden bahsedildiğini anlıyoruz. Farklı olmasaydı, Allah ayette aynı kelimeyi kullanırdı, demek ki çok önemli farklı anlamları var. Kur’an'da geçen diğer ayetlerin ne anlatmak istediğini doğru anlamak istiyorsak, ÇOK ŞEYİN FARK ETTİĞİNİ GÖRECEKSİNİZ. Bu ayette Allah, Nebiden bir söz aldığını ve onun içinde onlara kitap ve hikmeti yani bilgeliği verdim diyor. Daha sonra sizlere, Kur’an'ı doğrulayıcı bir RESUL gönderiyorum ona uyun diyor. Dikkat ederseniz Kur’an'ı tebliğ ederken Allah, özellikle RESUL kelimesini kullanıyor. Burası çok önemli.

 
Meryem 30: BEBEK ŞÖYLE KONUŞTU: “ŞÜPHESİZ BEN ALLAH’IN KULUYUM. BANA KİTABI (İNCİL’İ) VERDİ VE BENİ BİR PEYGAMBER YAPTI.” Diyanet meali.

 
Ayette geçen Peygamber diye çevrilen kelime Kur’an'da NEBİ olarak geçer. Bu ayetin bir ayet öncesinde, Meryem anamız Hz. İsa daha bebek iken konuştuğunu söylüyor ve gelenlere çocuğu dinleyin dediğinde onlar şaşırıyor ve beşikteki çocukla mı konuşalım diyor. Hz. İsa da yukarıdaki sözleri söylüyor. Yani Hz. İsa Allah bana, NEBİLİK MAKAMI VERDİ DİYOR. Bu ayet üzerinde, sizlerin düşünmenizi rica ediyorum, çünkü bu ayetten NEBİ ve RESUL kelimesinin anlamlarını ortaya çıkarmış olacağız. Allah yukarıdaki ayette Hz. İsa'ya daha bebekken NEBİLİK makamını verdiyse, onun RESULLÜK görevinin de, daha bebekken başladığını söyleyebilir miyiz? Din ve inanç adına, daha sorumluluk yaşına dahi gelmemiş bir kişinin Resul lük, elçilik yani tebliğ görevinin başladığını tam olarak söyleyemeyiz. Zaten ayeti tercüme edenlerin bir kısmı bunu dikkate alarak şöyle çeviri yapmış.(Bunun üzerine beşikteki bebek şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Bana Kitab'ı (İncil'i) VERMEYİ HÜKME BAĞLADI. Benim peygamber olmamı takdir etti.”) NEBİ OLMASINI TAKDİR ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR AYET. Allah Hz. İsa ya böyle yüceltilmiş bir makam vererek, gelecekte bu kişinin sizlere tebliğleri olacağını, yani Resul olacağını bildiriyor ayette.  Buradan da anlıyoruz ki, NEBİ kelimesinin anlamı farklı, RESUL kelimesinin anlamı çok daha farklı, bir birine karıştırmamak gerekir. 

 
NEBİLİK ALLAH TARAFINDAN, YÜKSEK MAKAMA GETİRİMİŞ KİŞİ ANLAMINA GELİYOR. YANİ NEBİLİK MAKAMIN ADI. RESUL İSE ALLAH'TAN ALDIĞI VAHYİ, EMİRLERİ  İNSANLARA TEBLİĞ EDEN ANLAMINA GELİYOR. 

 
Hac suresi 52. ayetinde özellikle bu iki kelime ayrı ayrı kullanılıyor ki, farklı anlamlara geldiği anlaşılsın” Senden önce hiçbir RESUL VE NEBİ göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Kur'an'ı tercüme ederken, her nebi ve Resul kelimesini Peygamber diye çevirenler, Hac 52. ayeti tercüme ederken, her nedense ayette geçtiği gibi Nebi ve Resul diye tercüme etmişler. Demek ki çok farklı anlamları var. ” Bu ayetten de anlıyoruz ki, bu iki kelimenin asıl anlamlarını doğru öğrenmediğimiz takdir de, ne Kur’an'ı doğru anlayabiliriz, nede İslam'ı doğru yaşayabiliriz. Kur’an bu iki kelimenin ortak anlamını da farklı ayetlerde açıklarken, biz nebileri de, Resulleri de MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ DİYOR. Bunun dışında asla bir yetkileri yoktur.

