Ana içeriğe atla

SAYIN HAYRETTİN KARAMAN A CEVABIMDIR.

Sayın Prof. Hayrettin Karamanın, bir sitede yazısına yazdığım tenkit yazıma, kendisine ulaştırılmasından sonra, yazıyı gönderene tenkit yazımdan alıntı yaparak, bir bölümüne verdiği cevabı ve ona yazdıklarımı, sizlerle de paylaşmak istedim. Yazı biraz uzun ve detaylı, lütfen sabırla sonuna kadar okuyunuz. Okuyunuz ki, din âlimi sıfatını taşıyanların, din adına neler söylediğine şahit olunuz.

İçinde bulunduğumuz anlayışın, zihniyetin açık bir fotoğrafını yansıttığından, faydalı olacağı düşüncesi ile sizlerle de paylaşıyorum. Önce Sayın Karaman ın, zaman ayırıp yazdığım tenkite cevap vermesi nezaketini gösterdiği için, kendisine teşekkür ediyorum. Sayın Karaman yazısında, benim vaktimin bol olduğuna dem vurarak, uzun uzun yazdığımdan bahsedip, ama kendisini anlamadığım sonucuna varmış ve Allah razı olsun cevap vermiş. Bakın benim sorduğum şu soruma, nasıl cevap vermiş, önce buradan başlayalım.

("Şimdide bir an söylediklerimi unutup onların söyledikleri gibi yapmayı, yani ulemaya danışmayı deneyelim. Şimdi bu durumda sizlere soruyorum hangi mezhep in ulemasına danışalım dersiniz?")

Diye sormuşum, bakın nasıl cevap vermiş.

(Hangi mezhebin olursa olsun, yeter ki, âlim olsun, ahlaklı olsun!)

Önce şöyle bir düşünelim isterseniz. Kimin din âlimi olduğunu, yani Rabbin sözlerini kimlerin doğru anladığını, hatta iyi ahlaklı olduğunu bizler tespit edebilir miyiz? Kimin ahlaklı olduğuna, kim karar verecek? Daha düne kadar bir gazetede dini anlatan, dini konularda yazı yazan Allah ı, kitabı dilinden düşürmeyen ahlaklı dediklerimiz ve de insanların din adına sorular sorduğu kişi, çocuk istismarından ülkenin gazetelerinin baş sayfalarında geziyor.

Ahlaklı olmanın kriterini, kim ya da kimler belirleyecek ve bizler de bu insan Ahlaklı diyeceğiz? Hangi mezhep olursa olsun, sorun diyor. Gelin soralım, kadın fuhuş yaptığında ne ceza verilecek, erkek fuhuş yaptığında ne ceza verilecek. Şiilere sorduğumuzda alacağımız cevabı elbette siz biliyorsunuz, ama yinede söyleyeyim çünkü televizyonda ve gazetelerde hala gözlerimin önünden gitmiyor. Cezasının recm olduğunu söylüyorlar sorduğumda, yani taşlayarak öldürme. Ama her ne hikmetse erkekleri taşlayan yok, hepsi gariban kadınlar. Bunumu sormamı istersiniz? Gerçi recm cezasının olduğunu, yalnız şiiler söylemiyor, bu hastalık diğer mezheplerede ne yazık ki sıçradı. Halbuki bu konu ile ilgili ayet apaçık Kur'an da duruyor. Ama gören yok. Allah bu kitabı bizler için rehber olsun diye gönderdiğini söylüyor. Acaba Allah ın rehberliğinin, beşeri bir rehbere ihtiyacımı var? Yine ben şöyle yazmışım Sayın Karaman a.

(Hepside kendisinin dediğinin doğru olduğunu söylediği gibi, mezhepler kendi arasında aynı konuda bile aynı düşünceyi genelde paylaşamaya biliyor.)

Sayın Karaman şöyle cevap vermiş.

