Ana içeriğe atla

DARÜL İSLAM VE DARÜL HARP TERİMLERİ, NE ANLAMA GELİYOR?



Bu makalemde Kur'an'da hiç bir hükmü olmayan, mezheplerin fıkıh inancında geçen, DARÜL İSLAM VE DARÜL HARP terimleri üzerinde, sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce şunu söylemek isterim, bu terimler Kur’an'da geçmediğinden Allah'ın Elçisinin yaşadığı dönemde de kullanılan sözcükler değildir. Bu kelimeler İslam'ı Kur’an'ın dışından, beşeri kurallarla şekillendirmiş, FIKIH inancının Kur’an'ın onayını almayan terimleridir diyebiliriz. Önce bu iki terimin, FIKIH inancında kullanılan anlamlarına bakalım.

Darül İslam: TOPLUMU MÜSLÜMAN OLAN, MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN YÖNETİLEN VE MÜSLÜMAN’LARIN HÂKİM OLDUKLARI YER, BÖLGE, ÜLKE ANLAMINDADIR.”


“Darül harp: MÜSLÜMAN OLMAYAN TOPLUMLARIN VE LİDERLERİNİN OLDUĞU ÜLKE, YANİ İSLAM İLE YÖNETİLMEYEN TOPLUMLARIN YAŞADIKLARI YER, DİYE TARİF EDİLİR."

Allah'ın dini İslam'a uymayan hükümler, ne yazık ki beşeri fıkıh inancı aracılığıyla dine sokulmuş, toplum adeta bu yolla neredeyse her konuda Kur’an'dan uzaklaştırılmış, Allah'ın kolaylaştırdığı din zorlaştırılmış, hatta Allah'ın emirleri yaşanmaz hale getirilmiştir. Böyle olunca da İslam'ı diğer toplumlara anlatmak, onları davet etmek neredeyse imkânsız olmuştur. Bu konuda da fıkıh yoluyla, çok büyük yanlışları İslam'a sokarak, adeta Allah'ın faz emirlerini, şu ya da bu şartlar varsa, bu durumda yerine getirmek farz değildir denecek kadar, bu zihniyet toplumu bataklığa sürüklemiştir. Allah zor durumdaysa, bir Müslüman'ın ne yapması gerektiğini, Kur’an'da zaten açıklıyor, birilerinin sanki Allah açıklamamış, izah etmemiş gibi ahkâm kesmeye asla hakkı yoktur.

Darül İslam, genel çoğunluğu Müslüman olan toplumdur ve devleti de yöneten Müslüman dır. İlk baktığımızda bir sorun görülmüyor. Ama şeytan ve şeytanlaşmış insanlar boş durmadığı için, nifak tohumlarını çoğunluğu Müslüman olan toplumların içine de sokmak için, elinden geleni yaptığını görüyoruz. Dinde sakın bölünmeyin diyen Allah'a inat, dinde bölünmekte bereket vardır diyerek bölündüğümüzden, birbirimize de düşman olduk. HATTA İŞİMİZE GELMEYEN, BİZİM GİBİ İNANMAYAN DİN KARDEŞLERİMİZİN, DEVLETİ YÖNETMESİ DURUMUNDA BİLE, ÜLKEMİZ DARÜL HARPTİR, BU ÜLKEDE CUMA NAMAZI KILINMAZ FARZ DEĞİLDİR, YA DA ŞU YA DA BU FARZLAR YERİNE GETİRİLMESE DE OLUR ŞEKLİNDEKİ KONUŞMALARI, DÜŞÜNCELERİ SIKÇA DUYARSINIZ. Daha da ilginç olanı, kendi batıl inançlarını yaşadıkları müslüman toplumda göremediklerinde, Darül İslam dünya üzerinde yaşanmıyor, beşeri kanunlarla Müslüman ülkeler yönetiliyor, onun için Darül İslam yoktur diyenleri duyabilirsiniz. Buna benzer tutarsız ve birbirine düşmanlığı körükleyen düşünceler, Kur’an'dan sapmanın, dine beşeri ilaveler yapmanın, bizleri nerelere götüreceğine güzel örneklerdir. Onun için toplumları Allah ile aldatmak, bazı kişiler için birinci öncelik olmuş ve ne yazık ki olmaya devam ediyor. BİZLER İNANCIMIZI KUR’AN'DAN, ALLAH'IN ŞERİATINDAN ÖĞRENMEZSEK, BİRİLERİ ÇIKAR, BİZLERE KENDİ ŞERİATLARINI, ALLAH'IN ŞERİATI DİYE DAYATIRLAR. 