 
Kur’an da dikkatimizi çeken çok önemli konu ise, Rabbimiz özellikle ALLAH'A ve RESULE uyun diye geçer. Bu emir hiçbir ayette, ALLAH'A VE NEBİYE UYUN DİYE GEÇMEZ. Acaba neden. Örneğin Ali İmran 132. ayette, “ALLAH'A VE RESÛL'ÜNE İTAAT EDİN Kİ RAHMETE KAVUŞTURULASINIZ.” der.  Ama Kur’an'ı tercüme edenlerin genel çoğunluğu bu ve benzeri ayetleri Müslümanlara anlatırken, peygambere itaat edin diye çevirirler, anlatırlar. Söylediğim gibi NEBİLİK, yüksel dereceli makamın adıdır. Halbuki bu ve benzeri ayetlerde anlatılmak istenen. RESULÜM SİZE BENİM VAHYİMİ TEBLİĞ EDECEK, ONUN İÇİN VAHYİME UYAN RESULÜME UYMUŞ DEMEKTİR DİYOR.

 
Yaşadığımız dönemde, VALİ olarak atanmış bir kişiyi düşünün. Bu kişi görevi esnasında, devleti yönetenlerin çıkardığı kanunlar ve kendisine verdiği yetkiler ile makamında görev yapar. Bu kişi o görevde bulunduğu her anında validir, ama toplumu yönetirken vereceği emirlerde, hiçbir zaman kendi kafasına göre yönetmez, kanunlara göre hükmeder, görevini yapar. Özel hayatıyla ilgili konuları işine asla karıştırmaz, bu kanunlarla yasaklanmıştır. YANİ BU MAKAM ONA GÖREVİNİ YAPARKEN, YETKİ VE GÜÇ VERİR. AMA KİŞİSEL YAŞAMINDA, KENDİ ŞAHSI ADINA, KARŞISINDAKİ KİŞİYE ARZU YA DA İSTEKLERİNİ İLETTİĞİNDE, KİŞİ EĞER UYGUN GÖRMÜYORSA, BU İSTEĞİNİ KABUL ETMEYİP, YERİNE GETİRMEYEBİLİR. 

 
Şimdide bu konuyu, Kur’an'da geçen ayetlerden örneklerle anlamaya çalışalım. Allah'ın vahiylerini tebliğ ederken, RESUL olma görevini kullanıyordu ki, bu durumda Allah Resulüne kesin itaati emretmiştir. ÇÜNKÜ ALLAH'IN RESULÜ, ALDIĞI VAHYİ TEBLİĞ EDİYORDU, ASLA VAHYİN DIŞINA ÇIKMADAN. BUNU BİRÇOK AYETİNDE DE İZAH EDİYOR BİZLERE VE NE DİYORDU? BEN YALNIZ KUR’AN'A UYARIM. BENİM GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. BURADAN ŞUNU ANLIYORUZ, MUTLAKA UYULMASI GEREKEN, RESULÜN ALLAH IN TEBLİĞ ETTİ VAHYİDİR. Bu konuda detaylı yazdığım, makalemin lingini veriyorum.   https://hakyolkuran1.blogspot.com/2018/06/allah-in-elcisine-verdigi-gorev-yetki.html

 
Geleneksel İslam anlayışının, bu iki kelimenin anlamını, özellikle birleştirerek kullanmasının, çok özel nedeni vardır. Eğer NEBİ ve RESUL kelimelerinin gerçek anlamı, toplum tarafından fark edilirse, GÜNÜMÜZDE İNANILAN, DİNİN KUR’AN'DAN SONRA ANA KAYNAĞI İLAN EDİLEN, SÜNNET/HADİSLER OLMAZSA İSLAM'I YAŞAYAMAYIZ İNANCI ÇÖKER, YOK OLUR. Sizlere bazı örnekler vermek istiyorum, konunun daha iyi anlaşılması için. Acaba söylendiği gibi, Allah'ın Resulü Kur’an'ın dışından, dine hükümler koymuş olabilir mi. Allah'ın emirleri dışında o günkü toplum ve Resulün yakınları, ashabı acaba Allah'ın ayetlerini tebliğindeki hassasiyeti gösteriyorlar mıydı? 

