Ana içeriğe atla

KÜRTAJ KONUSUNDA KUR'AN IN HÜKÜM VE SINIRLARI.....




Bizler İslam ı yaşarken, kendi çabalarımızla değil, birilerinin öğretileri, güdümüyle yaşadığımız içindir ki, anlamaya çalıştığımız konuların gerçek hükmünün ne olduğunu, Allah ın rehberinden öğrenme çabasında hiç olmuyoruz. Bu yanlış yolu takip ettiğimiz içinde, emin olmadan doğrulardan uzak yaşıyoruz. Kürtaj konusuna da, ne yazık ki aynı gözle bakıyoruz. Allah sizlere bir rehber gönderdim imtihanınız, sorumluluğunuz Kur’an dan dır dediği halde, yaşantımızda karşılaştığımız sorunları Allah ın rehberine danışmak, ona sormak yerine, beşeri bilgilere her nedense daha çok itibar ediyor ve onlara inanıyoruz. Hele hele bir konuyu Kur'an kesin bir hükümle sınırlandırılmamışsa, bu konularda rivayet ve geleneğin çok daha fazla etkisinde kalıyoruz.

Kürtaj yani gebelik sonlandırması, gerçekten çok önemli bir konu. Önce şunu çok net söylemeliyim ki, Kur'an da Allah doğum kontrolü konusunda kesinlikle bir yasak getirmemiştir. Elbette yasak getirmemesi, istediğiniz gibi davranabilirsiniz anlamında olmayıp, Kur'an da bu konularda verdiği bilgiler ışığında Allah bizlerin düşünmemizi, özelikle aklımızı kullanmamızı istemiştir. İmtihanımızın da özü, aklımızı kullanabilmek değil midir zaten. Kürtaj konusunu da bu doğrultuda düşünerek, çok dikkatli davranmalıyız. Bazı kişilerin söylediği gibi, bu kadının bileceği bir iştir, kadının bedenine karışmayınız, ister doğurur ister doğurmaz sözleriyle asla açıklanamaz.

Bizler hiç bir şeyin sahibi değiliz, emanetçiyiz. Onun içindir ki, bizlerin bu konudaki söz hakkımızda sınırlıdır. Kürtaj konusuna gelince. Allah biz Kur’an da, her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız diyorsa, bu konuda da bizlere düşen Allah ın rehberinden, bu konuyu anlamaya çalışmak olmalıdır. Allah bir insanı haksız yere öldürenin cezası, ebedi cehennemliktir diyerek, bizleri bu konuda çok dikkatli olmamız konusunda uyarmıştır. Allah Kur’an da, anne karnında bebeğin oluşumunu ve geçirdiği safhalarını bizlere anlatır. Gelin şimdi Kur’an a müracaat edelim ve bu konuyu anlamaya çalışalım. Acaba anne karnında döllenen yumurta, ne zaman insan olma vasfını kazanıyor, bunu anlamaya çalışalım.

Secde 7-8-9: O, yarattığı her şeyi en güzel yaratmış ve insanın yaratılışına çamurdan başlamıştır. Sonra onun soyunu değersiz bir suyun özünden devam ettirmiştir. Sonra ona güzel bir şekil verip KENDİ RUHUNDAN üflemiştir. Size kulaklar, gözler ve kalpler vermiştir. Ne kadar az şükrediyorsunuz! (Bayraktar Bayraklı meali)

Secde suresinde geçen bu ayetler üzerinde, dikkatle düşündüğümüzde, anne karnında ki döllenen yumurtanın, belirli bir safhadan sonra insan özelliğini taşıdığı çok açık anlaşılıyor. Önce şöyle düşünelim. İnsanı hayvanlardan ve diğer canlılardan ayıran özelliğimiz nedir? Canlı oluşumuz mu, yoksa Allah ın kendi ruhundan üfleyerek, bizlere bahşettiği ruhumuz mu? Sanırım bu sorunun doğru cevabını bulursak, konuyu da doğru anlayabiliriz. Ölen bedenimizi düşünün, toprak oluyor gidiyor, ya ruh? İşte insanı insan yapan asla kaybolmayan ruh, bizleri değerli ve dokunulmaz kılıyor. Allah Âdem i yarattığında, tüm meleklerin âdemin önünde secde etmesinin, yani ona saygı duymasının, ana nedeni nedir diye düşündüğümüzde, insanın Allah tan bir parça olduğu gerçeği, daha iyi anlaşılacaktır.

