Ana içeriğe atla

NECM SURESİ 26. AYETİ, KUR’AN IŞIĞINDA NASIL ANLAMALIYIZ?


 

Kur’an’ı doğru anlayabilmek çabasında olan kardeşlerimiz, Kur’an’ın tercümesinden/mealinden faydalanırken, bazen tedirgin oluyorlar. Çünkü tercümeler öyle yapılıyor ki, farlı anlamlara da çekilebiliyor. Tavsiyem farklı tercümelere de bakmanız ve ayetleri anlamaya çalışırken, mutlaka Kur’an’ın diğer ayetlerinden de istifade etmeliyiz. Lütfen unutmayalım, Allah bir ayetinde verdiği hükmün tam tersini, bir başka ayetinde vermez. Kur’an da aynı konuların birçok kez tekrar edilmesinin nedeni de, yanlış anlamanın önüne geçmek içindir. Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Necm suresi 26. Ayet olacak. Bu ayeti özellikle iki farklı mealden yazıyorum ki, konuyu daha doğru anlayabilelim.

Necm 26: GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ HİÇBİR İŞE YARAMAZ. Ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğuna izin vermesinden sonraki durum hariç. (Mehmet Okuyan.)

Necm 26: GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar. (Diyanet meali)

Ayete dikkat ettiyseniz, Meleklerin şefaat edip edemeyecekleri konusu hakkında bilgi veriyor. Bu iki farklı tercümeyi okuduğunuzda, Diyanetin mealinde sanki Melekler insanlara Allah’ın izniyle şefaat edebiliyorlarmış anlamı verilmiş. Çünkü Meleklerin şefaatleri diye başlamış ve ancak Allah’ın izniyle dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar diyerek, sanki Melekler şefaat ediyor, Allah izin veriyor anlamı verilmiş. EĞER ALLAH IN İZİN VERDİĞİ MELEKLER ŞEFAAT EDİYOR DİYE İNANIRSAK, ALLAH’IN BAZI İNSANLARADA ŞEFAAT ETME YETKİSİNİ VERDİĞİNE İNANMAMIZ GEREKİR. AMA ALLAH ŞEFAAT TÜMDEN BANA AİTTİR DİYOR VE KESİN, DEĞİŞTİRİLEMEZ ESNETİLEMEZ HÜKMÜNÜ VERİYOR. Çünkü buna benzer ayetler anlamları ile oynanıp, sanki Allah bazı kullarına şefaat yetkisi veriyormuş izlenimi veriliyor.

Sayın Okuyanın mealine baktığımızda, ilk cümle yanlış anlamayı engelleyecek bir şekilde başlıyor ve bakın ne diyor. “GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ HİÇBİR İŞE YARAMAZ” Bu cümleden çok net şunu anlıyoruz. Hiçbir meleğin şefaat yetkisi yoktur. Lütfen devamındaki cümleye bakalım. Ancak Allah’ın izniyle dilediği ve razı olduğuna izin vermesindeki sonraki durum hariç. Peki, bu ne demek? Şefaat yetkisini Allah ne insanlara nede Meleklere vermemiştir. Ancak Melekler şefaat edilmesini istedikleri insanlara dualarıyla ve Allah’a teklifleri ile ancak Allah, şefaate layık kulları için şefaat edeceğini bildiriyor. YANİ MELEKLERİN ŞEFAAT TEKLİFİ DUALARINA ALLAH CEVAP VERİYOR VE ŞEFAATE LAYIK OLAN BİR KUL İSE, ŞEFAATİ ALLAH GERÇEKLEŞTİRİYOR. Bu durum biz insanlar için de geçerlidir. Bizler sevdiklerimiz ya da kendimizin günahlarının bağışlanması için, ancak Allah ‘a dua ederiz. Allah şefaate, bağışlanmaya layık bir kul isek bizlere şefaat eder.

Bu ve benzeri ayetleri bizler Kur’an’ın diğer ayetlerinden faydalanarak anlamaya çalışmazsak, yanlış anlayacağımız gibi, batıl inançlarımıza da kanıt yaratmaya çalışırken, farkında olmadan Kur’an da çelişki yaratmış oluruz. Günümüzde meleklerin ve veli dediğimiz kişilere de Allah şefaat yetkisi vermiştir diyenler, ayetlerin anlamlarını değiştirip farklı anlaşılmaya müsait hale getirip ve bu şekilde topluma anlatıp, Allah Elçilerine, meleklere, veli, âlim kişilere de şefaat yetkisini vermiştir şekline dönüştürmektedirler. Bu ve benzeri ayetleri bizler aşağıda yazdığım ayetlerin ışığında anlamazsak, doğru anlamamızda mümkün olmayacaktır.