Allah, hiç kimsenin inancını sorgulamayın, kimin takvaca üstün olduğunu yalnız ben bilirim dedikçe, bizler işimize gelmeyen kişiler hakkında, ne yazık ki onun inancını değerlendirip, kararlar vererek onları kâfir bile ilan edebiliyoruz. Bundan dolayıdır ki Kur’an, bu konularda çok fazla uyarılar yapmış, kendinizi temize çıkarıp, karşınızdaki kişilerin inancı hakkında konuşmanın, yanlışlıklarına örnekler vermiştir Kur’an'da. 

İslam öyle bir dindir ki, beraber yaşadığımız insanların, dış görünüşüne göre değerlendirmemize izin vermez. Onun içinde Allah, Müslüman bir kadın ya da erkek için, şekilsel olarak şu ya da bu kıyafetleri giyeceksin şeklinde bir elbise dahi belirlememiştir. Yalnız bazı konularda özellikle uyarılarda bulunur ve cinsel cazibenizi öne çıkartacak, sergileyecek şekilde giyinmeyin, toplumun dikkatini çekecek tavırlar sergilemeyin uyarısını yapar. ALLAH BAZI GİYSİLERİ SİMGE, SLOGAN YAPARAK KULLANILMASINI ASLA İSTEMEMİŞTİR. Tam bu esnada şunu da söylemek isterim. Allah herhangi bir kıyafet şeklini özellikle belirtmemesinin nedeni olarak, dışarıdan o kişinin inancı hakkında bir yorum yapılmasını da, bu şekilde engellemiştir. Gerçi bugün bu düşünce dikkate alınmadığı için, insanlar daha uzaktan birbirilerini ötelemekte, hatta dışlamaktadırlar.

Gelelim Darül harp konusuna. İlginçtir bu kelime harp kelimesinden de anlaşıldığı gibi, savaş alanı, Müslüman için savaşın bölgesi, yani düşman bölgesi anlamındadır. Kur’an asla bizimle savaşmayan, saldırmayan, Müslüman olmayan toplumların yaşadığı bölge için, böyle bir tabir kullanmamıştır, kullanması da mümkün değildir. HATTA FIKIH İNANCINDA GEÇEN BU YANLIŞ TABİR, GÜNÜMÜZDE DİĞER DİNLERDE ÇOK KÖTÜ BİR KARŞILIK BULMUŞ VE İSLAM BARIŞ DİNİ DEĞİL, SAVAŞ DİNİDİR DENMEKTE VE MÜSLÜMANLAR İÇİN, DİĞER İNANÇLARIN ÜLKELERİ SAVAŞ BÖLGESİ OLARAK İLAN EDİLMİŞTİR DENMEKTEDİR. ONUN İÇİNDE İSLAM BARIŞ DİNİ DEĞİL, SAVAŞ DİNİDİR DENİYOR. Buna inandığınız andan itibaren, bu söylenenleri savunamazsınız. Böylece İslam'a, en büyük kötülüğü yapmış olursunuz.

Hâlbuki İslam barış dinidir. Tam tersine sana savaş açmayanla, dost olup onlarla barış içinde yaşamamızı Allah emretmiştir. Savaşta bile seninle barış yapmak isteyenle, sende hemen barış yap diyen bir inanca, nasıl olurda Müslüman olmadıkları için, onların yaşadıkları yer, ülke, Darül savaş yani savaş bölgesidir deriz? Bu nasıl bir İslam anlayışıdır ki, bu yanlışı hala savunuyoruz, birde doğruymuş gibi kabul edebiliyoruz. Ne yazık ki Müslüman ülkeler, bu yanlışı hayata geçirmiş, Müslüman olmayan toplumlara, hiç sebepsiz sırf Müslüman olmadıkları için dini yaymak adına savaş açabileceğini, inancına dayanarak meşru görmüştür. Aynı yanlışları, Avrupa Hıristiyanları da Müslümanlara karşı yapmış, hiç sebepsiz dinlerini kabul ettirmek için,  Müslüman topraklarını kendileri için darül harp ilan etmişlerdir. Yapılan yanlışsa, kimin yaptığının önemi yoktur. Bu terimlerin tamamı beşeridir, kişilerin şahsi görüşleridir, farklı düşünenler elbette olacaktır. Yüzlerce yıl önce barışın olmadığı, herkesin birbiriyle savaşta olduğu dönemler, artık geride kaldı. Belki o dönemlerde bunu savunup anlatmak, mümkün olabilirdi. Ama günümüzde hala bunu konuşuyorsak, ya İslam'a nifak sokuyoruz, ya akıllarımızdan zorumuz vardır, ya da bizler Müslüman değiliz demektir. 