Gelelim ayette bahsedilen, anne karnında geçen evrelere. Önce kadın ve erkeğin menisinin bir araya geldiğini, yani döllenen yumurtalardan bahsediliyor. Daha sonrada bu evrenin geçtiği bir zaman dan bahsediliyor ve bu zaman içinde yavaş yavaş canlının, şekillenmeye başladığı belirtiliyor. Bu kısma kadar baktığımızda, bu oluşumun canlı olduğu anlaşılıyor ama dikkat ederseniz insan hüviyetini daha almıyor. İnsan olabilmesi için, Allah ın kendi ruhundan ona üflemesi, yani ona ruh vermesi gerekiyor. İşte geçen bu evreden sonra Yaradan, anne karnındaki bu şekillenmiş canlıya, bakın nasıl bir özellik veriyor.

(ONA KENDİ RUHUNDAN ÜFLEMİŞTİR.)

İşte bebeğin dokunulmaz anı, bu andan itibaren başlıyor, tıpkı Âdemi yaratıp kendi ruhundan üflemesi gibi. Bu andan sonra, annenin sağlığı tehlikeye düşmediği sürece, kürtaj asla yapılamaz. Bu bebek artık, normal yaşayan bir insan gibidir. Bakın annenin hayatı tehlikeye düşmedikçe diyerek, Kur'an ın bahsetmediği ama aklın ve mantığın kabul ettiği bir düşünce sonucu bu sözleri söyledim. Geçmiş İslam toplumlarında, alimlerde aynı bu mantıktan, düşünceden yola çıkarak, karşılaştıkları olaylar karşısında, düşüncelerini FIKIH inancı olarak  topluma anlatmışlardır. Zaten FIKIH din değil, alimlerin Kur'an dan anladıkları ölçüde yorumlarıdır. Yanlışta olabilir, doğruda olabilir. Bizlere düşen kendi çağımızın ilmiyle, Kur'an ı özellikle anlamaya çalışmak olmalıdır. Körü körüne kabul etmek, bizleri yanlışa götürecektir. Allah bu konuda özellikle kadını düşünerek, karşılaşacağı olaylarda sıkıntıya düşmemesi adına kesin ve kısıtlayıcı, zorlayıcı hükümler özellikle vermemiştir Kur'an da. Geçmiş toplumlarda Kur'an ın bu gerçeğinden yola çıkarak, bu konularda  yine Kur'an ayetleri ışığında, özellikle kolaylaştırıcı bilgiler vermişlerdir. Bakın yine Allah bu konunun daha iyi anlaşılması için, bir başka örnek daha veriyor, şimdi ona bakalım ve üzerinde düşünelim.

Hac 5: Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, SONRA BİR SPERMDEN, SONRA BİR EMBRİYODAN/DÖLLENMİŞ BİR KARIŞIMDAN, SONRA NE OLDUĞU KISMEN BELİRLİ, KISMEN BELİRSİZ BİR ET PARÇASINDAN YARATTIK Kİ, size açık-seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz. 


DİKKAT EDERSENİZ YUKARIDAKİ AYETTE, ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN, ALLAH IN RUHUNDAN ÜFLENMEDEN ÖNCE GEÇİRDİĞİ EVRELERİNİ ANLATIYOR. Ayete baktığımızda belli belirsiz bir et parçası haline gelişinden bahsediyor. Dikkat ettiyseniz bu hale kadar canlı, ama insan hüviyetinde değil. Ne zaman Allah ona ruh veriyor, işte ondan sonra ona dokunan, onun yaşamına son veren, en büyük suçu, günahı işlemiş olur.

