Ana içeriğe atla

YAPTIĞIMIZ ÇOK BÜYÜK YANLIŞLARIMIZA, GÜZEL BİR ÖRNEK.


 

Bizler, her ne dense herhangi bir konuda, şahsi çıkarlarımız olduğunda en ince detayına iner, söylenenleri çok itinayla araştırır, hatta kim söylemiş, delili ve kanıtı var mıymış şeklinde sorular sorarak, bizlere nakledilen sözleri doğrulamaya çaba harcar, sağlam bir kanıt yoksa dikkate almayız SÖYLENTİ, DEDİKODU der geçeriz. Bu tavrımız, gerçekten de çok doğrudur. Çünkü emin olmadığımız bir bilgi ya da sözü hiç araştırmadan kabul edersek, mutlaka yanlışlar yapar, belki de zararlı çıkar, maddi kayıplarımız da olur. 

Sizlere sormak isterim,  yaşantımızın her safhasında bu yolu yöntemi kullanıyor muyuz? Örneğin İnancımızı yaşarken. Peygamberimizin adı kullanılarak, her rivayet edilen sözlere/hadislere mi inanıyoruz, yoksa Allah ın bizleri sorumlu tuttuğuna hükmettiği, en emin, garanti olan Allah ın sözleri Kur’an a mı inanıyoruz? Hatırlatmak isterim, Rivayet söylenti anlamındadır ki, bu sözlerin doğru olabileceği gibi, yanlış olma riski de çok yüksektir. Allah bu konuda bizleri uyarıyor ve emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin, bunun hesabını sorarım demiyor muydu? Bizlere din adına nakledilen rivayet, Kur’an dan onay almıyorsa, asla doğru olamaz. Bu gerçeğin lütfen artık farkında olalım. Çünkü Allah, sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum hükmünü vermiştir. Geçen gün bir yazımın altına düşüncesini yazan değerli bir kardeşimiz, bu yanlışlarımıza dikkat çekmek adına, bakın neler yazmış.

“KUR’AN DIŞINDAN KURAL KOYANLAR, RİVAYETLERLE HÜKÜM VERENLER, BU YETKİLEERİ KİMDEN, NEREDEN ALIYORLAR, BUNU SORMADAN NEDEN İNANIYORUZ? SORUN BU.”

Ne kadar güzel bir tespit. Yaşantımızda çok dikkatli ve hassas oluyor ve bizlere nakledilen bir sözü, iyice araştırdığımız halde, imanımızı yaşarken aynı titizliği göstermiyorsak, yaşadığımız dinin, asla Allah ın istediği bir din olduğundan emin olamayız. Allah ben hükmüme, hiç kimseyi ortak etmem, hüküm verenlerin en hayırlısı Allah dır diye Kur’an da uyarıyor ve Elçisinin de görev ve yetkisini bizlere anlatırken, Rad 40. ayetinde, “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” Kehf 56. ayetinde, “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ” dediği halde, hala Allah ın yanında hüküm verenler arıyor da, bu yanlışı fark etmiyorsak, bizlerin Kur’an ile bağı kesilmiş demektir.

Bizler Kur’an a iman ettiğimizi söylüyorsak ve Allah Nisa 87. ayetinde, “SÖZ BAKIMINDAN, ALLAH’TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR!” Maide 50. Ayetinde de, “ALLAH’TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ?” diye bizleri uyardığı halde, hala bizlere Kur’an ın asla bahsetmediği konuları da, Elçisinin dine koyduğu hükümlerdir diye, RİVAYETLERİ dine ilave etmeye çalışanlara inanıyorsak, hataların en büyüğünü yapıyoruz ve Peygamberimizi Allah ın hüküm ortağı yapıyoruz demektir. Unutmayalım Allah, benim sözümden/hadisimden daha doğru söz yoktur diyor. Peygamberimizin de ÜMMİ olduğu gerçeğini lütfen unutmayalım. Ümmi, kitap ehline tabi olmayan anlamındadır. Peygamberimizin daha önce dini konularda hiçbir bilgisinin olmadığını Allah açıkça bildiriyorsa, lütfen hala Allah ın Elçisinin, dine ilaveler yaptığı aldatmacasına artık inanmayalım. 

