Ana içeriğe atla

SAY. M. ŞEVKET EYGİ NİN, SORUNLARI ÇÖZME YÖNTEMİ.(!)

Bizler her nedense sorunlarımızı çözerken, tartışırken yöntem olarak kavgayı, sert üslubu, şahsi görüşlerimizi ön plana almayı seçiyoruz. Bunun nedeni de kendi düşünce ve inançlarımızı kesin doğru kabul edip karşımızdaki insanlara konuşma fikirlerini söyleme hakkı bile vermek istemiyoruz. Bunun nedeni sanırım Kur'an dan uzak bir İslam yaşadığımız olsa gerek.  Onun içindir ki bir birimizi de dinlemez olmuşuz. Hâlbuki yöntem bellidir. Allah Kur’an ı sizler için rehber gönderdim, onun ipine sarılan doğru yolu bulur diye bizlere öğüt verir. ALLAH SİZLER İÇİN DİNDE KANIT DELİL, HAKEM KUR'AN DIR DİYE BİZLERİ UYADIĞI HALDE, NE YAZIK Kİ BU UYARILARA KULAKLARIMIZI TIKAMIŞIZ.

Sayın Mehmet Şevket Eygi, geçmiş yıllarda bir köşe yazısında, kendi fikir ve inancı doğrultusunda karşılaştığı sorunları çözmek adına, ULEMA ŞURASI TOPLANMALIDIR DERKEN, gördüğü yanlışları çözme yöntemi de, elbette kendi düşünce ve inancının yansıması olarak, günümüz İslam toplumu olarak bizlerin, adeta birbirine nasıl düşman olduğuna, güzel bir örnek teşkil eden, bakın nasıl tavsiyelerde bulunuyor. 

Önce şura üyelerinin şartlarını sayayım:

(1) İcazetli âlim, fakih ve müftü olacak. (İcazetsizler katılamaz)

(2) İslam’ı yaşayan, sahip oldukları bilgileri hayatlarına aksettirip uygulayan ahlaklı ve faziletli kimseler olacak.

(3) Reformcu, mezhepsiz, ılımlı İslamcı, dinde yenilik ve değişim taraftarı, BOP’çu, Fazlurrahmancı, Kemalist olmayacak.

(4) Cumhur-i ulema yolundan gidecek.

(5) Sevad-ı Azam dairesi içinde bulunacak.

(6) Halkın güven, hürmet ve sevgisini kazanmış olacak.

İşte Sayın Eygi nin şurasının özellikleri. Bizler eğer din kardeşlerimizi karşımıza alıp, onları adeta düşman, hasım gibi görürsek, bırakın sorun çözmeyi, sorunlar yumağını ellerimizle sarmış oluruz. Sayın Eygi yazısında bazı sorular yazmış ve bu soruların cevaplarını toplamak istediği şuranın vermesini istiyor. Ne kadar güzel, şartları ben koyarım, benim imanım ve inancım gibi iman edeceksiniz, kararları da benim inancım doğrultusunda ki şura heyeti verecek. Karşımdaki düşünceye, inanca yer yok zihniyeti. İşte günümüzdeki inanç anlayışımıza çok çarpıcı örnek. Ne yazık ki her mezhep ya da tarikat, aynı düşünceyle hareket ederek, kardeş kanını akıtmaktan bile çekinmiyorlar. İşte bizler İslam ı böyle anlıyor ve bu mantıkla yaşamaya çalışıyoruz. Onun içinde acı, keder, İslam toplumumuzdan eksik olmuyor. Sayın Eygi, gördüğü sorunları, yine kendi yöntemi ve kendi fikri doğrultusunda kişileri toplayıp, bir araya getirerek, çözmenin yolunu gösteriyor. Sizce böyle bir ŞURA, toplumun tüm sorunlarına çare olur mu?

Aslında hiç şaşırmamak lazım, bu yanlış günümüzde çok yapılıyor. Sorduğu soruların cevabını önerdiği, kendi fikir ve zikrindeki kişilere sormak ve danışmak yerine, Allah ın rehberine sormayı deneseydi, bence kesin ve net cevapları zaten alırdı. Toplumu bölmeden, bir birine düşman yapmadan, parçalamadan. 