(Herkes kendi dediğinin mutlak doğru olduğunu söylemiyor; benim içtihadıma göre doğru olan budur, ama yanılabilirim de diyor. Bir mezhebin içinde de mezhep içi müctehidler ve yorumcular vardır, ictihad farkı tabiidir.)

Şunu söylemeliyim ki, hiçbir mezhep imamı ya da mezhep savunucuları, sözlerine başlarken ya da sorulan soruya cevap verirken yanılabilirim dediğini duymadım. İmamı Azam Ebu Hanife hariç. Tam tersine koskoca Diyanetin müftüsü bile, Cuma hutbesinde hadislerden bahsederken şöyle diyebiliyor.

(Hadislerde Kur’an ayetleri gibidir. Kur’an ın bir ayetini bile inkâr edip, kabul etmediğimizde nasıl gerçek iman etmiş olmuyorsak, hadislerde aynı değerdedir ve birisini bile inkâr edip inanmadığınız takdirde, gerçek imam etmiş olamazsınız.)

Bunu söyleyenler mi yanılabiliriz diyecek? Bunları söyleyenlere mi dini sorup öğreneceğiz. Eğer bunu yaparda bu sözlere inanırsak, dinden çıkarız. Örneğin abdesti bozan halleri Rabbim açıkça yazmış, bunu neden başkasına sormam gerekiyor? Şiilere sorsam başka şeyler anlatacak, diğer mezheplere sorsam başka şeyleri de ekleyecek. Neden ilave etme ihtiyacını duyalım ki, Hâşâ Rabbimiz yazmayı mı unuttu, yoksa eksik mi bıraktı?

Kur’an kadın ay halinde ibadet edemez demediği halde, nasıl ibadet edemeyeceğini mi öğrenmek için sormalıyım, bahsi dahi Kur’an da geçmediği halde. Sayın Karaman ın, sorduğum şu soruya verdiği cevabı yazalım önce.

("Hangisinin Rabbin katında doğru hüküm vereceğine emin olan var mı aramızda? Kim garanti verecek doğruluğuna?")

Diye sormuşum, bakın nasıl cevap vermiş.

(Kur’an'ı okuma ve anlama bilgi ve kabiliyetine sahip olanlar, elbette Kuran'a soracaklar; ama bunların da vardıkları sonuç/anlayışları isabetli veya hatalı olabilir; onlar için de bir garanti yoktur ve garantiye ihtiyaç da yoktur; Allah, ictihadla ameli kabul etmektedir.)

Önce şunu merak ediyorum, Kur’an ı okuma ve anlama bilgi ve kabiliyetine sahip olma ölçütü nedir? Rabbimiz onlarca ayetinde ayetleri açık ve detaylı indirdim ki anlayasınız, ayetler üzerinde düşünesiniz diyor. Yukarıda soracağımız âlimlerin görevi nedir? Yoksa bizde de ruhban sınıfı varda ben mi bilmiyorum. Elbette herkes her şeyi bilmez, hatta tam anlayamayabilir, dostlarına ya da daha iyi anlayana sormalıdır da. Ama bunu özellikle bir sınıfa dönüştürmek Kur’an öğretisine, kuralına aykırıdır.

Bizlerin anlayamayacağı şeyler nelerdir? Bunu kim tespit edecek. Rabbimiz Kur’an da hiç bahsetmemesine rağmen, kadınlarımızın regli halinde ibadetinin kesilmesine, bahsettiğiniz âlimler mi karar verecek, verecekse kime ya da neye göre? Onların yanlış bilgilerinin ardı sıra gidersek, hesap günü bizleri kurtaracaklar mı? Kurtaramayacaklarını apaçık Kur’an söylüyor ve sakın veliler, şeyhler, efendiler edinip, ardı sıra gitmeyin diye uyarıyor.

Bizlere Kur’an da olmayan yasak ve haramları, onlar mı yasak edecek. Ya da serbest diyecek. Onlara sormamızı kim söylüyor? Bu yetkiyi onlara kim verdi? Allah söylüyor derseniz, bunu ispat etmeniz gerekir, çünkü bakın tam tersini söylediği ayetlerden örnek.

