Ana içeriğe atla

DİYANETİN, ÖZ EVLADINA ŞEHVET DUYAN BABA KONUSUNDA, VERDİĞİ FETVA ÜZERİNE....



Geçmiş tarihte Diyanetin, fetva hattına sorulan bir soruya verdiği cevap, toplum tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Halkın verdiği tepkiyi gören Diyanet, sitesinden verdiği cevabı kaldırarak, yanlış anlaşıldıklarını, sözlerin istismar edildiğini söylediler. Sayın Diyanet yetkilileri, madem sözlerinizi yanlış anladı toplum, kaldıracağınıza doğrusunu  yazmanın ve çıkıp anlatmanız gerekmez mi? Diyanete sorulan soruyu önce yazalım.

Soru: BİR BABANIN ÖZ KIZINA DUYDUĞU ŞEHVET, KARISIYLA OLAN NİKÂHINI DÜŞÜRÜR MÜ?

Böyle bir soru utanmadan, arlanmadan sorula biliyorsa ve böyle bir soruya tepkisiz, güzelce detaylı bir cevap veriliyorsa diyanet tarafından, bir yerlerde büyük sorunlar, yanlışlar var demektir. Bu soruya verilecek tek bir cevap vardır. SORUYU SORANA HEMEN DOKTORA, PSİKİYATRİST E BAŞVURMASI TAVSİYE EDİLMELİ VE BÖYLE DUYGULARIN, DÜŞÜNCELERİN ÇOK BÜYÜK GÜNAHLARA, SAPKINLILARA YOL AÇACAĞI SÖYLENMELİYDİ. Çünkü bu duygular normal değil, anormaldir. Ama batılın ve hurafenin etkisinde olan Diyanet, öyle bir cevap vermiş ki, sanki böyle bir duygu çok normal gibi, birde detaylı bilgi verme gereği duyulmuş. Bu düşüncenin arkasında, mutlaka Kur’an dan uzak, batıl bir itikadın, inancın esintisi, etkisi var demektir. Bakın Diyanet, sorulan bu soruya nasıl cevap vermiş, önce ondan bir bölüm alıntı yapalım.

(Babanın kendi öz kızını öperken, şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur (bkz. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü’l Fıkhiyye, 138). Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur. Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir……..)

Cevap daha uzun, detaya girilmiş devam ediyor, ama onları yazmaya utandım. Bu düşünce ve davranışları, normal bir duygu, davranış gibi detaya girilerek, DİNİN SINIRLARI İÇİNDE GİBİ GÖSTERENLERİ, ALLAH A HAVALE EDİYORUM. İşte dinde mezheplere bölünenlerin acıklı ve iğrenç düşünce ve fikirlerine düşündürücü bir örnek. Kendi öz kızına karşı, şehvet duyan rezil, kepaze Müslüman olamaz ey Diyanet, önce bunu söylemeliydin bu soruyu sorana. Senin bu soruya cevap aradığın kaynakların, neler olduğunu görüyoruz yazmışsınız. İşte Kur’an dan başka delil ve hüküm arayanların, sınır tanımaz düşüncelerine, iğrenç bir örnek.

Kur’an ı, İslam ı yaşamak için yeterli görmeyenlerin, dinde kaynak olarak gösterdikleri bilgilerin, bizleri nerelere götüreceğini fark edemeyenlere, söyleyecek hiçbir sözüm yok. Ne yazık ki bugün yaşadığımız İslam, mahşer günü peygamberimizin de söyleyeceği gibi, “EY RABBİM! ŞÜPHESİZ Kİ, KAVMİM BU KUR’ÂN’I TERK ETTİLER.” Sözleri  gerçek oldu. Yahudiler İslam inancına, kendi inanç ve düşüncelerini öyle bir yerleştirmişler ki, inanın her taşın altından onlar çıkıyor. Diyanetin fetvasının görünmez perdesinin ardında da, ne yazık ki Yahudi fitnesi, iftirası yatıyor gibi geldi bana. Geçmişten gelen batıl, hurafe inançlarımızı aklamak ve onları yaşayabilmek için KUR AN TERK EDİLDİ. Onun yerini, dine nifak sokan batıl inançlar aldı ve hayatımıza yön verdi. Tabi bizler buna izin verdik, inancımızı Kur’an dan emin olduğumuz bilgilerden değil, emin olmadığımız batıl bilgilerden yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.