Sayın Eygi Kendisince, şura üyelerinin şartlarını sayarken bile, toplumun birçok kesimini karşısına alıyor, dışlıyor adeta düşman ilan ediyor. Onları küçümseyerek kendisini de temize çıkarıp, en iyi en doğru inanç benim inancım, düşüncem dercesine, sorunlara çözüm öneriyor. Bu çözüm yolu Allah ın Kur’an da, ortaya yolu izleyen bir ümmet olun önerisine uyuyor mu? Gerçi uysa da oldu uymasa da uydu, mantığına alıştık artık.

Gerçekten Sayın Eygi, günümüz politikasının içler acısı halinden örnekler vermiş yazısında. Şikâyette bulunuyor yapılanlardan. Acaba bu içler acısı halin sorumluları bizler değil miyiz?  Sayın Eygi nin kendi kıstasları içinde toplayıp, çözüm getirmeye çalıştığı soruların doğru cevaplarını, topladığı şurada alabileceğinden bu kadar nasıl emin olabiliyor? Yoksa bu önerdiği yöntem, sorunlara bir sorun daha eklemesin. Yorum sizlerin.

İşte bizlerin sorun çözme yöntemi. Bazı kişiler dindar nesil yetiştirmeliyiz, yöneticilerimizi dindar olanlardan seçmeliyiz diye öneride bulunur.  Acaba o dindarlık kıstasları, ölçüsü hangi şurada belirlendi dersiniz? Sayın Eygi nin kıstaları, dindar bir nesil yetiştirmemizi sağlayabilir mi? İşte bizler Allah ın rehberinden uzak, beşerin menfaat içerikli inancı ile yaşamaya devam ederde, edindiğimiz velilerin, efendilerin yarattığı itikatlarla hayatımızı, yaşamımızı yönlendirirsek, içimizden çıkacak liderlerden de şikâyet etme hakkımız olmayacaktır.

İmamı Azam Ebu Hanife yi hatırlayınız, zamanın yöneticilerinin, kendisine vermek istedikleri görevi almama nedeninin üzerinde dikkatle düşünmeliyiz. BEŞERİ HÜKÜMLER İLE İNANÇ YÖNLENDİRİLEMEZ. İman, Allah ın hükümleri ile yönlendirilir, şekillendirilir ve yaşanır. Oda şükürler olsun elimizin altında dimdik, apaçık duruyor. Ama bakan yok, çünkü toplumun Kur’an ile ilişiği kesilmiş, beşerin rivayet hükümlerine itibar edilir olmuş.

Bizler Allah ın, sakın bölünmeyin sözlerini kulak arkası ettiğimiz sürece, tek bir yumruk olmamız mümkün değildir. Bizler Allah ın rehberinden, gereği gibi istifade etmeden, hala birilerine sorular sorarak cevap alma yolunu seçiyor da, Allah ın rehberine danışmıyorsak, elbette onun nurundan da istifade etmemiz mümkünde olmayacaktır. 

İNANCIMIZI YAŞAMAK, DOĞRU YOLU BULMAK ADINA, BEŞERİ SURALAR KURARAK ONLARIN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ İLE YAŞAMAYA DEVAM EDERSEK, ASLA NE HUZURU BULURUZ NE DE ADALETLİ BİR DÜZEN KURARIZ. DİLERİM BİR GÜN BU GERÇEĞİN FARKINDA OLAN, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ.

Saygılarımla 
Haluk GÜMÜŞTABAK



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KABEYİ İLK KİM YAPMIŞTIR?