 
Elbette Allah'ın Resulünün, tebliğ dışından da, her söylediğini yerine getirmek, her Müslüman'ın gönlünde yatan arzudur. Tabi bu Resulün yaşadığı dönemle ilgili olmak şartıyla. Peki, bu konuda Kur’an nasıl örnekler veriyor ve bunun nedeni ne olabilir? Bizleri ilgilendiren, bu konuda anlatılmak istenileni doğru anlamak almalıdır. Allah'ın Resulü, evlatlığı Zeyd'in eşinden ayrılmak istediğini bildirdiğinde, “EŞİNİ YANINDA TUT AYRILMA, ALLAH DAN KORK” demişti ayette hatırlarsanız. Ama Zeyd onu dinlemedi ve boşandı. Dikkat ederseniz bundan dolayı da Kur’an'da kınanmadı. DEMEK Kİ ALLAH'IN RESULÜNE KARŞI, RESULLÜK TEBLİĞİNİN DIŞINDA, KİŞİLERE BİR ÖZGÜRLÜK TANINIYOR. Hatta rivayet hadislerde de geçer. Allah ın Resulü bir söz söylediğinde kendisine sorarlarmış. “EY ALLAH IN RESULÜ, BU ALLAH'IN EMRİMİ, YOKSA SENİN EMRİN Mİ”? O günkü toplumun, nebi ve Resul farkını çok iyi anladıklarını görüyoruz. 

 
Allah'ın Resulünün, eşleriyle sorunlar yaşadığını, hatta Resulün kendisini, çok üzdüğünü, bazı konularda söz dinlemez olduklarını ayetlerden anlıyoruz. (Tahrim 4–5) Ahzab suresi 28. ayetinde Allah, Resulünü üzen, söz dinlemeyen eşlerini şöyle uyardığını hatırlayalım.” Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzel bir şekilde salıvereyim“ de onlara diyor. Dikkat ederseniz özel yaşamda, imtihanımız gereği, farklı bir düşünce ve anlayış var. Buna Allah'ın Resulünün eşleri de dâhil. ŞİMDİ VERECEĞİM AYET ÜZERİNDE, LÜTFEN DÜŞÜNMENİZİ RİCA EDİYORUM. Bakın Allah'ın Resulü, iman eden kadınlarla, nasıl bir sözleşme yapıyor. 

 
Mümtehine 12: Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte SANA KARŞI GELMEMEK HUSUSUNDA SANA BİAT ETMEYE GELDİKLERİ ZAMAN, BİATLARINI KABUL ET ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir (Diyanet vakfı meali)

 
Bu ayetten, çok dikkat çekici bir bilgi alıyoruz, ayete dikkatle baktığımızda. Allah'ın NEBİSİ kadınlarla öyle bir anlaşma yapıyor ki, bunları zaten Kur’an'dan görüyoruz. Diyanet ayeti Peygamber diye çevirince, ayette anlatılmak istenen çok önemli konuyu, ne yazık ki atlamış anlamamış oluyoruz. Lütfen dikkat, ayette Resul değil NEBİ diye geçiyor. Çünkü burada Allah'ın vahyinin tebliği yok, farklı bir konuda Resulüyle sözleşme yapıyorlar, Allah'ta Resulünü bu konuda uyarıyor. Dikkat ederseniz buradaki sözleşme, Nebi ile kadınlar arasında. Allah'ın Nebisi makamın gereği, normal yaşamın gereklerini yerine getiriyor. Allah'ın Kur’an'da bir Müslüman'ın uyması gereken kurallarını sayıyor ve diyor ki Yaradan, bu konularda kadınlar sana geldiğinde, bu konularda söz verdiklerinde, onların BİATLARINI yani sözleşmelerini, anlaşmalarını kabul et. PEKİ, BUNLARIN DIŞINDA NE OLACAK? BU AYETTEN DE ANLIYORUZ Kİ,  ALLAH'IN RESULÜYLE ANLAŞMA YAPTIKLARI KONULARIN DIŞINDA, DAVRANIŞLARINDA, KARARLARINDA HERKES ÖZGÜR HAREKET EDEBİLİR. ŞÖYLEDE DİYEBİLİRİZ, KUR’AN'IN TEBLİĞİNİN HARİCİNDE, HERKES DAVRANIŞLARINDA ÖZGÜRDÜR. İMTİHANIN GEREĞİ DE BU DEĞİL Mİ ZATEN. Kur’an'da, çok dikkat çekici bir örnek vardır. Bu konuda birçok rivayet de vardır, ama bizler sorumlu olduğumuz ayetten yola çıkarak konuyu anlamaya çalışalım. 