Araf suresi 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.

Sizlere örneklerini vereceğim ayetlerin sonunda Allah ın bir seslenişi var. Sizce bu sözler kime hitap ediyor, acaba kime sesleniyor, tüm âleme mi? Yoksa sormamız gereken velilere, şeyhlere, efendilere mi?

(Eğer aklınızı işletirseniz Allah size ayetlerini açık-seçik göstermiştir. Ali İmran 118) (İşte Allah, ayetleri size böyle açıklıyor ki düşünüp anlayasınız. Nur sur.61) (Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Enbiya sur. 10) (Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır. Rad sur.19) (Hâlâ düşünmüyor musunuz?" Enam sur.50) (Hala aklınızı işletmeyecek misiniz? Araf sur. 169) (Kuran'ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı? Nisa sur. 82)

Sizce Yaradan ayetlerin sonunda, bu sözleri kimin için söylüyor? Elbette tüm aklı başında olan hepimize sesleniyor ve sakın emin olmadığın kişilerin de ardına düşme, diye de uyarıyor. Lütfen imtihan olduğumuzu unutmayalım. İmtihan olurkende, hiç bir çaba göstermeden, birilerinden kopya çekerek işin içindende sıyrılacağımızı zannetmeyin.

("Ya yanılıyorlarsa doğru kabul ettiğimiz alim dediğimiz kişinin hükmü.)

Diye sormuşum, cevap vermiş.

(Bir müctehid, müfessir, âlim Kur an'a ve hadislere bakarak ictihad eder, yorumlar, anlar ve uygular. Bu ictihad ve okuma sonu elde edilen hüküm beşeri değildir; beşeri olan ictihaddır, ictihadla ulaşılan hüküm ise –Kur an'dan çıktığı için- ilâhî, dir, ictihad ile ulaşılmış Allah hükmüdür. YANILANA BİR ECİR, İSABET EDENE İSE İKİ ECİR VARDIR.)

İçtihat yolunu yazmış, Sayın Karaman. Kur’an ve hadislere bakarak içtihat eder diyor âlim. Yani Kur’an yetmez, tek başına anlaşılamaz. Peki, Kur’an neden yüzlerce ayetinde, bu sözlerin tam tersini söylüyor. Yorum, açık olmayan bir sözün açığa kavuşturulmasıdır. Hâlbuki Kur’an muhkem ayetlerinin açık, anlaşılır ve nice örneklerle izah edildiğini söylüyordu. Zaten MUHKEM sözcüğünün anlamı, şüphe duyulmayacak kadar açık demektir. Cahiliye döneminde de, yalnız Kur’an olmaz diyerek, batıl itikatlarını yaşamak isteyenlere, bakın Allah nasıl ayet indirmişti.

Ankebut 51. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.

Lütfen dikkat eder misiniz, Allah bu Kur’an size yetmiyor mu diye kızıyor, ama Sayın Karamanın Kur’an ı anlama metodu olarak, Kur’an ın yanına koyduğu neredeyse hâşâ, aynı değerde hadislere bakarak ancak, Kur’an ın anlaşılacağını söyleyebiliyor.

Beni ürküten cevap ise bakın hangisi.

(Bu ictihad ve okuma sonu elde edilen hüküm beşeri değildir; beşeri olan ictihaddır, ictihadla ulaşılan hüküm ise -Kuran'dan çıktığı için- ilâhî dir, ictihad ile ulaşılmış Allah hükmüdür. Yanılana bir ecir, isabet edene ise iki ecir vardır.)

Düşünebiliyor musunuz, beşer Kur’an ı ve hadisleri okuyor ve onlardan bir harman yapıyor, buradan çıkacak sonuca ise bakın ne diyor.

