Ana içeriğe atla

BİZLER YOKSA HALA, O BÜYÜK YANLIŞI YAPMAYA DEVAM MI EDİYORUZ?


Bugün sizlerle Kur’an da geçen, puta tapanlar sözünden Allah ın kimlerden bahsediyor ve puta tapanların inançlarının neler olabileceğini, yine Kur’an dan yola çıkarak anlamaya çalışalım ki, Allah ın kızdığı bu inanç şeklinden, bizler de uzak kalabilelim inşallah.

Önce şöyle bir düşünelim. Kur’an Allah ın elçisine indirildiğinde, Allah ın varlığına inanmayanlar mı putlara tapıyorlardı? Kur’an a baktığımızda tam tersine putları yani ölmüş çok değer verdikleri, sevdikleri kişilerin heykellerini kutsallaştıran, onlardan yardım isteyenlerin ehli kitap toplumu olduğunu görüyoruz. Yani bunlar, Yahudi ve Hristiyan olduğunu söyleyen toplumlar. DEMEK Kİ BUNLARIN HEPSİ, EDİNDİKLERİ PUTLARA ALLAH DİYE TAPMIYORLAR, TAM AKSİNE KENDİLERİ İLE ALLAH ARASINDA ARACI OLMALARINI İSTEDİKLERİ, EDİNDİKLERİ VELİLERİ, BEŞERİ KİŞİLERİ ADETA PUTLAŞTIRARAK, ONLARDAN YADIM İSTİYORLARDI. Aşağıdaki ayete önce bakalım.

Sad 6-7-8: İçlerinden ileri gelenler, “Gidin, ilâhlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dinî inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur’an) içimizden ona mı indirildi?” diyerek kalkıp gittiler. Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur’an’dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar.

Dikkat ederseniz, en son dinde de bunu işitmedik diyerek, Hristiyanlık ve Yahudi inançlarının ne derece bozulduğunu gösteriyor. Örneğin isimleri Kur’an da da geçen, veli edinerek ondan yardım istedikleri putlardan olan LAT, o devirde hacca gelen insanlara yiyecek, su gibi ihtiyaçlarını dağıtan, buraya gelen insanların ihtiyaçlarını gören, toplumda çok sevilen bir insan olduğu rivayet edilir.

Yine o devirde adeta putlaştırılan, Allah dan istenecek yardımı, bunların aracılığıyla, bu şahısların putlarından, heykellerinden dileyen MENAT ise, o devrin insanlarının refah ve iyiliği için uğraşan bir insan olduğu, bununda toplumca çok sevildiği rivayet edilir. UZZA ise, yine o devrin insanlarının sağlığı ile ilgilenen, toplumun sağlığına koşan bir insan olduğu anlatılır. Tabi tüm bu bilgilerin doğruluğu konusunda, kesin bir bilgide yoktur. Yalnız bilinen bir gerçek varsa, yaşadığı devirde çok sevilen, saygı duyulan, yardım sever bir insan olduklarıdır. Yaşadıkları dönemlerde üzerinde çok fazla durulmayan, ama öldükten sonra adeta putlaştırılan bir insan oldukları anlaşılıyor. Sanırım bu sözlerimi okuyunca, günümüzde aynı hataların, bir başka şekliyle, hala günümüzde devam etiğine dair örnekleri hatırladınız değil mi?

Yine atalarının inancında direten, Allah ın gönderdiği kitaptan iyice uzaklaşan, onun izinden sapan atalarının hurafe inançlarının ardı sıra gidip, Allah ın gönderdiği elçisine sırt çeviren, onu dinlemek bile istemeyenlere, bakın ne söylüyor Kur’an.

Sad 4–5: İçlerinden kendilerini uyarıp, irşad edecek birinin gelmesine her nedense şaşırdılar ve o kâfirler: “Bu bir sihirbaz, bir yalancı! İşte tutmuş bunca ilahı bir tek ilah yapmış! Bu gerçekten şaşılacak, çok tuhaf bir şey! Dediler.