Normal hayatımızda rivayetlere, yani kesin emin olmadığımız söylentilere nasıl hemen inanmıyor, önce araştırıp, emin bir kaynağın onayını almaya çalışıyorsak, DİNİMİZ VE İMANIMIZ HAKKINDA RİVAYET EDİLEN HER SÖZÜ ARAŞTIRMALI VE ONAYINI MUTLAKA KUR’AN DAN ALMALIYIZ. Çünkü Allah ın Elçisi, ümmetine yalnız Kur’an ile hükme görevi almıştı. Onun adını kullanarak, bizleri aldatmaya çalışanları lütfen dikkate almayalım.  Bakın Allah, kesin kanıtın, delilin kime ait olduğunu söylüyor.

Kasas 75: Her ümmetten bir tanık çıkarır ve “KESİN DELİLİNİZİ ORTAYA KOYUNUZ” deriz. O zaman, GERÇEĞİN ALLAH’A AİT OLDUĞUNU, uydurduklarının kendilerini bırakıp kaçtığını anlarlar. (Bayraktar Bayraklı meali)

Din adına gerçeğin, kesin delilin yalnız Allah a ait olduğunu söylediği halde, hala bu hükmün dışına çıkıyorsak, bizler Allah ın yolundan sapmışız demektir. Kur’an da Ahkaf 9. ayetinde, Allah ın Elçisinin nereye uyduğunu bakın nasıl bildiriyor. “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” Dediği halde, Araf 185. ayetinde bizlerin yaptığı yanlışa nasıl örnek veriyor. “O HALDE KUR’ÂN’DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” Bu kadar açık bir uyarıyı aldığımız ve iman ettiğimizi söylediğimiz halde, hala Kur’an dışından, hiç sorgulamadan, bunlarda dinin emridir peygamberimizin dine koyduğu hükümlerdir, ya da bunlarda fıkıh inancının âlim kişilerin dinde emirleridir diyorsa, BU İNSANLAR BİZLERİ, ALLAH İLE ALDATIYOR DEMEKTİR.

Bir Müslüman olarak bizlere düşen, Kur’an ın emretmediği hükümleri de dinin emri gibi göstermeye çalışanlara, şu soruyu sormalıyız. ALLAH IN VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ, BİZLERE DİNİN EMRİ DİYE ANLATIYORSUNUZ. BU YETKİYİ SİZ KİMDEN ALDINIZ? HANGİ YETKİYLE BU RİVAYETLERİ DİN DİYE ANLATIYORSUNUZ, DELİLİNİZ, KANITINIZ VAR MI? Bu soruları sorduğumuzda, eğer bizlere delil ve kanıt olarak Kur’an değil de, Rivayetleri emin olamayacağımız sözleri gösteriyorlarsa, onlardan lütfen uzak durun.  ÇÜNKÜ ALLAH, KUR’AN DIŞINDAN DİNDE DELİL, KANIT KABUL ETMİYOR VE BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYOR. AYRICA ÇOK DAHA AÇIK BİR HÜKÜM VERİYOR VE ZUHRUF 44. AYETİNDE, BİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİNİ BİLDİRİYOR.

Lütfen şunu unutmayalım, Allah ın Elçisine verdiği yetki ve sorumluluklar içinde, dine Allah ın yanında hükümler koymak yoktur. Tam tersine yalnız, Allah ın vahyini tebliğ edip, yalnız Kur’an ile hükmetmesi gerektiği de apaçık Kur’an da bildirilmiştir. Birileri hala rivayetlerin ve fıkıh inancının, dine yaptığı ilaveleri Kur’an da göremediğinde,  bakın demek ki her şey Kur’an da yazmıyormuş, Kur’an a göre bu durumda ne namaz kılabiliriz, ne zekât verebiliriz diyorlarsa, BUNLAR ALLAH A İFTİRA EDİYORLAR DEMEKTİR. ALLAH AÇIKLAMADIĞI, İZAH ETMEDİĞİ HİÇ BİR ŞEYDEN HESAP SORMAZ. ONUN İÇİN DİNE YAPILAN BEŞERİ İLAVELERİ KUR’AN DA GÖREMEDİĞİMİZDE, ADETA KUR’AN I EKSİK GİBİ GÖRMEYELİM, ŞEYTANIN VE ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN OYUNCAĞI OLURUZ. LÜTFEN ALLAH IN ADALETİNE VE İNDİRDİĞİ NURU KUR’AN A SAYGISIZLIK YAPMAYALIM, İNANIN HESAP GÜNÜ PİŞMAN OLANLARIN SAFINDA BULURUZ KENDİMİZİ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HACER ÜL ESVED TAŞI VE GERÇEKLER.