Diyanetin bu ensest ilişkiyi, neredeyse meşru göstermesine, lanetlememesine aslında şaşırmamalı. Çünkü bu cevabı okuduğumda, günümüzde Yahudilerin elinde bulunan Tevrat ta ve dini kitaplarında okuduğum bölümler geldi aklıma. Yahudi kutsal kitaplarında, örnek olarak bazı hayat hikâyeleri anlatılırken, bir kısmı İslam kaynaklarında da zikredildiği söylenen, oldukça saygın kabul edilen bir takım şahıslara, Müslümanların asla kabul etmediği bazı zaaf ve davranışları isnat etmektedirler. Yahudi kutsal kitaplarında yer alan bu iftiraların başında, İSLAM KAYNAKLARININ PEYGAMBER VE PEYGAMBER AİLESİNE MENSUP OLARAK GÖSTERDİĞİ BAZI KİŞİLERİN, BİR TAKIM GAYRİ MEŞRU CİNSEL İLİŞKİLER YAŞADIĞI, HATTA ONLARIN BU GAYRİ MEŞRU CİNSEL İLİŞKİLERİN BİR KISMINI, AİLE İÇİ ENSEST İLİŞKİ TARZINDA GERÇEKLEŞTİRDİĞİ İDDİA EDİLMEKTEDİR.  BU ZALİMLERE, İFTİRACILARA LANET OLSUN.

Bugün tahrif edilmiş güvenemeyeceğimiz, Yahudi kutsal kitabında, bu tür ensest ilişkiye örnek, Lut peygamberin kızlarının, babasını sarhoş edip, soylarının çoğalabilmesi için, babasıyla ensest ilişkiye girdiği anlatılmaktadır. Günümüzde Yahudilerin ellerinde ki Tevrat ta, bunlara benzer örneklere rastlarız. Aile içi cinsel ilişkiye varan sapıklıklar, hahamlar tarafından Tevrat a ilave edilerek, normal bir davranış gibi gösterilmiştir. Tevrat ın aslıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu konuda, AÜİF de Doc. Dr. Mehmet Katar Hocamızın, çok güzel bir araştırması var, okumanızı tavsiye ederim.

İşte bu ve buna benzer yalan yanlış bilgiler, ne yazık ki günümüzde hala sıcaklığını koruyor. Bu iftiraların ayak izlerini, bugün bizlere dini anlattığını zannedenlerin sözlerinde görmek, beni ziyadesi ile üzmüştür. Bu makaleyi yazmaktaki amacımda din kardeşlerime, yaşadığımız İslam da nifak ve batılın, hatta ihanetin boyutlarının, ne derece büyük ve sapkınlık derecesinde olduğunu hatırlatmaya çalışmaktır. Küçük yaşlarda kız çocukları ile evlenmenin normal olduğunu savunanlarda, peygamberimize aynı yöntemle iftira atarak, bu konuyu meşrulaştırmaya çalışmışlardır. NEFİSLERİNE HÂKİM OLAMAYANLAR, ALLAH IN KİTABINA UYMAK YERİNE, KİTABI KENDİLERİNE UYDURMANIN YOLUNU SEÇMİŞLERDİR.

Kur’an, Lut peygamberimiz hakkında bizlere gereken bilgiyi vermiştir. Ama asla Yahudilerin, bugün ellerinde bulunan tahrif edilmiş Tevrat ta yazılanlardan bahsedilmez. Bizlerin Kur’an ile bağı kesilip adeta, batılın peşi sıra giden, ne söylenirse dinden zanneden toplumlar olduğumuz için, bugün dayatılan batılın, hurafelerin Kur’an emri olmadığını, hatta Kur’an emirlerinin tam tersine olduğunu anlatmak mümkün değil. Anlatmaya çalışanlara da, sünnet inkârcısı damgası vuruluyor. Bu iftirayı atanları da, Allah a havale ediyorum.

Diyanet ne yazık ki, topluma Kur’an merkezli bilgiler yerine, Kur’an ın sınırlarını aşan, Kur’an ın asla onaylamadığı bilgileri din diye vermeye ısrarla devam ediyor. Tepki görünce de, yanlış anlaşıldık, istismar edildik diyerek, geri adım atılıyor. Hâlbuki sorulara cevap veren görevliler, kendi düşünceleri ile cevap vermiyorlar. Hepsi sistemde kayıtlı, bizzat yönetimin onayladığı, kontrolden geçmiş cevaplar veriliyor. Yanlış anlaşıldık, istismar edildik diyerek, fetva hattını kapatarak, işin içinden sıyrılacağını zannedenler, bir gün hem topluma, hem de Allah a hesap vereceklerdir. Geçmiş Diyanet İşleri Genel başkanlarımızı çok arıyoruz. 

Diyanet yetkililerine hatırlatırım, ARTIK KARŞINIZDA DÜŞÜNMEDEN, ARAŞTIRMADAN HER SÖYLEDİĞİNİZİ KABUL EDEN, SÜRÜ MİSALİ TOPLUM YOK.

Değerli din kardeşlerim. Bu örnek bizlere ders olmalıdır. Lütfen gelin İslam ı, bizzat Kur’an dan öğrenme çabası içinde olalım. Yalnız Kur’an yetmez diyenler, Kur’an a iftira atanlar, bizleri Allah ile aldatanlardır bunu unutmayalım. Allah sizleri, Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye hüküm verdiyse, sizce Kur’an da hükmü olmayan, detayı verilmeyen bir konudan, bilgiden sorumlu tutar mı? 