Lütfen dikkat, putlar edinenler ehli kitap toplumu. Hâlbuki ellerinde hem İncil, hem de Tevrat var. Bu kitaplar olduğu halde, hiçbirisi kitaba değil, atalarından öğrendiklerinin peşi sıra gider olmuşlar. Hemen düşünelim, bizler günümüzde nasıl davranıyoruz? Elimizde ki Kur’an için, burada her şey var, gelin onun hükmüne göre mi yaşayalım, onun çevresinde toplanalım mı diyoruz? YOKSA AYNI HATALARI BİZLERDE YAPIYOR MUYUZ? Allah sakın veliler edinmeyin dediği halde, bugün günümüzde velisi, cemaati, tarikatı, şeyh, efendisi olmayan cennete giremez diyorsak, o gün yapılanlardan ne farkımız olabilir sizce? Tutmuş bunca ilahı tek bir ilah yapmış demek, Allah ın tek elinde olduğu yetkileri, başkalarına vermediğini söylüyor bunlar diye itiraz ediyor. Çünkü cahiliye toplumu, edindikleri aracıların, tıpkı Allah ın yetkilerine sahip, gerektiğinde şefaatçi olduklarına inanıyorlardı.

Ne dersiniz Kur’an ı devre dışı bırakanlar, kendilerine  tıpkı o günkü gibi putlar edinenler, acaba bugün içimizden kimler olabilir? Bu sorunun cevabını bilmek sanırım o kadar zor olmasa gerek. Kur’an da her şey yoktur, O özet bilgiler içerir. Kur’anı herkes anlayamaz veli insan anlar diye iman edersek ve bunları topluma anlatırsak, sizce Kur’an devre dışı kalmaz mı? Peki, onun yerine neler devreye girer? KUR’AN DEVRE DIŞI KALMIŞSA, ONUN YERİNE ŞEYTANIN DEVREYE GİRECEĞİ ÇOK AÇIKTIR, AHHH BİR DÜŞÜNEBİLSEK.

Şimdide bu konu ile ilgili, Rabbin bir ayetini sizlere hatırlatmak istiyorum. Bakalım Allah kendisi ile arasına aracı konarak, yardım istenmesine ne cevap veriyor.

Zümer 3: Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler) 'BİZ, BUNLARA BİZİ ALLAH'A DAHA FAZLA YAKLAŞTIRSINLAR DİYE KULLUK EDİYORUZ.' Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, KÂFİR OLAN kimseyi hidayete erdirmez.

Demek ki Bizler Allah a yaklaşmak, onun rızasını almak, ondan yardım istemek için, asla bir beşeri veli edinip aracı koyamayacağımızı, bunu yapanların ise puta tapmak, tağut un peşinden koşmak olduğunu söylüyor. İŞİN DAHA KÖTÜSÜ, ARACI KOYANLARA KÂFİR DİYOR RABBİMİZ. Şimdide sizlere şöyle bir bilgi nakletmek istiyorum, LAT isimli edindikleri put hakkında. Bunu da günümüz inançlarımızla karşılaştıralım.

( Lat, Taifliler in baş putu idi. Anlatıldığına göre Lât, vaktiyle iyi ve yardımsever bir adamın adı idi. Bu adam Mekke'ye gelen ziyaretçilere un dağıtırdı. ÖLÜNCE HALK, BİR SÜRE MEZARINI ZİYARET YERİ EDİNDİ. ARKASINDAN HEYKELİNİ DİKTİLER. DAHA SONRA DA HEYKELİNİ N ÜZERİNE “BEYTÜR RABBE” ADINI VERDİKLER İ BİR ANIT YAPI KURDULAR. Hicri dokuz yılında Mekke'nin ardından Taif de fethedilince Peygamber imiz (salât ve selâm üzerine olsun) sahabeler den Muğıre b. Şube'yi göndererek bu putu yıktırdı. (Bkz. İbn Kesir, El-Sireti'n-nebeviyye, c. 4, s. 61.)

Yukarıdaki bilgileri okuyunca, günümüzde yaptığımız yanlışlara ne kadar benzediğini hatırladım. Acaba bu yanlışların birçoğunu bizler günümüzde yapmıyor muyuz? Allah sakın din ve iman adına velilerin peşine düşmeyin, onlardan medet ummayın, aramıza aracı koymayın, şefaat dilemeyin dediği halde, bizler bunun tam tersini yaparak, bugün günümüzde bu şahısların mezarlarına gidip, sabahlara kadar mezarının yanında yatarak, ondan yardım istemiyor muyuz? Ölmüş bazı kişiler için bunlar Allah dostuydu, bizlere şefaat edecek diyerek, onlardan medet ummuyor muyuz? 