( Hüküm beşeri değildir; beşeri olan ictihaddır, ictihadla ulaşılan hüküm ise -KURAN'DAN ÇIKTIĞI İÇİN- İLÂHÎ DİR.)

Buna inandığımız içinde, Kur’an yüksek bir yere asıldı, elimizde her gün sayısı artan rivayet bilgilerle de, Kur’an ı anlamaya çalıştığımızdan, içler acısı İslam ı yaşadığımızı zannediyoruz. Allah ın ayeti ile birlikte, rivayet bilgilerle bir hükme ulaşılıyor ve buna İLAHİ emir diyebiliyoruz. Hiçbir beşer hatasız değildir. Hele rivayetlerle bizlere ulaşan, Allah korumasında olmayan bilgilerle ayetleri anlamaya kalkarsak, sonumuz cehennemde kalıcı olur, bunu asla unutmayalım. HAŞA Allah ın anlatamadığı bir ayetmi varda, bunu anlatmaya açıklamaya çalışıyorlar? Neden Rabbimiz kullarına izah edemedi mi?

Yaradan sakın emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin, diye bizleri uyarıyordu. Bu ayeti görmezden mi geliyoruz, yoksa üstünümü örtüyoruz. Kur’an ın ipine sarılın diyen Rabbimizi, lütfen unutmayalım. Verdiği cevabındaki son cümle, çok daha ilginç.

(YANILANA BİR ECİR, İSABET EDENE İSE İKİ ECİR VARDIR.)

Önce ecir sözcüğünün anlamını, yanlış mı biliyorum diye yanılmamak için sözlüğe baktım. Hayır, yanılmamışım doğru biliyormuşum, ecirin anlamı SEVAP. Düşünebiliyor musunuz, içinde bulunduğumuz bataklığın nereden geldiğinin şifresi adeta.

Bir konuyu hata yapıp, yanlış anlatan insanlara, sana bir sevap diyor. Eğer hata yapmazda, doğruyu tutturursan, sana iki sevap diyebiliyorlar. Aman Allahım sanki spor toto, bu ne biçim oyuncak böyle? Allah kelamı ile oynamanın, yanlış yapanın hiç mi suçu yok? Kim veriyor bu sevap ölçüsünü? Tabi buda kendilerine bir teselli ödülü olsa gerek. Ama yok öyle yağma, her şey Rabbin huzuruna gidildiğinde hesap tastamam görülecektir. İşte Kur’an ayetleriyle kendi nefislerinde oynayanlara Rabbim ne diyor.

Nur 15: Çünkü siz, onu dillerinizle alıveriyorsunuz ve hakkında hiç bilginiz olmayan bir şeyi, (düşünüp taşınmadan, hemen) ağızlarınızla söylüyorsunuz ve onu önemsiz bir iş sanıyorsunuz. Oysa o, Allah yanında büyük(bir günah)tır.

Demek ki Allah ın ayetlerini, herkes istediği gibi yalan yanlış anlatıp, daha sonrada yanlışta olsa bir sevap gibi, Allah ın vermediği bir değerden bahsedemez. Dikkatinizi çekerim, yukarıdaki cevapları veren, isminin başında bir unvan olan, toplumda saygın bir beyefendi. Benim gibi adının başında yalnız emekli yazan birisi değil.

Yine başka bir soruma verdiği cevaba bakalım.

( "Rabbim Kur’an ı ben koruyorum, Kur’an ın ipine sarılın bu kitaptan sorumlusunuz diyor. Ya iman ettiğimiz ulemaların bizlere aktardığı bilgileri kimler koruyor?")

Diye ben sormuşum kendisine. Verdiği cevap.

