Ana içeriğe atla

ÖTENAZİ, İNTİHAR KONUSU VE İSLAM İNANCI….


Bu makalemde sizleri, günümüzde çok konuşulmaya başlanan ÖTENAZİ, yani ölme hakkı konusunda düşünmeye davet etmek istiyorum. Bir başka deyişle söylemek gerekirse, kendi istediğiyle ölümü seçme anlamında olduğunu söyleyebiliriz. Ötenazi kelimesi genellikle, çaresiz bir hastalığa yakalanan kişilerin acı çekmeden, ölümü seçmesi durumunda kullanılır. Eğer bunu normal bir hak olarak görürsek fakirlik, yoksulluk çeken ülkelerdeki insanlarında, aynı hakkı istemesi gerekmez mi? 

Önce şunu söylemek isterim. Ötenazinin İNTİHARDAN hiçbir farkı yoktur. BU DÜNYAYA GELİŞİMİZ KONUSUNDA NASIL SÖZ SAHİBİ DEĞİLSEK, BU DÜNYADAN AYRILMA KONUSUNDA DA ASLA SÖZ SAHİBİ OLAMAYIZ. İntihar etmekte, hangi inanca sahip olursanız olsun, çok büyük bir günahtır. Bir arkadaşım böyle bir hakkın olmasını savunarak, Afrika ve benzeri fakir, yoksul ülkelerde olsaydınız, ötenazinin olmasını normal karşılardınız şeklinde düşüncesini söylemiş. Önce şunu hatırlatmak isterim. Fakirliği, yoksulluğu dünyada yayan ve oluşumuna destek veren Allah değildir, biz insanlarız. TAM TERSİNE YARDIMLAŞMAYI, ZORDA KALANA, YOKSULA YARDIM EDİLMESİNİ EMREDEN ALLAH’DIR. BU DURUMDA SEBEBİ ALLAH OLMAYAN SÜREKLİ BİR YOKSULLUĞU, HASTALIĞI SEBEB GÖSTEREREK ALLAH IN VERDİĞİ CANA KIYMAMIZ, ALLAH IN EMANETİNE İHANET OLUR. Zümer süresi 53. Ayetinde Allah, bakın ne diyor ve uyarıyor. “EY KENDİ NEFİSLERİ ALEYHİNDE HADDİ AŞAN KULLARIM! ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESMEYİNİZ!”

Allah bu dünyada bizleri, birbirimizle imtihan ettiğini söylüyor. Eğer zenginlik yalnız belirli ülkelerde toplanmışsa, o ülkelerin fakir toplumları sömürmelerinden, yöneticilerin yanlış yönetimlerinden kaynaklandığını unutmayalım. Eğer varlık zenginlik toplumlara dengeli yayılmamışsa, bunun nedeni Allah değil, insanların bizzat kendileridir. Bu fakir insanlarda azimle mücadele ederek, haklarını aramalı ve kendilerinin sömürülmesine izin vermemelidirler. İşin kolayına kaçarak fakirliği, yoksulluğu, hastalığı kanıt gösterip, hiç kimse hayatına son veremez. Verirse bu dünyada ki imtihanından, mücadelesinden vaz geçmiş olur. Allah bırakın fakirlik, yoksulluktan insanların kendi canlarına son vermelerini, çocuklarına bakamayacaklar diye, onların öldürülmesine bile asla izin vermez. Bakın ayetinde nasıl uyarıyor Rabbimiz bu yanlışları yapanları.

İsra 31: GEÇİM ENDİŞESİYLE ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYİN! ONLARI DA SİZİ DE RIZIKLANDIRAN BİZİZ. ŞÜPHESİZ Kİ ONLARI ÖLDÜRMEK, BÜYÜK BİR GÜNAHTIR. (Mehmet Okuyan meali)

Fakirlik ve yoksulluktan herkes korkar ve istemez. Ama önce Allah bizlerin mücadele ederek, çaba harcamamızı özellikle istiyor. Daha sonra mutlaka yardımcı olur. Olacağını da açıkça bildiriyor. Günümüzde çaresiz hastalıkları örnek gösterip, acı çekmeyelim diye ÖTENAZİ hakkının verilmesini isteyenler var. Hatta bu hakkı veren Ülkeleri de duyarsınız. Sormak isterim, bundan 80-90 yıl öncesinde kanser ya da benzeri çaresiz hastalıklar var mıydı? Elbette yoktu. Önce şunu hatırlatmak isterim, bugün çaresiz dediğimiz bu hastalıklara artık bilim çare bulmaya başladı. Tedavisi mümkün olma yolunda bilim ilerliyor. Can bedenden çıkmadan, Allah dan umut kesmemeliyiz. Canı veren Allah, alacaksa yine O almalıdır. 