Şimdide geçmiş İslam toplumları ve din âlimleri, kürtaj konusunda kendi devirlerinin ilmi bilgileri ve Kur’an ışığında neler söylemiş ve ne yapmışlar ona bakalım. Daha önce söylediğimi tekrar etmek istiyorum. Kur'an doğum kontrolünü yada hamileliğin başında kürtajı yasaklayacak, hiç bir hüküm vermemiştir. Buda Allah ın YEMİN OLSUN Kİ BU DİNİ/KİTABI SİZLER İÇİN KOLAYLAŞTIRDIM HÜKMÜNÜN TEZAHÜRÜDÜR. Yalnız yoksulluktan korkarak, çocuk yapmaktan çekinmeyin diyerek, kullarına bu konuda Allah moral vermiş, yardımcı olmuş, bunu düşünerek sakın çocuk yapmamazlık yapmayın diye uyarmıştır. Önce şunu belirtmek isterim. GEÇMİŞ DÖNEMLERDE İSLAM TOPLUMLARI, KÜRTAJA TAMAMEN KARŞI ÇIKMAMIŞ, AMA KUR’AN IN SINIRLARINDA HAREKET ETMEYE ÖZEN GÖSTERMİŞLERDİR. Tabi o devrin ilmi ışığında yorumlar yapmışlardır. Bakın bu konuda neler söylenmiş ve uygulamışlar.

"Anne karnında en önemli safha, cenine ruhun üflendiği andır. (Taberî XVNI/9) Bir başka deyişle canlanmasıdır. INSAN, YA RUHLA CESEDİN BÜTÜNÜDÜR Kİ; GENEL KABUL GÖREN GÖRÜŞ BUDUR; YA DA SADECE RUHTUR. (Râzî XXlll/85) Bundan; ceninin üçüncü devre sonundan YANİ 120 GÜNDEN ÖNCE İNSAN OLMADIĞI ANLAŞILIR. Insan oluş, bu noktadan itibaren başlar (Taberi XVN/11). Hem diğer bir yaratış, hem de, ruhun üflenmesi bunu gösterir.

İşte bütün bunlardan, ötürü, Hz. Ali (r.a.), bu yedi devre geçip ruh üflenmedikçe cenine müdahalenin "ve'd" (çocuğu diri diri gömme, yani öldürme) olmayacağını söyler (Ibnü'I-Cevzi, Zâdü'I-Mesir V/462). Imâm Ebû Hânîfe de bunu delil olarak kullanır. Bütün bu temel gerçeklerden ötürü tüm İslâm fıkıhçıları, döllenmenin üzerinden yüz yirmi gün geçtikten sonra ve de zaruret yokken çocuk aldırmanın (kürtajın) haram olduğunda ittifak etmişlerdir."


Bu bilgiler ilmin, çok fazla ilerlemiş olmadığı dönemlere aittir, lütfen bunu göz ardı etmeyelim. Zaten bu bilgilere, kesin doğrudur düşüncesi ile de asla bakmamalıyız. Bu sürenin daha kısa olduğunu, hatta 45 gün civarlarında olduğu da  günümüzde söylenmektedir. Çünkü bir yumurta döllenmenin ardından, 45 gün sonunda kalp atışına başladığı ve bundan sonrada ruhun üflenmiş olabileceğini kabul edenlerinde düşünceleri, göz ardı edilmemelidir. Yukarıda yazdığım düşünceye karşı çıkanlarda vardır. Bu düşünce, herhangi bir sınır koymadan, ruhun üflenmesi gerçekleşmemiş bile olsa, döllenmenin başladığı andan itibaren, artık gebeliğe son verilemeyeceğini, bunu yapanların bir insanı öldürmüş sayılacağı düşüncesini savunmaktadırlar. Bu düşünce farklılıkları geçmişte de, günümüzde de vardır ve olacaktır. Herkes birbirine saygı duymalıdır. Bizlerin yapması gereken, ALLAH IN AÇIKÇA ÖZELLİKLE VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ VERMEYE ÇALIŞMADAN, DİNİ KENDİ NEFİSLERİMİZDE ZORLAŞTIRMADAN VE YİNE ÖZELLİKLE KADINLARIMIZI ZOR DURUMA SOKMADAN, KUR'AN IN BU KONUDA NE ANLATTIĞINI ÖZENLE VE DİKKATLE ANLAMAYA ÇALIŞMAK OLMALIDIR.