Bunları hala savunalar, Müslüman olmayan ülkelerde, Allah'ın farz emirlerinin yerine getirilemeyebileceğini söylemektedirler. Örneğin Cuma toplu namaz, eğer yabancı ülkede baskı varda kılınmasına izin verilmiyorsa, zaten bu namaz farz olmaktan otomatik olarak çıkar Kur'an'a göre. Kendi nefislerimizde, sorunlarla karşılaşmadan hükümler vermeyelim hata ederiz. Allah bizlere Kur’an'da, ihtiyacımız olan kolaylığı zaten tanımış. BU DÜŞÜNCE, ALLAH'IN EMİRLERİNİN ÖNÜNE GEÇMEKTİR, ENGELLEMEKTİR. Zor durumda ne yapılacağını, zaten Allah söylüyor. Günümüzde Hangi Hıristiyan Avrupa ülkesinde, namazımızı kılmamız, orucumuzu tutmamız engelleniyor? Allah inancı olmayan Budist Tayland da bile inanç özgürlüğü var ve her türlü inancını rahatlıkla yaşayabiliyorsun. Elbette hiç birisinde böyle bir engel yok. Allah'ın vermediği bir yetkiyi, asla hiç kimse veremez. Hatta bazı Müslüman ülkeler, vatandaşlarına devletin mezhebinin gerektirdiği fıkıh baskısıyla İslam'ı  mezheplerin doğrultusunda yaşamasını isterken, Avrupa ülkelerinde böyle bir baskıyla karşılaşmadan, kendi inançlarını rahatlıkla yaşadıklarını görüyoruz. Sizce bu durumda neresi Darül harp oluyor? Darül harp terimi, yüzlerce yıl öncesinde devletlerin, her an birbiriyle savaştığı, tüm devletler için geçerliydi. Ama hepsi geride kaldı çok şükür. BİZLERE SAVAŞ AÇMAYAN HİÇBİR ÜLKENİN TOPRAKLARI, BİZLER İÇİN DARÜL HARP DEĞİLDİR. Bu bir zaaf değil, İslam'ın hoş görüsüdür. Bu hoş görüyü sınamak isteyenler, elbette karşılığını Allah'tan göreceğini çok iyi bilir.

Değerli din kardeşlerim, hala bizlere Allah'ın dini İslam diye anlatılanları, Kur’an ile sorgulamaz isek, Allah'a hesap veremeyeceğimiz gibi, Allah'ın o güzel dinini hiç kimseye doğru anlatamayız, bu dini toplumlara kabul ettiremeyiz. İslam toplumu üzerindeki, yanlış algıyı kırabilmek için, bizlerin yapması geren, Allah'ın emrettiği gibi hurafeden, batıldan uzak, yalnız Kur’an'ın ipine sarılmalıyız. 

Barış içinde yaşadığımız, gidip dolaşabildiğimiz her yer, bizlerin İslam'ı anlatabileceğimiz, onları Allah'ın dinine davet edebileceğimiz yerlerdir. LÜTFEN BİZİM İNANCIMIZDAN OLMAYANLARI DÜŞMAN GÖRMEYELİM. ONLARIN TOPRAKLARI, BİZLERİN SAVAŞ BÖLGEMİZ DEĞİL, İSLAM'IN NURLU IŞIĞINI YAKMAMIZ GEREKEN, TOPRAKLAR OLMALIDIR. Onun içinde önce onlarla yakınlık kurmalıyız ki, onları İslam'a davet edebilelim. Bu gerçeğin farkına varabilmek dileklerimle.

Saygılarımla

HalukGÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KABEYİ İLK KİM YAPMIŞTIR?