Sizce bu çaresiz hastalıkları, Allah mı biz kullarına verdi? Yoksa bu hastalıkları Allah’ın düzenini bozan, bizler mi ellerimizle yarattık? Ne dersiniz? Allah hastalıkla ya da yoklukla terbiye eder ama hala tedavisi mümkün olmayan sürekli bir hastalığı, ya da sürekli bir yokluğu Allah asla vermez kullarına, bu Allah’ın adalet anlayışına, imtihanına ters düşer. BU HASTALIKLARIDA, TOPLUMLARIN GERİ KALMASINA, YOKSULLUĞA İTİLMESİNE DE NEDEN OLAN BİZLERİZ, YANİ BUNDAN TÜM İNSANLAR SORUMLUDUR. Allah’ın özenerek,  BİZLERİN BEDENİMİZE, VİCUDUMUZA UYGUN OLARAK yarattığı tüm bitkilerin, meyve ve sebzelerin GENLERİ İLE OYNAYIP, ne o daha çok ürün alabilmek için, adeta haşa Allah ın sanatına, gücüne meydan okurcasına, Allah ın yarattığı düzeni ellerimizle bozduk. Tabi ürettiğimiz besinlerde, Allah ın yarattığı bedenimize uyum göstermiyor ve çaresiz hastalıkları ellerimizle yaratıyoruz. BİZLERDE SUÇU KENDİMİZDE ARAMAYIP, ALLAH IN TAKDİRİ DEYİP GEÇİYORUZ.

Ötenazi bir intihardır, asla Allah inancı olan hiç kimsenin bunu normal karşılaması düşünülemez. Allah’ın vermediği sürekli, çaresiz hastalık ve yoksulluğun sebebi Allah değilse, Allah’ın bizlere verdiği emanet canı da bizlerin almaya hakkımız yoktur. BUNU YAPMAK, ALLAH IN İMTİHANINDAN KAÇMATIR. Allah birçok ayetinde bu dünyada bizleri birbirilerimizle imtihan ettiğini söyler. Bu imtihanımızda yaptığımız yanlışların sonucunda, eğer birbirimizi üzüyor, fakirlik ve yokluğa, hastalıklara mahkûm ediyorsak, bunda Allah’ın değil bizlerin suçu vardır. Bunlarla mücadele etmekte bizlere düşer. Bizler ruhumuzun, bedenimizin sahipleri değiliz, onun içinde kendi canımıza son verme hakkımız da yoktur. 

Bizlerin gerçek sahibi Allah’tır ve O canımızı almadan, bizlerin canımıza son verme hakkımızda asla yoktur. Yardım istemek, dua etmek bizlerin görevi, yardım bekleyeceğimiz makamda, yalnız Allah’tır. Vakıa suresi 60. Ayetinde Allah ölüm konusunda bakın ne diyor. “ARANIZDA ÖLÜMÜ TAKDİR EDEN BİZİZ.” Eğer bizler Allah’ın takdir ettiği ölümü uygun görmeyip, kendi nefsimizce bu takdiri değiştirmek istersek, Allah a çok büyük saygısızlık yapmış oluruz.

Değerli dostlarım. Dilerim hiçbirimiz böyle bir hastalıkla, yoklukla muhatap olup, böyle zor bir kararla karşı karşıya kalmayız. Allah cümlemizin yardımcısı olsun inşallah.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HACER ÜL ESVED TAŞI VE GERÇEKLER.