Hepimiz bu Dünyada, imtihandan geçiyoruz. BU FARKLI DÜŞÜNCE, İMTİHAN OLUŞUMUZUN ÖZELİĞİNDENDİR. YALNIZ UNUTMAMAMIZ GEREKEN, KUR’AN DAN İMTİHAN OLDUĞUMUZ GERÇEĞİDİR. Allah ayetlerinin üzerinde düşünmemizi ve akıl ederek hayatımıza geçirmemizi emreder. Onun içindir ki, din adına farklı düşüncelerimizi yaşarken, hiç kimse diğerine baskı yapmamalı, zorla kendi düşüncesini kabul ettirmeye çalışmamalıdır.

Örneğin kürtaj konusunda geçmişte de farklı düşünce ve inançlar olduğu halde, hiç kimse bir diğerine baskı yapmamıştır. Fakat birleştikleri bir konu varsa, çocuğun anne karnında geçen ilk evrenin sonunda, ruhun üflenmesinden sonra, artık asla kürtajın, haklı bir neden yokken yapılamayacağıdır. Bu dönemin bir kısım din âlimine göre 45 gün, bir kısmına göre 120 gün olduğu söylenmektedir. Tabi bir kısmı ise yumurtanın döllenmesinden itibaren, kürtajın yapılmasının cinayet olduğuna inandığı gerçeğidir.

YÜZLERCE YIL ÖNCE YAŞAMIŞ ÂLİMLER, KENDİ DEVİRLERİNİN İLMİNE GÖRE BİR ARAŞTIRMA YAPARAK TOPLUMU YÖNLENDİRMİŞLERSE, BİZLERE DÜŞENDE GÜNÜMÜZ İLMİYLE, TIBBIYLA BUNLARI DAHA DİKKATLE, İTİNAYLA ARAŞTIRMAK OLMALIDIR. TABİ YANLIŞ İNANÇLARIN ETKİSİNDE KALMADAN.

Allah Kur’an ı bizler için yemin ederek, kolaylaştırdığını birçok kez söylüyorsa, bu konu üzerinde düşünürken bunu unutmamalıyız. Kendi nefsimizde, Kur’an ın vermediği bir hükmü vermeye kalkarsak, dini zorlaştırmış olacağımız gibi, kadınlarımızı da hak etmediği bir zorlukla karşı karşıya bırakmış olacağımızı unutmamalıyız. Kadınlarımızın bu konuda karşılaştığı, çok acı gerçekleri, lütfen göz ardı etmeden aklın, mantığın ve Kur'an ın çizgisinde bu konuyu düşünmeliyiz. Allah biz her şeyden nice örnekleri Kur’an da sıraladık diyor da, bu konuda açıkça bir hüküm özellikle vermeyip, bizleri zora sokmadan düşünerek Kur'an ışığında sorunlarımızı çözmemizi istiyorsa, bizlere düşen bu yolu yöntemi Kur’an dan bulmak olmalıdır. Bizler ne yazık ki Allah ın şeriatından uzaklaşmış, kendi nefsimizin etkisiyle beşeri bir şeriat kurmuşuz. Allah ın şeriatından uzak yaşayıp, dini zorlaştırdığımız için, huzur ve mutluluktan uzaklaşmışız. Bugün İslam toplumunu düşünün lütfen, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Kürtaj konusunda yüzlerce yıl öncesinde dahi, büyük bir sorun yaşanmamış, bu konu çok fazla gündeme dahi gelmemiştir. O devrin ilmi ve Kur’an ın verdiği bilgilerle, kürtaj konusu çözümlenmiş, doğru yada yanlış SINIRLAR TESPİT EDİLMİŞTİR. Günümüz ilmi çok daha ileri olduğu halde, Kur’an ın ışığında değil, nefsimizde yarattığımız beşeri şeriatla, bu konuya günümüzde bakışımız, bizleri geçmişten daha geriye götürmektedir. Bu gidişle cahiliye devrinden, bir farkımız kalmayacak.

Rabbimiz ne olursun yardım et bizlere. Gönül gözlerimizi, senin güneşin FURKAN ile aydınlat bizleri. Yoksa beşerin yarattığı bataklığın içinden, asla kurtulamayacağız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HACER ÜL ESVED TAŞI VE GERÇEKLER.