Belki bugün, daha önce yapılanlar gibi onların heykellerini yapmıyoruz, ama bizler Rabbin uyarısına kulak tıkayarak, veli edindiğimiz kişilerden, tıpkı peygamberimizin devrinde putlara yaptıkları gibi, Allah dan yardım isteyeceğimiz yerde, bugün bizler bu kişileri Allah ile aracı yaparak bunlardan yardım dilememiz, Kur’an a uyan bir tutum asla değildir. 

VELİLER ŞEFAATÇİDİR DERSEK, ŞEFAATİ RABBİMİZDEN DİLEMEK YERİNE, EDİNDİĞİMİZ VELİLERDEN DİLERSEK, PUTA TAPANLARDAN FARKIMIZ KALIR MI SİZCE? Allah şefaati yalnız benden dileyin, hiçbir şefaatin kabul edilmediği o günden sakının sözlerine kulaklarını tıkayanlar, acaba o devrin puta tapanlarından çok mu farklıdır? Sanırım tek farkımız, bu gün bizler onların heykellerini yapmadığımız olsa gerek. İbrahim peygamberimiz, putlara tapan babasına bakın ne diyor.

Enbiya 52–53: Bir gün babasına ve halkına şöyle demişti: “Sizin şu karşılarında saygıyla durduğunuz heykeller nedir?” Dediler ki “Biz bildik bileli atalarımız onlara kulluk ederler.”

Demek ki atalarımız böyle ibadet ediyor, demek kadar büyük bir yanlış olamaz. Bugünde aynı yanlışın içinde çırpınıp duruyoruz, ama Kur’anı rehber alıp, düşünen mi var? Allah Kur’an da peygamberimizden bahsederken, O kendi hevasından konuşmaz, onun sözleri Rabbin ilettikleridir, yani Kur’an dır diye bizleri uyarır. İşte Kur’an da geçen heva, nefsin arzu ve hevesleri, istek ve tutkuları anlamına gelir. Hevanın ilah edinilmesi de, insanın kendi nefsinin isteklerini, Allah'ın emir ve isteklerinden önde tutması ile olur. Önemli olan bunun farkında olabilmektir. 

Din kardeşlerim, hepimiz bu dünyada bir imtihandayız, artık bunun farkına varalım. Bizi Allah ile aldatmak isteyenler, imtihanımız da başarısız olmamız için, çaba gösterenler var. Gelin geçmişte edindikleri velileri putlaştırıp, tağut un peşinden gidenler gibi olmayalım. Gelin peygamberimize indirilen ve Allah ın elçisinin bizlere tebliğ ettiği emaneti, Rahmanın koruması altında olan, Kur’an ın ipine sarılalım. Onu anlayarak bolca okuyup, Allah ın söylediği gibi, üzerinde düşünelim ki, bu hayatımızdaki imtihanda karşılaşacağımız sorunları, doğru çözümleyebilelim. Emaneti teslim ettikten sonra, son pişmanlığın hiçbir faydası olmayacaktır, bunu da unutmayalım. Bakın Rabbimiz bizleri nereye yönlendiriyor, aklı olan bu ayetlerin üzerinde çok ama çok iyi düşünür. 

Kehf 27: Rabbinin Kitabı'ndan sana vah yedileni oku. ONUN KELİMELERİNİ DEĞİŞTİREBİLECEK YOKTUR. O'NDAN BAŞKA BİR SIĞINAK DA BULAMAZSIN.

Enbiya 10: ANDOLSUN Kİ, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ. BÜTÜN ŞANINIZ ONDADIR, HALA AKILLANMAYACAK MISINIZ?

Kehf 54; Yemin olsun, biz, bu Kuran'da, İNSANLAR İÇİN HER TÜRLÜ ÖRNEĞİ DEĞİŞİK İFADELERLE GÖZLER ÖNÜNE KOYDUK. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.

Ankebut 51. KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BİR KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.

Puta tapan, beşeri putlaştırıp ilahlaştıranlar, ne yazık ki günümüzde belki şekil değiştirmiş haliyle, aramızda güç sahibi olmuşlar, bizleri sindirmeye çalışıyorlar. Kur'an da geçen, Allah ın sözlerini sizlere hatırlattım. Amacım sizleri Kur’ana davet etmek ve üzerinde düşünmenizi sağlamaktır.

Dilerim Allah cümlemizi, Kur’an ın nuru ile nurlandırır ve tagutun ardı sıra gidenlerden değil, Kur’an ın yolunu izleyenlerin arasına alır.