 
Mücadele 1–2: ALLAH, KOCASI HAKKINDA SENİNLE TARTIŞAN VE ALLAH’A ŞİKÂYETTE BULUNAN KADININ SÖZÜNÜ İŞİTMİŞTİR. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. İçinizden kadınlarına ZIHAR yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların anaları değildir. Onların anaları ancak, kendilerini doğuran kadınlardır. …..(Diyanet meali)

 
Allah'ın Resulüne, kocası konusunda şikâyete gelen bir kadın konu edilmiş. Kocası kadına ZIHAR ediyor, yani artık onu anası gibi görmeye başladığını söyleyerek, ondan boşanmaya çalışıyor. Bu yöntem o dönemin geleneklerinde var olan bir gerçek. Bu konuya çözüm olması adına kadın, Allah'ın Resulüne müracaat ediyor. Allah'ın Resulü yıllardır var olan bu geleneğe, töreye bir çözüm bulamamış olsa gerek ki, Allah hemen devreye giriyor ve bu konuda hükmünü indiriyor. Buradan da anlaşılıyor ki, Allah'ın Resulü, elinde bulunan Allah'ın hükümlerinin dışına çıkamıyor. Hatta bir başka ayette Allah Resulüne, sana şu konularda soru soruyorlar der ve Allah sorulan soruyla ilgili hükmünü indirir. Hatta Tur suresi 48. ayetinde de, RABBİNİN HÜKMÜNÜ SABIRLA BEKLE diye uyarır. Buradan da anlıyoruz ki, hüküm veren yalnız Allah'tır. Resulü de hükmü topluma iletendir. Zaten Allah, BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DEMİYOR MUYDU? Allah Resulüne, SANA İNDİRDİĞİMLE ONLARA HÜKMET dediği ayeti hatırlayınız.

 
Konuyu uzatmamak adına toparlamak istiyorum. Allah Kur’an'da, Resulüme uyun derken, onun tebliğ ettiği ayetlere, Kur’an'a uyun demek istediği ayetlerden çok açık anlaşılıyor. Çok dikkat çeken konu ise, hiçbir ayette NEBİYE uyun demediği gerçeğidir. Tekrar etmek gerekirse, NEBİLİK GÜÇLÜ BİR MAKAMIN ADI OLUP, Allah'ın Resulü bu makamda olduğu sürece, hatta devleti yönettiği zamanlarda, dini konular dışında tek başına karar vermediği, özellikle bir ayette de belirttiği gibi, ŞURAYA danışılması istenmektedir. Konunun daha iyi anlaşılması adına bir ayet örnek vermek istiyorum.

 
Tahrim 1: Ey peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, ALLAH’IN SANA HELÂL KILDIĞI ŞEYİ NİÇİN SEN KENDİNE HARAM EDİYORSUN? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Diyanet meali)

 
Ayetin orijinalinde, peygamber diye tercüme ettikleri kelime NEBİ olarak geçiyor. Ama Resul ve Nebi kelimesinin farklı olmadığını düşünenler, ayeti tercüme ederken dikkate almıyorlar. Hâlbuki Allah özellikle, EY NEBİ DİYE HİTAP EDİYOR. Çünkü Nebinin yaptığı bir yanlışı ikaz ediyor. Ve diyor ki,  sana helal dediğim bir şeyi, nasıl kendine haram dersin.  Demek ki nebi olarak, tıpkı Resul lük görevini yaparken olduğu gibi, helal haram koyma yetkisi yok. Bu ayette özellikle dikkat etmemiz gereken, Allah'ın NEBİ ismiyle hitap etmesidir. Araf suresi 157. ayette ise, özellikle RESUL ismiyle hitap ederek bakın ne diyor. O, ONLARA İYİLİĞİ EMREDER, ONLARI KÖTÜLÜKTEN ALIKOYAR. ONLARA İYİ VE TEMİZ ŞEYLERİ HELÂL, KÖTÜ VE PİS ŞEYLERİ HARAM KILAR. Ayette özellikle Resul ismini kullanmasının nedeni, bizlerin dikkatimizi çekmesi adınadır. ALLAH'IN RESULÜ GÖREVİNİ YAPIYOR VE ALLAH DAN ALDIĞI VAHYİ TOPLUMA İLETİYOR.  ÇÜNKÜ ALLAH RESULÜNE, SANA TEBLİĞ ETTİĞİM GİBİ, KULLARIMA İYİLİĞİ EMRET, KÖTÜLÜKTEN UZAK DURMALARINI SÖYLE. HELAL KILDIKLARIMI TEBLİĞ ET, HARAM KILDIKLARIMDAN UZAK DURMALARINI SÖYLE DİYORDU AYETLERİNDE. Tabi batılı, hurafeyi ayetlere söyletmek isteyenler, bakın bu ayette Allah Resulüne bazı helal haram koyma yetkisi vermiştir diye anlatmaktadırlar. Çok önemli bir ayet vardır, lütfen hatırlayınız.
 