Biz Müslümanlar her konuda olduğu gibi, Allah’ın emri Hac görevini yerine getirdiğimiz Kâbe nin, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı konusunda bile, tam anlaşamıyor, Kur’an açıklamasına rağmen, Kur’an’ın bilgilerine inanacağımıza rivayetlerin etkisinde kalıyoruz. Televizyonlarda izlemişsinizdir, hatta kafanız da karışmıştır. Kâbe yi ilk yapanın, Hz. Âdem olduğu anlatılır. İlginçtir bu bilgilerin tamamı rivayetlerde geçer, sorumlu olduğumuz Kur’an’da tek kelime geçemez. Bakın bu konuda neler söyleniyor, önce bu rivayetlere göz atalım, daha sonra sorumlu olduğumuz Kur’an’dan gerçekleri öğrenelim. “İSLAM’DA GENEL GÖRÜŞ OLARAK KÂBE’NİN, İLK OLARAK HZ. ÂDEM TARAFINDAN YAPILDIĞI SÖYLENİR. ANCAK ONDAN GERİYE, SADECE TEMELLERİNİN KALDIĞI, SONRA HZ. ŞİT PEYGAMBER TARAFINDAN YENİDEN İNŞA EDİLDİĞİ VE NUH TUFANI SIRASINDA KUMLARA GÖMÜLDÜĞÜ ANLATILIR. DAHA SONRASINDA, KUR’AN’DA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE, HZ İBRAHİM’İN ALLAH’IN EMRİ İLE KÂBE’NİN BULUNDUĞU YERE GİTTİĞİ VE KÂBE’NİN TEMELLERİNİ BULARAK, O

ÖLMÜŞLERİMİZE KUR’AN OKUMAK, KURBAN KESMEK DOĞRU MUDUR?

Sizce Kur’an ölmüşlerimize okunur mu, okunursa faydası olur mu? Bildiğiniz gibi günümüz İslam toplumunda, çok fazla kabul gören ve her ölen yakınlarımızın ardından Kur’an okuruz, ya da okuturuz. Kabir ziyaretlerinde görürsünüz, ölmüş kişinin mezarı başında ona Kur'an okurlar. Bu davranışımız ne kadar doğru. Gelin bu sorumuzu Kur’an'a soralım, bakalım ne cevap verecek. Allah Kur’an'ı neden ve ne amaçla indirdiğini, bakın nasıl açık bir şekilde bizlere bildiriyor. Yasin 70:   DİRİ OLANLARI UYARABİLSİN ve kâfirlere ceza hak olsun diye. ( Bayraktar Bayraklı) Fatır 22:  DİRİLER İLE ÖLÜLER DE BİR OLMAZ. Allah, dilediğine işittirir. SEN, KABİRDE BULUNANLARA İŞİTTİRECEK DEĞİLSİN. (Diyanet meali) Neml 80:  Bil ki SEN ÖLÜLERE İŞİTTİREMEZSİN, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da DAVETİ DUYURAMAZSIN. ( Diyanet vakfı) Aslında bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an'ın yaşayan bizler için bir tebliğ, uyarı  HAKKIN YOLUNA DAVETİYE  olduğunu anlayacaktır

SALAT'IN BİR ANLAMININDA, NAMAZ OLMADIĞINI SÖYLEYEN KARDEŞLERİMİZE.

  Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Kur’an’da geçen SALAT kelimesi üzerinde olacak. Salat Allah’a dua etmek, toplumun birbirine destek olması ve bizlerin farsça namaz dediğimiz kıyam, rükû ve secde ile yapılan şekilsel bir dua ibadeti anlamlarına gelir. Bu makalemde üzerinde durmak istediğim konu, bazı arkadaşlarımızın kıyam, rükû ve secde ile yaptığımız ibadetin aslında, Kur'an'da geçmediğini iddia ettikleri konusu üzerinde olacak.  Her düşünceye saygılı olurda, hiç bir etki altında kalmadan, derinlemesine Kur’an ayetleri üzerinde düşünürsek, inanıyorum ki en doğru sonuca ulaşabiliriz. Eğer birbirimize saygısız tavırlar içinde olurda, bizim gibi inanmadığı için, karşımızdaki kişiyi dinsizlikle suçlarsak, daha baştan büyük hata yapmış oluruz.  ÖNCE ŞUNU ÇOK AÇIK BİR ŞEKİLDE, YAZIMIN BAŞINDA SÖYLEMEK İSTERİM. ŞU AN KILDIĞIMIZ NAMAZIN AYNISINI, DETAYLARINI KUR’AN’DA ARAMAYALIM, BULAMAYIZ. ÇÜNKÜ ALLAH BU ŞEKLİYLE, YANİ DETAYI İLE NAMAZI KUR’A