(Rabbim Kuran'ı ben koruyorum diyor ve Kuran bugüne kadar bozulmadan bu koruma ile gelmiş. Ama ondan çıkarılan hükümleri de ben hatadan koruyorum demiyor, Kim olursa olsun Kuran'dan hüküm çıkaranın yanılma ihtimali vardır. Siz Kuran'a soralım diyorsunuz, âlimler de ona soruyorlar. Ama soranların çıkardığı cevaplar aynı olmuyor, niçin? Bu tabii ve kaçınılmaz olduğu için, Allah, bilerek buna izin ve imkân verdiği, anlayış hatası da olsa iyi niyet ve ehliyet varsa kulluğu kabul ettiği için.)

Verdiği cevap üzerinde düşünelim. Önce şunu söylemeliyim ki, bizler Kur’an dan hüküm çıkaramayız, hükmü veren Allah tır ve hükmünü açıkça verdiğini söylüyor. Yaptığımız en büyük yanlış burada. Allah namaz kılın diyor ve nasıl kılacağımızı, hangi zamanlarda kılacağımızı söylüyor. Ama bizlere öğretilenleri, Kur’an da bulamadığımızda, bakın her şey Kur’an da yokmuş, deme yanlışlığını yapıyoruz. Nasıl zekât vereceğimizi belirtiyor. Hacca gidin, hatta orada bakın şu tepeleri bile ziyaret edebilirsiniz diyor. Mirası şöyle dağıtın, kadınlarınıza evlenirken mehirlerini verin diye açıklık getiriyor.

( Siz Kuran'a soralım diyorsunuz, âlimler de ona soruyorlar. Ama soranların çıkardığı cevaplar aynı olmuyor, niçin? Bu tabii ve kaçınılmaz olduğu için, Allah, bilerek buna izin ve imkân verdiği, anlayış hatası da olsa iyi niyet ve ehliyet varsa kulluğu kabul ettiği için.)

Düşünebiliyor musunuz, yüzlerce yıldır beşerin yazdığı kitaplarla mühendisler yetişiyor, ilim adamları çıkıyor ve hepside aynı kitapları okuyup, aynı şeyi anlıyorlar ilave dahi yapmıyorlar. Ama Yüce Rabbimiz in, anlayasınız sizlere rehber olsun diye gönderdiği ve bakın bundan sorumlusunuz diye de söylediği kitabı, her okuyan ayrı hüküm çıkarıyor, herkes ayrı ayrı anlayabiliyor, bu mantıklımı sizce? Peki neden farklı anlaşılıyor, yoksa kaynaklar mı farklı?

Düşünebiliyor musunuz, âlimlerin müracaatı Kur’an ve hadis kitapları olduğunu söyleyen Sayın Karaman, şimdide ne diyor bakın.

(Siz Kur an'a soralım diyorsunuz, âlimler de ona soruyorlar.)

Hâlbuki sordukları, danıştıkları yalnız Kur’an olsa hiç kimse yanlış anlamayacak, ama işin içine doğru olmayan, Kur’an a uymayan, Kur’an süzgecinden geçmeyen hadisler de girince, doğru bir sonuç alınamıyor. Ne diyordu, âlimler Kur’an a ve hadislere bakarak içtihat eder. Demek ki yalnız Kur’an a bakmıyorlarmış. Ama işin güzel tarafı, beşer hatasını bile ödüllendiriyor, acaba Rabbimiz ne der bu konuda dersiniz?

(Yanılana bir ecir, isabet edene ise iki ecir vardır.)

Burada her ihtimalde ödül var, öyle olunca da hiçbir şeyden korkan yok tabi. İsteyen serbestçe ve korkusuzca konuşabiliyor, nasıl olsa en az bir ecir cepte. Allah yardımcımız olsun. Son olarak bir sözüme daha düşüncesini yazmış, kendisine tekrar teşekkür ediyorum. Ben şöyle demişim yazının sonunda.

("Yorum sizlerin.")

Ve Sayın Karamanın cevabı.

(Evet, yorum sizlerin. Ama unutmayın ki, bu yorumu da âlimler yapsın, siz yapın yine farklı anlayış ve yorumlar olacaktır.)