Biz Müslümanlar her konuda olduğu gibi, Allah’ın emri Hac görevini yerine getirdiğimiz Kâbe nin, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı konusunda bile, tam anlaşamıyor, Kur’an açıklamasına rağmen, Kur’an’ın bilgilerine inanacağımıza rivayetlerin etkisinde kalıyoruz. Televizyonlarda izlemişsinizdir, hatta kafanız da karışmıştır. Kâbe yi ilk yapanın, Hz. Âdem olduğu anlatılır. İlginçtir bu bilgilerin tamamı rivayetlerde geçer, sorumlu olduğumuz Kur’an’da tek kelime geçemez. Bakın bu konuda neler söyleniyor, önce bu rivayetlere göz atalım, daha sonra sorumlu olduğumuz Kur’an’dan gerçekleri öğrenelim. “İSLAM’DA GENEL GÖRÜŞ OLARAK KÂBE’NİN, İLK OLARAK HZ. ÂDEM TARAFINDAN YAPILDIĞI SÖYLENİR. ANCAK ONDAN GERİYE, SADECE TEMELLERİNİN KALDIĞI, SONRA HZ. ŞİT PEYGAMBER TARAFINDAN YENİDEN İNŞA EDİLDİĞİ VE NUH TUFANI SIRASINDA KUMLARA GÖMÜLDÜĞÜ ANLATILIR. DAHA SONRASINDA, KUR’AN’DA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE, HZ İBRAHİM’İN ALLAH’IN EMRİ İLE KÂBE’NİN BULUNDUĞU YERE GİTTİĞİ VE KÂBE’NİN TEMELLERİNİ BULARAK, O

İmtihanımızda, Kaybedenlerden Olmak İstemiyorsak.

  Allah Asr suresinde, iman ettiğini söyleyen kullarım, birbirine Hak olanı,  YANİ YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENİ, KUR’AN’I TAVSİYE ETMEDİĞİ SURECE ZİYANDADIR  diyor. Çünkü hak olanın yalnız Allah katından geldiğini yine Kur’an’da bildiriyor. Bizler böylemi yapıyoruz? Rabbimiz iman ettiğini söyleyen kullarını uyarmak için,  “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A, ANCAK ORTAK/ŞİRK KOŞARAK İNANIRLAR”  diyerek, iman ettiğini zannedenlerin, nasıl büyük bir yanılgı içinde oldukları uyarısını yapıyor. Tabi bir başka ayetinde de kendisine  ŞİRK/ORTAK KOŞANIDA AFFETMEYECEĞİ  bilgisini veriyor. Peki, bizler böyle büyük hatalar yapıyor muyuz? İnancımızı Kur’an ile sorguladık mı? Gelin sorgulayalım. Bizler yalnız Allah’ın katından gelen HAK olan Kur’an’a mı iman ediyoruz? Yoksa yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz,  KUR’AN+RESULÜN SÜNNETİ+MEZHEP İMAMLARININ İCHATLARI ile birlikte  mi yaşanır diyoruz.  Eğer bunu söylüyorsak, Allah’ın uyardığı gibi  ZİYANDAYIZ  yani kaybedenlerdeniz demektir. Allah ayetlerinde bizleri uy

ÖLMÜŞLERİMİZE KUR’AN OKUMAK, KURBAN KESMEK DOĞRU MUDUR?

Sizce Kur’an ölmüşlerimize okunur mu, okunursa faydası olur mu? Bildiğiniz gibi günümüz İslam toplumunda, çok fazla kabul gören ve her ölen yakınlarımızın ardından Kur’an okuruz, ya da okuturuz. Kabir ziyaretlerinde görürsünüz, ölmüş kişinin mezarı başında ona Kur'an okurlar. Bu davranışımız ne kadar doğru. Gelin bu sorumuzu Kur’an'a soralım, bakalım ne cevap verecek. Allah Kur’an'ı neden ve ne amaçla indirdiğini, bakın nasıl açık bir şekilde bizlere bildiriyor. Yasin 70:   DİRİ OLANLARI UYARABİLSİN ve kâfirlere ceza hak olsun diye. ( Bayraktar Bayraklı) Fatır 22:  DİRİLER İLE ÖLÜLER DE BİR OLMAZ. Allah, dilediğine işittirir. SEN, KABİRDE BULUNANLARA İŞİTTİRECEK DEĞİLSİN. (Diyanet meali) Neml 80:  Bil ki SEN ÖLÜLERE İŞİTTİREMEZSİN, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da DAVETİ DUYURAMAZSIN. ( Diyanet vakfı) Aslında bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an'ın yaşayan bizler için bir tebliğ, uyarı  HAKKIN YOLUNA DAVETİYE  olduğunu anlayacaktır