 
Ahzab 40: Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın RASULÜ VE NEBİLERİN SONUNCUSUDUR. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Diyanet meali)

 
Bu ayeti tercüme edenlerin bir kısmı, NEBİ kelimesini peygamberlerin sonuncu olarak çevirmişlerdir. Eğer nebi kelimesinden, Allah katından vahiy alan, kitap verilen diye anlarda, bazı Resullere kitap verilmemiştir dersek, bu ayetten şunu anlamamız kaçınılmaz olurdu. ALLAH BAŞKA NEBİ GÖNDERMEYECEK, AMA BAŞKA RESUL GÖNDEREBİLİR. ÇÜNKÜ AYETTE NEBİLERİN SONUNCUSUDUR DİYOR. Gerçekten de bu iki kelimeye yanlış anlamlar verirsek bu sonuç çıkar. Günümüzde Vahhabi inancına sahip olanlar özellikle Araplar, aynen bunu söylüyorlar ve diyorlar ki; “Başka nebi gelmeyecek ama Kur’an'ı tebliğ için Resul gelebilir, Kur’an bunun yolunu kapatmamıştır.”  HÂLBUKİ HER RESUL NEBİDİRHer Resule Nebilik makamı verilmiş ve her nebi bunu Resul lük göreviyle tebliğ etmiştir. Her Resule az ya da çok tebliğ gelmiştir. Yoksa Resul olamazdı. BAKARA SURESİ 213. AYETTE, NEBİLERE KİTAP VERİLDİĞİNİ, HADİD 25. AYETTEDE RESULLEREDE KİTAP VERİLDİĞİNİ BİLDİRİR KUR’AN.

 
Geleneksel FIKIH İslam anlayışı, ne yazık ki bu gerçeği kabul etmemekte direniyorlar. KABUL ETMELERİ HALİNDE, İNANDIKLARI SİSTEM TAMAMEN YOK OLACAK, YANLIŞ OLDUĞU ORTAYA ÇIKACAK, HATTA ÇOKECEKTİR. Göz göre göre, batıl inançlarını aklamak, ataların itikatlarını yaşamak adına, ne yazık ki Allah'ın ayetleri ile oynanmakta, Allah'ın vermediği yetkilerle Resulünü donatmaktadırlar. Tabi cemaat, tarikat ve onların liderlerinin de nasıl batıl olduğu bu yolla ortaya çıkacağı için, TOPLUMUN KUR'AN'I ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK BİLİNÇLİ OKUMASININ ÖNÜNE, ÇOK YÜKSEK BİR SET ÇEKMİŞLERDİR. LÜTFEN BU SETİ ELLERİMİZLE, KUR'AN BİLİNCİYLE KALDIRALIM

 
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Bizler Allah'ın Resulünün devrinde yaşamadığımıza göre, şu bilincin ışığında İslam'ı anlamaya ve yaşamaya çaba harcamalıyız. KUR'AN'IN İNDİRİLDİĞİ DÖNEMDE, RESULE İTAAT EDEN, ALLAH'IN VAHYİNE YANİ KUR’AN'A İTAAT ETMİŞ OLUYORSA, BİZLERDE GÜNÜMÜZDE YALNIZ KUR'AN'A UYAR VE ONUN YOLUNDAN GİDERSEK, RESULÜN YOLUNU İZLEMİŞ OLURUZ. Bazı ayetlerde Resulü üzen diye geçen konunun mahiyeti, Allah'ın vahyine itiraz edildiği için üzülmesidir. Bazen Allah ve Resulünü üzen diye geçer ki, bunlar vahye itiraz edenlerdir, bunu yapanların cezalandırılacağı açıklanmıştır Kur’an'da. 

 
Gerçek doğruyu yalnız Rabbimiz bilir. Bizlere düşen, İMTİHANIMIZ GEREĞİ Kur’an'ın gerçeklerini araştırmak ve en doğruya ulaşmak adına, çaba göstermek olmalıdır. Allah cümlemizin yardımcısı olsun.

 
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KABEYİ İLK KİM YAPMIŞTIR?

