Ana içeriğe atla

İSLAM TOPLUMUNDA GEÇEN, İÇTİHAT KONUSU ÜZERİNE....



Bu günkü makalemin konusu, İÇTİHAT konusu üzerinde olacaktır. Bizlerin Kur’an ile bağlantısını kesenler, öyle isimler altında dine hükmetmeye çalışmışlardır ki, bugün yapılan bu yanlışları dinden çıkarmak, adeta imkânsız olmuştur.  İsterseniz bu kelimenin ne anlama geldiğini önce yazalım ki, konu daha iyi anlaşılsın.

“İçtihat zor, anlaşılmayan bir konuda var gücünü kullanarak, gayret göstermek anlamındadır. Fıkıh da bu kelimenin terim anlamı ise; KESİN VE AÇIK DELİLLERLE SABİT OLMAYAN ÖZNEL YARGILARI, şer’i delillere uygun olarak ortaya çıkarma konusunda, bütün güç ve takatini sarf ederek çalışmaktır. Yani, Kur’an, hadis ve icma ile sabit olan şer’i delillerden hüküm çıkarmaktır.”

İçtihat kelimesinin, günümüzde ne anlamlara geldiğini gördük. Bu kelimenin sözlük anlamına baktığımızda, her Müslüman ın her alanda müracaat etmesi gerektiğini, buna İslam ı yaşarken de gerekli olduğunu açıkça söyleyebiliriz. Çünkü Kur’an ayetlerini anlayabilmemiz için, üzerinde dikkatle düşünüp bir çaba harcamamızı ister bizlerden Allah. Demek ki içtihat her Müslüman ın vazgeçmemesi gereken olmazsa olmaz, yaşam çabasıdır dersek yanlış olmaz. Şunu lütfen unutmayalım, Kur’an ın muhkem ayetleri asla anlaşılmaz değildir.

Önce hatırlatmak isterim. Allah emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin, bunun hesabını sorarım diye bizleri uyarır. Bu durumda bizlerinde içtihat ederken, kaynağımız emin olduğumuz yalnız Kur’an olmazsa, asla kararlarımızın doğruluğundan da emin olamayız. Gelelim İslam toplumunda İçtihat kelimesinin,  nasıl kullanıldığına.  Kesin ve açık delilleri olmayan öznel yargılardan bahsediliyor. Ne demek isteniyor ÖZNEL yargılardan kasıtla. “Öznel kelime anlamı olarak, nesnelerin gerçeğine değil kişinin duygu, düşünü ve sezgilerine dayanan, kişiye göre ve kişisel olan anlamındadır. “ BÖYLE BİR YARGI, SİZCE DİNSEL BİR HÜKÜM OLUŞTURABİLİR Mİ? Daha iyi anlaşılması için, öznel kelimesinin tam tersi olan NESNEL kelimesinin de, ne anlama geldiğini söylemek isterim. “GERÇEĞE VARMAK AMACIYLA, TARAF TUTMADAN İNCELEME YAPAN, HÜKÜM VEREN. BİREYİN KİŞİSEL GÖRÜŞÜNDEN BAĞIMSIZ OLAN, OBJEKTİF.” 

SİZCE KUR’AN I ANLAMAK, YA DA İSLAM I YAŞAMAK MAKSADIYLA, ÖZNEL Mİ DÜŞÜNMELİYİZ, ÇABA HARCAMALIYIZ, YOKSA NESNEL Mİ? DUYGULAR HER ZAMAN BİZLERİ YANILTABİLİR, ETKİ ALTINA ALABİLİR AMA GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEK, TARAFSIZ DÜŞÜNMEK, BİZLERİ HER ZAMAN DOĞRUYA ULAŞTIRACAKTIR. ONUN İÇİN ALLAH BİZLERE, DÜŞÜNMEMİZİ EMREDİYOR.

Gelelim dini konularda, İçtihat konusunda kesin, açık delillerle sabit olmayan öznel yargıları, düşünceleri olan kişilerin, çaba ve gayretleri ile ortaya çıkardığı, ŞER-İ YANİ ŞERİATA DİNE UYGUN DELİLLERE. Kur’an ı birkaç kez dikkatle, düşünerek okuyan bir Müslüman, Kur’an ın bahsetmediği, Allah ın hüküm vermediği, yasaklamadığı hiçbir şeyi yaratılmış bir beşer, bunlarda dinin yasaklarıdır, ya da dinin hükümleridir diye ortaya koyamaz. Çünkü Allah açıklamadığı, izah etmediği hiç bir şeyden asla hesap sormaz. 