Allah Kur’an da âlimlerden, övgüyle bahseder ama Kur’an ın açık muhkem ayetlerini anlamak için söz etmez. Müteşabih ayetlerden bahsederken, övgüyle hatta onları kendi ayarına çıkararak yüceltir ve derki, Müteşabih ayetleri kast ederek, onların anlamlarını bir ben bilirim, bir de ilim tahsil etmişler der. Dikkat edin lütfen, bunlar Kur’an ın anası olan muhkem ayetler için değildir. Bunlar gerçekten tüm dallarda ilim yapan, örneğin deniz ilmi, gök ilmi, tıp ilmi gibi ilim yapanları anlatır. Bunlardan övgüyle söz ederken, bilimin sayesinde bulduklarının, Kur’an da bahsedilmesi, iman edenlerin imanını artıracağını, iman etmeyenlerin ise kıskançlıkla onlara bakacağını anlatmaya çalışır.

Ama birileri, bunların arasına kendilerini koymaya çalışarak, oradan nasiplenme yolunu bulmuşlardır ne yazık ki. Yine söylüyorum her insanın anlayışı, aklı düşünme kapasitesi aynı değildir elbette birbirimize ihtiyacımız var. Bir birimize sormalıyız, danışmalıyız. Ama bunun bir sınırı vardır. Eğer bizler önce Kur'an a müracaat etmeyip onun özüne vakıf olamamışsak, sorduğumuz sorununda cevabının doğruluğunu anlayamayız. Dinde sınır koyan Allah dır. Onun için Allah, Kur'an ın sınırlarını aşanlara kafir diyor.

Kur’an dan nasibini alan hocalarımızdan çok şeyler öğrendik ve Kur’an ın ışığını onlardan aldık. Allah onlardan razı olsun. Ama bizler önce Kur’an ile tanıştık, onun kurallarını öğrendik. Hakkın, batılın neler olduğu bilincini, önce Kur’an dan öğrendik. Daha sonrada her kaynaktan, her pınardan dikkatle yudum yudum içtik. Sizlere son olarak bir ayet hatırlatmak istiyorum.

İbrahim 52: İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'ın tek ilah olduğunu bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.

Rabbimiz aklı ve gönlü işleyen tüm kullarına bir tebliğ, bir uyarı gönderdiğini söylüyor bizlere. Sizce bu tebliği, her aklı başında Allah ın kulları anlayamayıp, mutlaka bir başka kuluna tebliği anlayabilmesi için muhtaç eder mi? Yorum ve karar sizlerin. Tabi bu arada İslam dininde, RUHBAN SINIFININ OLMADIĞINI SÖYLEYEN, RABBİMİZİN UYARISINI UNUTMAYALIM.

Sayın Karaman ın düşüncesinden yola çıkarsak ve sözlerine inanırsak, şöyle bir sonuca varmamız gerekir. Allah bizlere rehber, uyarı olsun diye gönderdiği tebliğini, herkes anlayamıyor, çok azınlık bazı âlimler anlıyor. Ama âlimlerde farklı anlayabiliyor. Yinede Allah, tüm kullarını Kur’an dan sorumlu tutacağını söylüyor. Lütfen bu sözler üzerinde dikkatle düşünelim. Huzura vardığımızda, böyle bir imkanımız olmayacak.

Ne dersiniz, siz böyle bir düşünceyi, Allah a nispet eder misiniz? Ben böyle bir fikre inanmayı, düşünmeyi bırakın, bu yazıma yazmak zorunda olduğum için bile, Rabbimin affına sığınırım.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HACER ÜL ESVED TAŞI VE GERÇEKLER.