Saygılarımla 
Haluk GÜMÜŞTABAK


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nahl Suresi 98. Ayet. Kovulmuş Şeytandan, Allah'a Sığınırım. "Her Müslümanın Dikkatle Okuyup Düşünmesi Gereken Bir Ayet."

Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Nahl suresi 98. ayet olacaktır. Bu ayet öne sürülerek, Kur’an okumaya başlarken Allah,  EÛZÜBİLLÂHİMİNEŞŞEYTÂNİRRACÎM” , diye okumaya başlayın, emri veriyor diye anlatılır. Bu ayetin gerçek uyarısını, İslam toplumundan gizledikleri için, ne yazık ki Kur’an’ı okumaya başlamadan önce, Allah’ın ikazını yerine getirmediğimizden her okuyan yanlış anlıyor, neden mi? Her şeyin bir kuralı var, Kur’an’ı okumanın da elbette bir kuralı olmalı değil mi? Makalemi lütfen sonuna kadar okuyunuz. Gelin bu konu üzerinde önce ayeti yazalım, daha sonrada birlikte düşünelim. Nahl 98:   ŞİMDİ KUR’ÂN OKUMAK İSTEDİĞİN ZAMAN, ÖNCE O KOVULMUŞ ŞEYTANDAN ALLAH’A SIĞIN.  (Elmalı meali) Önce ayeti lütfen doğru anlayalım. Sizce Allah bu ayette, Kur’an’ı okumaya başlamadan önce, Eûzübillâhimineşşeytânirracîm” Yani, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım, diye başlayarak okuyun emrini mi veriyor? Bizler ne yazı...

Allah’ın Resulüne Verdiği Görev Yetki Ve Sorumluluk.

Bugün sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, İslam toplumunun hala farkında olmadığı ve onun içindir ki, Allah ile aldatanların tuzağına rahatlıkla düşütüğü bir konu üzerinde düşünmenizi rica ediyorum. Sizce Allah Resulüne, nasıl bir görev verip yetkilendirmiştir? Şöyle demiş olabilir mi, Resulüm ben sana Kur'an'da ana başlıkları indiriyorum, detayına girmeden gönderiyorum. Sen kullarıma ayetlerimi açıklayıp, nasıl hayata geçireceklerini anlatırsın diyor olabilir mi? Yada şöylemi diyor. Sana verdiğim görevin tanımını izahını yapıyorum, sakın sana indirdiğimin sınırlarını aşma. Senin görevin sadece tebliğ etmek ve toplumu sana verdiğim ilim ve bilgelikle ikna edip, Kur'an'a davet etmektir mi diyor? Bu konuya geçmeden önce, Allah'ın Resulünün Kur’an'ı daha rahat tebliğ edebilmesi, sözlerinin dinlenmesi için, bakın Resulüne kesinlikle itaat edilmesini nasıl emrediyor.    Ali İmran 32:   ŞUNU DA SÖYLE: “ALLAH’A VE RESULE İTAAT EDİN.”EĞ...

Kur'an’da Geçen Nebi Resul Kavramaları Ne Anlama Geliyor.

Kur’an'da Nebi ve Resul kavramları çok geçer. Bu kelimelerin anlamları konusunda, birçok görüşler ileri sürenler vardır. Hatta Kur’an'da geçen Nebi ve Resul kelimelerinin ortak ismi olduğu söylenen, ayetler tercüme edilirken Arapça olmayan Farsça olan, Peygamber olarak genelde tercüme edildiğini görürüz. Bu kelimenin aslında bizlerin dilinde, alışkanlık haline de geldiğini söylemeliyim, buna bende dâhilim.  Peygamber haber getiren anlamındadır, ama Nebinin anlamı çok farklıdır.  Öyle ayetler var ki,  NEBİ ve RESUL  kelimesine peygamber der geçersek, ayetlerin anlamlarında farklılaşma olduğu gibi, ayetler arasında da çelişkiler yaratırız. Ayrıca ayetin özellikle bizlere vermek istediğini de anlayamayız. Yoksa normal konuşma esnasında, peygamber dendiğinde hepimiz kimden bahsedildiğini biliyoruz, burada bir sorun olmuyor. Belki de kolayımıza da geliyor diyebiliriz.  Allah aynı ayette bazen, her iki kelimeyi de kullanıyor. Eğer bu iki kelime aynı anlama gelseydi, ...