Allah Kur’an da, çok açık bir hüküm veriyor ve diyor ki;  SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM. Bu hükmü veren Allah, sizce bizlerin sorumlu olduğu bir konuyu, Kur’an da açıklamamış, izah etmemiş olabilir mi? Elbette mümkün değil, çünkü Allah açıkladığını söylüyor.  İslam dininde ruhban sınıfının olmadığını, özellikle bizlere bildiren Rabbimizi, lütfen dikkate alalım ve söylenenleri ayetler ışığında anlamaya çalışalım. Geleneksel FIKIH İslam anlayışında, Kur’an ın sınırlarını hakkıyla bilen kişilerin, ancak dini konularda içtihat yapabileceğine inanılır. Buna inandırıldığımız andan itibaren, İslam dininde ellerimizle, KENDİ RUHBANLARIMIZI YARATMIŞ OLURUZ. 

Hatırlayınız Allah birçok kez; YEMİN OLSUN Kİ BU KİTABI, SİZLER ANLAYASINIZ DİYE KOLAYLAŞTIRDIK DİYOR. Düşünen ve aklını kullanan kulları içinde, nice örneklerle izah edilmiş, kolaylaştırılmış olduğunu da, birçok ayetinde bizlere bildiriyor. Her Müslüman, Kur’an ayetleri üzerinde İÇTİHAT etmelidir. Yani olanca gücünü sarf edip, anlayabilmek adına, mücadelesini vermelidir. Bizler bu düşünceyi hayata geçirmediğimiz içinde, ayetler üzerinde bizler içtihat etmek yerine, siz anlayamazsınız diyenlere inanıp, içtihat ı yani Kur’an ı anlayabilmek adına çaba göstermeyi, düşünmeyi ne yazık ki başkalarına bırakıyoruz. Öyle olunca da, Allah ın bizlere ne anlattığını, uyarısını anlamak yerine, bilmem hangi hoca yada efendi, şeyh ne söylemiş, ayetten ne anlamış ona hiç şüphe duymadan inanıyoruz.  Ondan sonrada, İslam toplumlarının halini görüp üzülüyoruz. 

Din adına tek bir delil, kanıt vardır. Oda KUR’AN dır. Allah ın elçisinin dahi, Kur’an ın dışından dinde hükümler koyma yetkisi yoksa ve Allah elçisine, SANA İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET diyorsa, lütfen Kur’an ın bahsetmediği konuları farklı şekillerde, kişilerin düşünceleri doğrultusunda dinin içine koyarak hayatımızı, yaşantımızı sınırlandırmayalım. Kendi yanlış inançlarımızı, ayetlere söylettirme yoluna gitmeyelim hata ederiz, kendimizi kandırırız. Bizlere düşen ayetlerde geçen kelimelere, kendi nefsimizce anlamlar yüklemek yerine, Allah ayetinde bizlere ne anlatıyor, onu Kur’an bütünlüğün de anlamaya çalışmalı ve o konuda zaman ayırıp önce kendimiz İÇTİHAT etmeliyiz. 

Şunu lütfen unutmayalım, Allah ın ve elçisinin şeriatı yalnız Kur’an dır. Ona hiç kimsenin ilaveler yapma gücü yoktur. Kur’an ın dışına çıkarsak, İslam dairesinin dışına çıkmış olacağımızın, lütfen farkında olalım. FIKIH beşeri kanun ve kurallardır din değildir, asla ALLAH IN EMRİ ŞER-İ KURALLAR DEĞİLDİR.

Kur’an ın onayını alan içtihat, elbette hepimizin başının tacıdır. Ama kişisel içtihatların zamana göre, farklı algılanmış olabileceğinin bilincinde olmalıyız. Allah ın hükümleri evrenseldir, asla zamana göre değişmez. Beşeri düşünce ve fikirler, ilmin ve zamanın gelişmesi ile algı ve düşünmede, ona paralel değişeceğinden, farklı söylemler olabilir.  Çünkü hayatımızda daha önce olmayan, yeni giren meslekler, buluşlar olabilir. Onun içinde, ihtiyaçlarında farklılaşması kaçınılmazdır. 

Kur’an temel ve genel kanun, kurallar kaynağıdır. Bizlerin yapması gereken, bu kanun ve kuralların ışığında, onlara ters düşmeyecek, ihtiyaç hissettiğimiz içtihatlarda bulunmak olmalıdır. Tekrar söylemek istiyorum, bu içtihatlar zaman ve ihtiyaca göre değişkenlik arz eder, kalıcı dinin hükmü değildir ama Kur’an ın amacına ters düşemez. Önemli olan Allah ın bizlerden istedikleridir, yani amaçtır. AMACI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN, ZAMANA GÖRE ARAÇLAR DEĞİŞEBİLİR. Örneğin Allah elçisine, Haccı ilan et, gerek yaya, gerek yorgun deve sırtlarında Hacca gitsinler der. Hiç birimiz günümüzde, Hac ca deveyle yada yaya gidelim demeyiz. Dilerim cümlemiz, rivayet ve sanıdan uzak yalnız Kur’an ı rehber edinen, gerçeklerin arayışında olabilmek adına çaba harcayan, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HACER ÜL ESVED TAŞI VE GERÇEKLER.