Bugünkü yazımın konusu, Kâbe yi tavaf ederken elle selamlanan ve kutsallığına inanılan, Hacer’ül Esved taşı hakkında olacaktır. Gelin önce geleneksel İslam’ın, bu konuda kabul ettiği rivayetlere ve inançlarına bakalım kısaca. Bakalım da batıla inandığımızda, bizleri nasıl aklın mantığın ötesinde akıl almaz şeylere nasıl inandırıldığımızı da farkında olalım. Konuyla ilgili erişebildiğim tüm rivayetleri yazıyorum. Ders alabilene ne mutlu. Allah onun için, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye boşuna uyarmıyor. “RİVAYETE GÖRE, HZ. İBRAHİM, KÂBE’NİN İNŞASINI BİTİRDİKTEN SONRA, OĞLU İSMAİL İLE TAVAFA BAŞLANGIÇ SIRASINI BİLDİRMEK İÇİN: “İSMAİL, BANA BİR TAŞ GETİR DE TAVAFIN NEREDEN BAŞLAYACAĞINI İŞARET EDEYİM” DEDİ. HZ. İSMAİL DE CEBEL-İ KUBEYS’TEN BİR TAŞ ALIP BABASINA VERDİ. O DA TAVAFIN BAŞLAYACAĞI BUGÜNKÜ KÂBE’NİN KÖŞESİNE TAŞI KOYDU.” “RİVAYETE GÖRE İBRAHİM PEYGAMBERİMİZ, BU TAŞI KÂBE NİN KÖŞESİNE YERLEŞTİRMİŞTİR. EBU DAVUD’UN RİVAYET ETTİĞİ BİR HADİSE GÖRE,

İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR?

Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ayetlerini eğer, Allah’ın örnek verdiği diğer ayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışmaz da geleneğin, rivayetlerin ve Mezheplerin dayattığı beşeri fıkıh inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, Allah’ın istediğini değil, kendi nefislerimizde yarattığımız dini yaşamış oluruz. Bugünkü makalemin konusu  İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR  ve bir kadın evli olmadığı bir erkeklerle beraber aynı ortamda oturamaz mı, bu konuda sizleri Kur’an’ı rehber alarak, düşünmeye davet etmek istiyorum.  Günümüz Mezheplerin, beşeri FIKIH inancının öğretisine baktığımızda, bir kadın evli olmadığı başka bir erkekle aynı ortamda oturamaz, ya da toplu halde bulunamaz şeklinde anlatılır. Bunun detayına girmek istemiyorum, çünkü bizler için beşeri fikirler değil, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an önemlidir. Bu konudaki Kur’an ayetlerine bakmadan önce, genel anlamda düşünelim.  Bir kadının yalnız başına dışarı çıkamayacağına dair, bir hüküm v

BATIL VE RİVAYETLERDEN UZAK, KUR’AN’IN EMRETTİĞİ SALATIN, ÖZÜNÜ ANLAYABİLMEK….

  Salat/Namaz konusu İslam toplumunda, en çok konuşulan ama çok fazla fikirlerin, düşünce ve inancın ortaya atıldığı bir konudur. Bildiğiniz gibi günümüzde bizlerin namaz dediğimiz konu, aslında bu isimle Kur’an’da geçmez.  SALAT  diye geçer ama bu kelimenin öyle farklı anlamları da vardır ki, bu gerçek ne yazık ki İslam toplumunda hiç konuşulmaz, hatta her ayette geçen  SALAT  kelimesine, namaz adını verip gerçek anlamından saptırılarak yanlış anlaşılmıştır. Bu konu İslam toplumu tarafından çok fazla tahrif edilmiş ve farklı anlamlara çekilerek topluma anlatılmıştır. Onun için makalem biraz uzun oldu. Sabırla lütfen okuyunuz. Kur’an’da geçen  SALAT  kelimesine direk namaz anlamını verirsek, namazın detaylarını ve bu konudaki emirleri Kur’an’ın başında değil, daha sonra ki ayetlerde indirildiğini görürüz. Kur’an’ın indiriliş, nüzul sırası konusunu da araştırdığınızda net ve güvenilir bir bilgiye ulaşamazsınız. Çünkü farklı sure sıralamaları görürsünüz.  BAKIN SURE DİYORUM, AYET DEĞİL .