Zümer 43: YOKSA ONLAR ALLAH’TAN BAŞKASINI ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNİYORLAR? De ki: “Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi?” (Bayraktar Bayraklı)

Zümer 44: De ki: “BÜTÜN ŞEFAAT ALLAH’INDIR. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.” (Bayraktar Bayraklı)

Bu ayetler ışığında, Necm 26. Ayeti anlamaya çalıştığımızda şunu anlıyoruz. Allah önce kendi çevresinden tertemiz varlıklar olan Meleklerden örnekler veriyor. Onlar dahi mükâfatı, şefaati hak etmeyen birisine mükâfat ve şefaati teklif dahi edemezler diyor. Bu ne demektir, ancak Allah’ın bu teklifi, duayı uygun görmesi halinde, Allah’ın kendisinin bizzat şefaat edeceğini açıkça belirtiyor. Demek ki şefaati yapan Allah, teklifte bulunan melekler olduğu anlaşılıyor. BİZLERDE SEVDİKLERİMİZ İÇİN DUA DİYORUZ, ALLAH DUALARIMIZI KABUL EDERSE, SEVDİKLERİMİZE ALLAH ŞEFAAT EDİP, GÜNAHLARINI BAĞIŞLIYOR. Peki, Allah neden ŞEFAAT yetkisini meleklere ve insanların bir kısmına vermemiş olabilir?

GELECEĞİ ALLAH’DAN BAŞKA NE MELEKLERİN, NEDE BİZ İNSANLARIN BİLEMEDİĞİ İÇİN, ŞEFAAT YETKİSİNİ ALLAH, HİÇBİR KULUNA VE MELEKLERE VERMEMİŞTİR. GELECEKTE İNSANLAR ACABA İYİ BİR İNSA MI OLACAK, YOKSA KÖTÜ BİR İNSAN MI OLACAK. BU KONUDA ALLAH BİZLERİ UYARIYOR VE NE DİYORDU? KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ, TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU YA DA OLACAĞINI YALNIZ BEN BİLİRİM. Bu bilgiler ışığında şunu söylememiz gerekir, bizler kimin en doğru yolda gittiğini, takvaca Allah katında üstün olduğunu bilemeyeceğimiz için, böyle bir yetkiyi de Allah, hiç kimseye vermemiştir. Bu durumda şunu çok açık anlıyoruz, adaletli bir şefaati verecek yalnız Allah tır. Melekler ve insanlar duygularının etkisinde kalabilir, gelecekte olacakları bilemeyeceği için, doğru değerlendiremez. Bağışlanma ve yardım mahşer günü olacağı gibi, yaşarken de bizlerin ihtiyacı vardır. Allah’ın Resulüne hitaben, bu konuda indirdiği ayet, aslında tüm sorumuza açıklık getiriyor ve bakın ne diyor.

“ONLAR İÇİN İSTER AF DİLE, İSTER DİLEME; ONLAR İÇİN YETMİŞ DEFA AF DİLESEN DE ALLAH ONLARI ASLA AFFETMEYECEKTİR. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayıdır. Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe 80)

Allah’ın Resulü, yakınları içinde iman etmeyenler olsa gerek ki, Allah’ın Resulü onlar için dua ediyor ve bağışlanmasını Allah’tan diliyor olmalı ki Allah, böyle bir ayet indirmiş. Ama Allah Resulüne bakın nasıl bir cevap veriyor. Onlar için istediğin kadar dua et, bağışlanmalarını dile onları asla affetmem diyor. Çünkü onlar inkârcı oldular diyerek Resulün duasını geri çeviriyor. Hatırlatırım bunu söyleyebilmek için, onların geleceğini de bilmek gerekir. Ayette geçen 70 defa affını istesen affetmem, bir deyimdir. Yani ne kadar istersen iste boşuna, asla affetmem anlamında.

Bizlerde Kur’an ayetlerini, mutlaka Kur’an’ın diğer ayetleri ışığında anlamaya çalışmalıyız. Eğer rivayet edilen hadisler ışığında ayetleri anlamaya çalışırsak, hem Allah’ın nuru Kur’an’a saygısızlık yapmış oluruz, hem de ayetleri yanlış anlayıp kendimizi kandırmış oluruz. NE YAZIK Kİ AYETLERİ YANLIŞ ANLAMAMIZIN ASIL NEDENİ, AYETLERİ KUR’AN’’IN IŞIĞINDA DEĞİL, RİVAYET VE SANI BİLGİLERİN IŞIĞINDA ANLAMAYA ÇALIŞMAMIZ, BİZLERİN KUR’AN’DAN UZAKLAŞMAMIZA, BATILIN YOLCUSU OLMAMIZA NEDEN OLMAKTADIR.