Bugünkü yazımın konusu, Kâbe yi tavaf ederken elle selamlanan ve kutsallığına inanılan, Hacer’ül Esved taşı hakkında olacaktır. Gelin önce geleneksel İslam’ın, bu konuda kabul ettiği rivayetlere ve inançlarına bakalım kısaca. Bakalım da batıla inandığımızda, bizleri nasıl aklın mantığın ötesinde akıl almaz şeylere nasıl inandırıldığımızı da farkında olalım. Konuyla ilgili erişebildiğim tüm rivayetleri yazıyorum. Ders alabilene ne mutlu. Allah onun için, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye boşuna uyarmıyor. “RİVAYETE GÖRE, HZ. İBRAHİM, KÂBE’NİN İNŞASINI BİTİRDİKTEN SONRA, OĞLU İSMAİL İLE TAVAFA BAŞLANGIÇ SIRASINI BİLDİRMEK İÇİN: “İSMAİL, BANA BİR TAŞ GETİR DE TAVAFIN NEREDEN BAŞLAYACAĞINI İŞARET EDEYİM” DEDİ. HZ. İSMAİL DE CEBEL-İ KUBEYS’TEN BİR TAŞ ALIP BABASINA VERDİ. O DA TAVAFIN BAŞLAYACAĞI BUGÜNKÜ KÂBE’NİN KÖŞESİNE TAŞI KOYDU.” “RİVAYETE GÖRE İBRAHİM PEYGAMBERİMİZ, BU TAŞI KÂBE NİN KÖŞESİNE YERLEŞTİRMİŞTİR. EBU DAVUD’UN RİVAYET ETTİĞİ BİR HADİSE GÖRE,

İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR?

Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ayetlerini eğer, Allah’ın örnek verdiği diğer ayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışmaz da geleneğin, rivayetlerin ve Mezheplerin dayattığı beşeri fıkıh inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, Allah’ın istediğini değil, kendi nefislerimizde yarattığımız dini yaşamış oluruz. Bugünkü makalemin konusu  İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR  ve bir kadın evli olmadığı bir erkeklerle beraber aynı ortamda oturamaz mı, bu konuda sizleri Kur’an’ı rehber alarak, düşünmeye davet etmek istiyorum.  Günümüz Mezheplerin, beşeri FIKIH inancının öğretisine baktığımızda, bir kadın evli olmadığı başka bir erkekle aynı ortamda oturamaz, ya da toplu halde bulunamaz şeklinde anlatılır. Bunun detayına girmek istemiyorum, çünkü bizler için beşeri fikirler değil, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an önemlidir. Bu konudaki Kur’an ayetlerine bakmadan önce, genel anlamda düşünelim.  Bir kadının yalnız başına dışarı çıkamayacağına dair, bir hüküm v

BATIL VE RİVAYETLERDEN UZAK, KUR’AN’IN EMRETTİĞİ SALATIN, ÖZÜNÜ ANLAYABİLMEK….

  Salat/Namaz konusu İslam toplumunda, en çok konuşulan ama çok fazla fikirlerin, düşünce ve inancın ortaya atıldığı bir konudur. Bildiğiniz gibi günümüzde bizlerin namaz dediğimiz konu, aslında bu isimle Kur’an’da geçmez.  SALAT  diye geçer ama bu kelimenin öyle farklı anlamları da vardır ki, bu gerçek ne yazık ki İslam toplumunda hiç konuşulmaz, hatta her ayette geçen  SALAT  kelimesine, namaz adını verip gerçek anlamından saptırılarak yanlış anlaşılmıştır. Bu konu İslam toplumu tarafından çok fazla tahrif edilmiş ve farklı anlamlara çekilerek topluma anlatılmıştır. Onun için makalem biraz uzun oldu. Sabırla lütfen okuyunuz. Kur’an’da geçen  SALAT  kelimesine direk namaz anlamını verirsek, namazın detaylarını ve bu konudaki emirleri Kur’an’ın başında değil, daha sonra ki ayetlerde indirildiğini görürüz. Kur’an’ın indiriliş, nüzul sırası konusunu da araştırdığınızda net ve güvenilir bir bilgiye ulaşamazsınız. Çünkü farklı sure sıralamaları görürsünüz.  BAKIN SURE DİYORUM, AYET DEĞİL .