Bugünkü yazımın konusu, Kâbe yi tavaf ederken elle selamlanan ve kutsallığına inanılan, Hacer’ül Esved taşı hakkında olacaktır. Gelin önce geleneksel İslam’ın, bu konuda kabul ettiği rivayetlere ve inançlarına bakalım kısaca. Bakalım da batıla inandığımızda, bizleri nasıl aklın mantığın ötesinde akıl almaz şeylere nasıl inandırıldığımızı da farkında olalım. Konuyla ilgili erişebildiğim tüm rivayetleri yazıyorum. Ders alabilene ne mutlu. Allah onun için, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye boşuna uyarmıyor. “RİVAYETE GÖRE, HZ. İBRAHİM, KÂBE’NİN İNŞASINI BİTİRDİKTEN SONRA, OĞLU İSMAİL İLE TAVAFA BAŞLANGIÇ SIRASINI BİLDİRMEK İÇİN: “İSMAİL, BANA BİR TAŞ GETİR DE TAVAFIN NEREDEN BAŞLAYACAĞINI İŞARET EDEYİM” DEDİ. HZ. İSMAİL DE CEBEL-İ KUBEYS’TEN BİR TAŞ ALIP BABASINA VERDİ. O DA TAVAFIN BAŞLAYACAĞI BUGÜNKÜ KÂBE’NİN KÖŞESİNE TAŞI KOYDU.” “RİVAYETE GÖRE İBRAHİM PEYGAMBERİMİZ, BU TAŞI KÂBE NİN KÖŞESİNE YERLEŞTİRMİŞTİR. EBU DAVUD’UN RİVAYET ETTİĞİ BİR HADİSE GÖRE,

İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR?

Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ayetlerini eğer, Allah’ın örnek verdiği diğer ayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışmaz da geleneğin, rivayetlerin ve Mezheplerin dayattığı beşeri fıkıh inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, Allah’ın istediğini değil, kendi nefislerimizde yarattığımız dini yaşamış oluruz. Bugünkü makalemin konusu  İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR  ve bir kadın evli olmadığı bir erkeklerle beraber aynı ortamda oturamaz mı, bu konuda sizleri Kur’an’ı rehber alarak, düşünmeye davet etmek istiyorum.  Günümüz Mezheplerin, beşeri FIKIH inancının öğretisine baktığımızda, bir kadın evli olmadığı başka bir erkekle aynı ortamda oturamaz, ya da toplu halde bulunamaz şeklinde anlatılır. Bunun detayına girmek istemiyorum, çünkü bizler için beşeri fikirler değil, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an önemlidir. Bu konudaki Kur’an ayetlerine bakmadan önce, genel anlamda düşünelim.  Bir kadının yalnız başına dışarı çıkamayacağına dair, bir hüküm v

BATIL VE RİVAYETLERDEN UZAK, KUR’AN’IN EMRETTİĞİ SALATIN, ÖZÜNÜ ANLAYABİLMEK….

  Salat/Namaz konusu İslam toplumunda, en çok konuşulan ama çok fazla fikirlerin, düşünce ve inancın ortaya atıldığı bir konudur. Bildiğiniz gibi günümüzde bizlerin namaz dediğimiz konu, aslında bu isimle Kur’an’da geçmez.  SALAT  diye geçer ama bu kelimenin öyle farklı anlamları da vardır ki, bu gerçek ne yazık ki İslam toplumunda hiç konuşulmaz, hatta her ayette geçen  SALAT  kelimesine, namaz adını verip gerçek anlamından saptırılarak yanlış anlaşılmıştır. Bu konu İslam toplumu tarafından çok fazla tahrif edilmiş ve farklı anlamlara çekilerek topluma anlatılmıştır. Onun için makalem biraz uzun oldu. Sabırla lütfen okuyunuz. Kur’an’da geçen  SALAT  kelimesine direk namaz anlamını verirsek, namazın detaylarını ve bu konudaki emirleri Kur’an’ın başında değil, daha sonra ki ayetlerde indirildiğini görürüz. Kur’an’ın indiriliş, nüzul sırası konusunu da araştırdığınızda net ve güvenilir bir bilgiye ulaşamazsınız. Çünkü farklı sure sıralamaları görürsünüz.  BAKIN SURE DİYORUM, AYET DEĞİL .