Biz Müslümanlar her konuda olduğu gibi, Allah’ın emri Hac görevini yerine getirdiğimiz Kâbe nin, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı konusunda bile, tam anlaşamıyor, Kur’an açıklamasına rağmen, Kur’an’ın bilgilerine inanacağımıza rivayetlerin etkisinde kalıyoruz. Televizyonlarda izlemişsinizdir, hatta kafanız da karışmıştır. Kâbe yi ilk yapanın, Hz. Âdem olduğu anlatılır. İlginçtir bu bilgilerin tamamı rivayetlerde geçer, sorumlu olduğumuz Kur’an’da tek kelime geçemez. Bakın bu konuda neler söyleniyor, önce bu rivayetlere göz atalım, daha sonra sorumlu olduğumuz Kur’an’dan gerçekleri öğrenelim. “İSLAM’DA GENEL GÖRÜŞ OLARAK KÂBE’NİN, İLK OLARAK HZ. ÂDEM TARAFINDAN YAPILDIĞI SÖYLENİR. ANCAK ONDAN GERİYE, SADECE TEMELLERİNİN KALDIĞI, SONRA HZ. ŞİT PEYGAMBER TARAFINDAN YENİDEN İNŞA EDİLDİĞİ VE NUH TUFANI SIRASINDA KUMLARA GÖMÜLDÜĞÜ ANLATILIR. DAHA SONRASINDA, KUR’AN’DA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE, HZ İBRAHİM’İN ALLAH’IN EMRİ İLE KÂBE’NİN BULUNDUĞU YERE GİTTİĞİ VE KÂBE’NİN TEMELLERİNİ BULARAK, O

İmtihanımızda, Kaybedenlerden Olmak İstemiyorsak.

  Allah Asr suresinde, iman ettiğini söyleyen kullarım, birbirine Hak olanı,  YANİ YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENİ, KUR’AN’I TAVSİYE ETMEDİĞİ SURECE ZİYANDADIR  diyor. Çünkü hak olanın yalnız Allah katından geldiğini yine Kur’an’da bildiriyor. Bizler böylemi yapıyoruz? Rabbimiz iman ettiğini söyleyen kullarını uyarmak için,  “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A, ANCAK ORTAK/ŞİRK KOŞARAK İNANIRLAR”  diyerek, iman ettiğini zannedenlerin, nasıl büyük bir yanılgı içinde oldukları uyarısını yapıyor. Tabi bir başka ayetinde de kendisine  ŞİRK/ORTAK KOŞANIDA AFFETMEYECEĞİ  bilgisini veriyor. Peki, bizler böyle büyük hatalar yapıyor muyuz? İnancımızı Kur’an ile sorguladık mı? Gelin sorgulayalım. Bizler yalnız Allah’ın katından gelen HAK olan Kur’an’a mı iman ediyoruz? Yoksa yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz,  KUR’AN+RESULÜN SÜNNETİ+MEZHEP İMAMLARININ İCHATLARI ile birlikte  mi yaşanır diyoruz.  Eğer bunu söylüyorsak, Allah’ın uyardığı gibi  ZİYANDAYIZ  yani kaybedenlerdeniz demektir. Allah ayetlerinde bizleri uy

ÖLMÜŞLERİMİZE KUR’AN OKUMAK, KURBAN KESMEK DOĞRU MUDUR?

Sizce Kur’an ölmüşlerimize okunur mu, okunursa faydası olur mu? Bildiğiniz gibi günümüz İslam toplumunda, çok fazla kabul gören ve her ölen yakınlarımızın ardından Kur’an okuruz, ya da okuturuz. Kabir ziyaretlerinde görürsünüz, ölmüş kişinin mezarı başında ona Kur'an okurlar. Bu davranışımız ne kadar doğru. Gelin bu sorumuzu Kur’an'a soralım, bakalım ne cevap verecek. Allah Kur’an'ı neden ve ne amaçla indirdiğini, bakın nasıl açık bir şekilde bizlere bildiriyor. Yasin 70:   DİRİ OLANLARI UYARABİLSİN ve kâfirlere ceza hak olsun diye. ( Bayraktar Bayraklı) Fatır 22:  DİRİLER İLE ÖLÜLER DE BİR OLMAZ. Allah, dilediğine işittirir. SEN, KABİRDE BULUNANLARA İŞİTTİRECEK DEĞİLSİN. (Diyanet meali) Neml 80:  Bil ki SEN ÖLÜLERE İŞİTTİREMEZSİN, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da DAVETİ DUYURAMAZSIN. ( Diyanet vakfı) Aslında bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an'ın yaşayan bizler için bir tebliğ, uyarı  HAKKIN YOLUNA DAVETİYE  olduğunu anlayacaktır