Bugünkü yazımın konusu, Kâbe yi tavaf ederken elle selamlanan ve kutsallığına inanılan, Hacer’ül Esved taşı hakkında olacaktır. Gelin önce geleneksel İslam’ın, bu konuda kabul ettiği rivayetlere ve inançlarına bakalım kısaca. Bakalım da batıla inandığımızda, bizleri nasıl aklın mantığın ötesinde akıl almaz şeylere nasıl inandırıldığımızı da farkında olalım. Konuyla ilgili erişebildiğim tüm rivayetleri yazıyorum. Ders alabilene ne mutlu. Allah onun için, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye boşuna uyarmıyor. “RİVAYETE GÖRE, HZ. İBRAHİM, KÂBE’NİN İNŞASINI BİTİRDİKTEN SONRA, OĞLU İSMAİL İLE TAVAFA BAŞLANGIÇ SIRASINI BİLDİRMEK İÇİN: “İSMAİL, BANA BİR TAŞ GETİR DE TAVAFIN NEREDEN BAŞLAYACAĞINI İŞARET EDEYİM” DEDİ. HZ. İSMAİL DE CEBEL-İ KUBEYS’TEN BİR TAŞ ALIP BABASINA VERDİ. O DA TAVAFIN BAŞLAYACAĞI BUGÜNKÜ KÂBE’NİN KÖŞESİNE TAŞI KOYDU.” “RİVAYETE GÖRE İBRAHİM PEYGAMBERİMİZ, BU TAŞI KÂBE NİN KÖŞESİNE YERLEŞTİRMİŞTİR. EBU DAVUD’UN RİVAYET ETTİĞİ BİR HADİSE GÖRE,

İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR?

Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ayetlerini eğer, Allah’ın örnek verdiği diğer ayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışmaz da geleneğin, rivayetlerin ve Mezheplerin dayattığı beşeri fıkıh inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, Allah’ın istediğini değil, kendi nefislerimizde yarattığımız dini yaşamış oluruz. Bugünkü makalemin konusu  İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR  ve bir kadın evli olmadığı bir erkeklerle beraber aynı ortamda oturamaz mı, bu konuda sizleri Kur’an’ı rehber alarak, düşünmeye davet etmek istiyorum.  Günümüz Mezheplerin, beşeri FIKIH inancının öğretisine baktığımızda, bir kadın evli olmadığı başka bir erkekle aynı ortamda oturamaz, ya da toplu halde bulunamaz şeklinde anlatılır. Bunun detayına girmek istemiyorum, çünkü bizler için beşeri fikirler değil, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an önemlidir. Bu konudaki Kur’an ayetlerine bakmadan önce, genel anlamda düşünelim.  Bir kadının yalnız başına dışarı çıkamayacağına dair, bir hüküm v

İSLAM DİNİNİN TEK KAYNAĞI KUR’AN’DIR. “KUR’AN, SÜNNET, İCMA, KIYAS, KONUSU.”

Herhangi bir konuyu daha iyi öğrenmek adına, araştırma yaptığımızda, birçok kaynaktan, kitaptan faydalanırız. Bunun sebebi öğrenmek istediğimiz konu hakkında, daha detaylı bilgi almak, farklı düşünce ve fikirlerden yararlanmaktır amaç. Araştırmalarımız sonucunda, kendimizce bir sonuca ulaşırız ve yine bulduğumuz verilere göre bir karar veririz, değerlendirme yaparız.  DEĞERLENDİRMEMİZDEKİ EN ÖNEMLİ ETKEN, ARAŞTIRDIĞIMIZ KONUNUN DEĞİŞMEZ, SABİT VERİLERİ ÜZERİNE OLUR.  Çünkü bizler bilgi sahibi olmak istediğimiz konunun, önce ana hatlarını öğreniriz. Bu bilgiler üzerine, araştırmalarımız sonucunda kararlarımızı veririz. Bu araştırmayı yaparken, güvenilir bilgi ve kaynaklardan özellikle faydalanırız. Din konusunda da aynı yolu izlememiz, elbette çok normal. Araştırıp, sormalıyız hatta birçok kitaplar okumalı, öğrenmek istediğimiz konu hakkında detaylı bilgi sahibi olmalıyız. Çünkü Allah ayetler üzerinde düşünmemizi, araştırıp sorgulayarak iman etmemizi ister.  Acaba araştırmalarımız