Dilerim batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Kur’an’ın ipine sarılan, Allah’ın azınlık halis kullarından oluruz.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HACER ÜL ESVED TAŞI VE GERÇEKLER.

Bugünkü yazımın konusu, Kâbe yi tavaf ederken elle selamlanan ve kutsallığına inanılan, Hacer’ül Esved taşı hakkında olacaktır. Gelin önce geleneksel İslam’ın, bu konuda kabul ettiği rivayetlere ve inançlarına bakalım kısaca. Bakalım da batıla inandığımızda, bizleri nasıl aklın mantığın ötesinde akıl almaz şeylere nasıl inandırıldığımızı da farkında olalım. Konuyla ilgili erişebildiğim tüm rivayetleri yazıyorum. Ders alabilene ne mutlu. Allah onun için, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye boşuna uyarmıyor. “RİVAYETE GÖRE, HZ. İBRAHİM, KÂBE’NİN İNŞASINI BİTİRDİKTEN SONRA, OĞLU İSMAİL İLE TAVAFA BAŞLANGIÇ SIRASINI BİLDİRMEK İÇİN: “İSMAİL, BANA BİR TAŞ GETİR DE TAVAFIN NEREDEN BAŞLAYACAĞINI İŞARET EDEYİM” DEDİ. HZ. İSMAİL DE CEBEL-İ KUBEYS’TEN BİR TAŞ ALIP BABASINA VERDİ. O DA TAVAFIN BAŞLAYACAĞI BUGÜNKÜ KÂBE’NİN KÖŞESİNE TAŞI KOYDU.” “RİVAYETE GÖRE İBRAHİM PEYGAMBERİMİZ, BU TAŞI KÂBE NİN KÖŞESİNE YERLEŞTİRMİŞTİR. EBU DAVUD’UN RİVAYET ETTİĞİ BİR HADİSE GÖRE,

İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR?

Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ayetlerini eğer, Allah’ın örnek verdiği diğer ayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışmaz da geleneğin, rivayetlerin ve Mezheplerin dayattığı beşeri fıkıh inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, Allah’ın istediğini değil, kendi nefislerimizde yarattığımız dini yaşamış oluruz. Bugünkü makalemin konusu  İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR  ve bir kadın evli olmadığı bir erkeklerle beraber aynı ortamda oturamaz mı, bu konuda sizleri Kur’an’ı rehber alarak, düşünmeye davet etmek istiyorum.  Günümüz Mezheplerin, beşeri FIKIH inancının öğretisine baktığımızda, bir kadın evli olmadığı başka bir erkekle aynı ortamda oturamaz, ya da toplu halde bulunamaz şeklinde anlatılır. Bunun detayına girmek istemiyorum, çünkü bizler için beşeri fikirler değil, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an önemlidir. Bu konudaki Kur’an ayetlerine bakmadan önce, genel anlamda düşünelim.  Bir kadının yalnız başına dışarı çıkamayacağına dair, bir hüküm v

İSLAM DİNİNİN TEK KAYNAĞI KUR’AN’DIR. “KUR’AN, SÜNNET, İCMA, KIYAS, KONUSU.”

Herhangi bir konuyu daha iyi öğrenmek adına, araştırma yaptığımızda, birçok kaynaktan, kitaptan faydalanırız. Bunun sebebi öğrenmek istediğimiz konu hakkında, daha detaylı bilgi almak, farklı düşünce ve fikirlerden yararlanmaktır amaç. Araştırmalarımız sonucunda, kendimizce bir sonuca ulaşırız ve yine bulduğumuz verilere göre bir karar veririz, değerlendirme yaparız.  DEĞERLENDİRMEMİZDEKİ EN ÖNEMLİ ETKEN, ARAŞTIRDIĞIMIZ KONUNUN DEĞİŞMEZ, SABİT VERİLERİ ÜZERİNE OLUR.  Çünkü bizler bilgi sahibi olmak istediğimiz konunun, önce ana hatlarını öğreniriz. Bu bilgiler üzerine, araştırmalarımız sonucunda kararlarımızı veririz. Bu araştırmayı yaparken, güvenilir bilgi ve kaynaklardan özellikle faydalanırız. Din konusunda da aynı yolu izlememiz, elbette çok normal. Araştırıp, sormalıyız hatta birçok kitaplar okumalı, öğrenmek istediğimiz konu hakkında detaylı bilgi sahibi olmalıyız. Çünkü Allah ayetler üzerinde düşünmemizi, araştırıp sorgulayarak iman etmemizi ister.  Acaba araştırmalarımız