Bugünkü yazımın konusu, Kâbe yi tavaf ederken elle selamlanan ve kutsallığına inanılan, Hacer’ül Esved taşı hakkında olacaktır. Gelin önce geleneksel İslam’ın, bu konuda kabul ettiği rivayetlere ve inançlarına bakalım kısaca. Bakalım da batıla inandığımızda, bizleri nasıl aklın mantığın ötesinde akıl almaz şeylere nasıl inandırıldığımızı da farkında olalım. Konuyla ilgili erişebildiğim tüm rivayetleri yazıyorum. Ders alabilene ne mutlu. Allah onun için, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye boşuna uyarmıyor. “RİVAYETE GÖRE, HZ. İBRAHİM, KÂBE’NİN İNŞASINI BİTİRDİKTEN SONRA, OĞLU İSMAİL İLE TAVAFA BAŞLANGIÇ SIRASINI BİLDİRMEK İÇİN: “İSMAİL, BANA BİR TAŞ GETİR DE TAVAFIN NEREDEN BAŞLAYACAĞINI İŞARET EDEYİM” DEDİ. HZ. İSMAİL DE CEBEL-İ KUBEYS’TEN BİR TAŞ ALIP BABASINA VERDİ. O DA TAVAFIN BAŞLAYACAĞI BUGÜNKÜ KÂBE’NİN KÖŞESİNE TAŞI KOYDU.” “RİVAYETE GÖRE İBRAHİM PEYGAMBERİMİZ, BU TAŞI KÂBE NİN KÖŞESİNE YERLEŞTİRMİŞTİR. EBU DAVUD’UN RİVAYET ETTİĞİ BİR HADİSE GÖRE,

İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR?

Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ayetlerini eğer, Allah’ın örnek verdiği diğer ayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışmaz da geleneğin, rivayetlerin ve Mezheplerin dayattığı beşeri fıkıh inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, Allah’ın istediğini değil, kendi nefislerimizde yarattığımız dini yaşamış oluruz. Bugünkü makalemin konusu  İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR  ve bir kadın evli olmadığı bir erkeklerle beraber aynı ortamda oturamaz mı, bu konuda sizleri Kur’an’ı rehber alarak, düşünmeye davet etmek istiyorum.  Günümüz Mezheplerin, beşeri FIKIH inancının öğretisine baktığımızda, bir kadın evli olmadığı başka bir erkekle aynı ortamda oturamaz, ya da toplu halde bulunamaz şeklinde anlatılır. Bunun detayına girmek istemiyorum, çünkü bizler için beşeri fikirler değil, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an önemlidir. Bu konudaki Kur’an ayetlerine bakmadan önce, genel anlamda düşünelim.  Bir kadının yalnız başına dışarı çıkamayacağına dair, bir hüküm v

BATIL VE RİVAYETLERDEN UZAK, KUR’AN’IN EMRETTİĞİ SALATIN, ÖZÜNÜ ANLAYABİLMEK….

  Salat/Namaz konusu İslam toplumunda, en çok konuşulan ama çok fazla fikirlerin, düşünce ve inancın ortaya atıldığı bir konudur. Bildiğiniz gibi günümüzde bizlerin namaz dediğimiz konu, aslında bu isimle Kur’an’da geçmez.  SALAT  diye geçer ama bu kelimenin öyle farklı anlamları da vardır ki, bu gerçek ne yazık ki İslam toplumunda hiç konuşulmaz, hatta her ayette geçen  SALAT  kelimesine, namaz adını verip gerçek anlamından saptırılarak yanlış anlaşılmıştır. Bu konu İslam toplumu tarafından çok fazla tahrif edilmiş ve farklı anlamlara çekilerek topluma anlatılmıştır. Onun için makalem biraz uzun oldu. Sabırla lütfen okuyunuz. Kur’an’da geçen  SALAT  kelimesine direk namaz anlamını verirsek, namazın detaylarını ve bu konudaki emirleri Kur’an’ın başında değil, daha sonra ki ayetlerde indirildiğini görürüz. Kur’an’ın indiriliş, nüzul sırası konusunu da araştırdığınızda net ve güvenilir bir bilgiye ulaşamazsınız. Çünkü farklı sure sıralamaları görürsünüz.  BAKIN SURE DİYORUM, AYET DEĞİL .