Karar ve yorum sizlerin. Hepimizin imtihan olduğu kitabın, Kur’an olduğunu söyleyen RAHMANIN UYARISINI, LÜTFEN KULAK ARKASI YAPMAYALIM. Din ciddiyet ister, onun içindir ki Allah, velilerin, şeyhlerin ardına düşmeyin, güvenilecek ve yardım istenecek VELİNİZ yalnız Allah dır diye bizleri uyarır. Yoksa hesabın görüleceği o çetin gün, çok pişman oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nahl Suresi 98. Ayet. Kovulmuş Şeytandan, Allah'a Sığınırım. "Her Müslümanın Dikkatle Okuyup Düşünmesi Gereken Bir Ayet."

Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Nahl suresi 98. ayet olacaktır. Bu ayet öne sürülerek, Kur’an okumaya başlarken Allah,  EÛZÜBİLLÂHİMİNEŞŞEYTÂNİRRACÎM” , diye okumaya başlayın, emri veriyor diye anlatılır. Bu ayetin gerçek uyarısını, İslam toplumundan gizledikleri için, ne yazık ki Kur’an’ı okumaya başlamadan önce, Allah’ın ikazını yerine getirmediğimizden her okuyan yanlış anlıyor, neden mi? Her şeyin bir kuralı var, Kur’an’ı okumanın da elbette bir kuralı olmalı değil mi? Makalemi lütfen sonuna kadar okuyunuz. Gelin bu konu üzerinde önce ayeti yazalım, daha sonrada birlikte düşünelim. Nahl 98:   ŞİMDİ KUR’ÂN OKUMAK İSTEDİĞİN ZAMAN, ÖNCE O KOVULMUŞ ŞEYTANDAN ALLAH’A SIĞIN.  (Elmalı meali) Önce ayeti lütfen doğru anlayalım. Sizce Allah bu ayette, Kur’an’ı okumaya başlamadan önce, Eûzübillâhimineşşeytânirracîm” Yani, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım, diye başlayarak okuyun emrini mi veriyor? Bizler ne yazı...

Allah’ın Resulüne Verdiği Görev Yetki Ve Sorumluluk.

Bugün sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, İslam toplumunun hala farkında olmadığı ve onun içindir ki, Allah ile aldatanların tuzağına rahatlıkla düşütüğü bir konu üzerinde düşünmenizi rica ediyorum. Sizce Allah Resulüne, nasıl bir görev verip yetkilendirmiştir? Şöyle demiş olabilir mi, Resulüm ben sana Kur'an'da ana başlıkları indiriyorum, detayına girmeden gönderiyorum. Sen kullarıma ayetlerimi açıklayıp, nasıl hayata geçireceklerini anlatırsın diyor olabilir mi? Yada şöylemi diyor. Sana verdiğim görevin tanımını izahını yapıyorum, sakın sana indirdiğimin sınırlarını aşma. Senin görevin sadece tebliğ etmek ve toplumu sana verdiğim ilim ve bilgelikle ikna edip, Kur'an'a davet etmektir mi diyor? Bu konuya geçmeden önce, Allah'ın Resulünün Kur’an'ı daha rahat tebliğ edebilmesi, sözlerinin dinlenmesi için, bakın Resulüne kesinlikle itaat edilmesini nasıl emrediyor.    Ali İmran 32:   ŞUNU DA SÖYLE: “ALLAH’A VE RESULE İTAAT EDİN.”EĞ...

Kur'an’da Geçen Nebi Resul Kavramaları Ne Anlama Geliyor.

Kur’an'da Nebi ve Resul kavramları çok geçer. Bu kelimelerin anlamları konusunda, birçok görüşler ileri sürenler vardır. Hatta Kur’an'da geçen Nebi ve Resul kelimelerinin ortak ismi olduğu söylenen, ayetler tercüme edilirken Arapça olmayan Farsça olan, Peygamber olarak genelde tercüme edildiğini görürüz. Bu kelimenin aslında bizlerin dilinde, alışkanlık haline de geldiğini söylemeliyim, buna bende dâhilim.  Peygamber haber getiren anlamındadır, ama Nebinin anlamı çok farklıdır.  Öyle ayetler var ki,  NEBİ ve RESUL  kelimesine peygamber der geçersek, ayetlerin anlamlarında farklılaşma olduğu gibi, ayetler arasında da çelişkiler yaratırız. Ayrıca ayetin özellikle bizlere vermek istediğini de anlayamayız. Yoksa normal konuşma esnasında, peygamber dendiğinde hepimiz kimden bahsedildiğini biliyoruz, burada bir sorun olmuyor. Belki de kolayımıza da geliyor diyebiliriz.  Allah aynı ayette bazen, her iki kelimeyi de kullanıyor. Eğer bu iki kelime aynı anlama gelseydi, ...