Ana içeriğe atla

İSLAM İNANCINDA GEÇEN, MİRAÇ KONUSU VE KUR’AN’IN BU KONUYA BAKIŞI.





 
Bizler İslam'ı yaşarken Allah'ın, emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin, sizleri sorumlu tutarım uyarısını, ne kadar dikkate alıyoruz, işte bu çok önemli bir soru.  Bugün sizlerle, günümüzde çok önemsediğimiz ve bizlere beş vakit namazın emredildiği anlatılan MİRAÇ konusunu, Kur’an'dan birlikte araştıralım. Daha sonra herkesin kendi nefsinde, bu sorunun cevabını vermesini istiyorum. Çünkü herkes kendi imtihanından sorumludur. Konu önemli, onun için biraz detaylı ve uzun. Lütfen sabırla okuyunuz. Önce MİRAÇ olayının nasıl olduğunu, geleneksel İslam’ın bu konuyu nasıl anlattığını ve inandığını kısaca rivayet edilen hadislerden, sizlere aktarmak istiyorum.
 
"MİRAÇ, RECEP AYININ 27. GECESİ CENAB-I HAKKIN DAVETİ ÜZERİNE CEBRAİL ALEYHİSSELÂMIN REHBERLİĞİNDE PEYGAMBER EFENDİMİZ ALEYHİSSALÂTÜ VESSELAMIN MESCİD-İ HARAMDAN MESCİD-İ AKSÂ'YA, ORADAN SEMAYA, YÜCE ÂLEMLERE, İLÂHÎ HUZURA YÜKSELMESİDİR.
 
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miracını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekât namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
 
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Âdem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler. Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra her gün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
 
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı. “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.
 
Hz. Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı. Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke'ye döndü."
 
MİRAÇ konusunda anlatılanların bir özetidir yazdıklarım. Bir kısım rivayette, Allah'ın Resulünün her Allah'a geri dönüşünde, beşer vakit indirdiği de anlatılır. Şimdi yukarıdaki yazıyı Kur’an ile karşılaştıralım ve sorumlu olduğumuz ayetlerin süzgecinden geçirelim, acaba yazılanlar söylenenler Kur’an'a uyuyor mu, onun onayını alıyormu ona bakalım. Önce miracın anlatıldığı yazının başından, bir alıntı yapalım. "PEYGAMBER EFENDİMİZ ALEYHİSSALÂTÜ VESSELAMIN MESCİD-İ HARAMDAN MESCİD-İ AKSÂ'YA, ORADAN SEMAYA, YÜCE ÂLEMLERE, İLÂHÎ HUZURA YÜKSELMESİDİR."
 
Bu satırlarda geçen, Mescidi Haramdan Mescidi Aksaya Allah'ın Resulünün götürülüşü, Kur’an'da İsra suresi 1. ayetinde çok açıkça anlatılır. Ama nasıl götürüldüğü konusunda detay vermez. PEKİ, DAHA SONRA ORADAN SEMAYA YÜKSELMESİ, ACABA KUR’AN'DA NEDEN HİÇ AMA HİÇ BAHSEDİLMEZ, BUNU DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? Düşünmeyi başkalarına bıraktığımız ve Kur'an'da her bilgi detay yoktur iftirasına inandırıldığımız için, ne soran var nede düşünen.  Peki, neden Kur’an'da bundan sonra olanlar, yani bizlere anlatılan miraca yükseltilmesi geçmediği halde, hiç kuşku duymadan bizler buna inanabiliriz? Hani Allah bizleri Kur'an'dan sorumlu tutuyordu, hani Rabbimiz Kur'an'ın sınırlarını aşmayın diyordu, ne oldu bu uyarılar, görmezden mi geliyoruz, rivayet inançlarımızı yaşayabilmek adına?  Önce İsra suresi 1. ayeti yazalım, okuyalım ki daha iyi anlaşılsın.
 
İsra  1: Bütün varlıkların tespihi o kudrettir ki, ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim/kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu, GECENİN BİRİNDE MESCİT-İ HARAM'DAN, ÇEVRESİNİ BEREKETLENDİRDİĞİMİZ MESCİD-İ AKSA'YA/O EN UZAK SECDEGÂHA YÜRÜTMÜŞTÜR. Hiç kuşkusuz, O'dur Semî' ve Basîr.
 
Hatırlayınız, yukarıdaki ayeti örnek vererek, miraç bu ayetin devamında gerçekleşmiştir deniyor. Peki, neden Rabbimiz devamını yazmamış da, Kur’an dışından rivayet bilgilerden öğreniyoruz, namazın beş vakit emredildiği, bu kadar önemli bir olayı. Bunun mantıklı bir açıklamasını yapan ne yazık ki yok, ama inanmakta ve her yıl kutlamakta bir sakınca görmüyoruz. Önce yukarıda yazdığım ve MİRACIN anlatılma şekli ve bilgileri üzerinde duralım. Acaba gerçekten Allah kullarına 50 vakit namazı önce emredip, daha sonra Allah HÂŞÂ kullarının bu yükü kaldıramayacağını hesap edemeyip, Allah'ın Resulü Hz. Musa ile karşılaştığında, bu kadar vakit namazı ümmetinin güç yetiremeyeceğini söyleyip, Yaradan ile pazarlık suretiyle, Allah'ın Resulü namazı beş vakte düşürdüğüne inanmamız, sizce çok normal bir düşünce mi? Bu sözler, bu düşünce Kur’an'ın süzgecinden geçiyor mu? Elbette hayır. Bu sözlere inanan Kur’an öğretisinden/ayetlerinden habersiz demektir. Hâlbuki bakın Allah, Kur’an'da ne diyordu hatırlayalım.
 
Bakara 286:  ALLAH HER ŞAHSI, ANCAK GÜCÜNÜN YETTİĞİ ÖLÇÜDE MÜKELLEF KILAR....
 
Müminun 62:  BİZ HİÇ KİMSEYİ GÜCÜNÜN YETTİĞİNDEN BAŞKASI İLE YÜKÜMLÜ KILMAYIZ. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.    
                  
Peki, bu ayetleri gördüğümüz halde, nasıl olur da Allah'ın bizlere 50 vakit namaz emredeceğine ve Allah'ın Resulü haşa pazarlık sonucu bunu beş vakte indirdiğine inanabiliriz? Yine rivayetlerde geçen Allah'ın Resulünün, semadaki yedi katı ziyaret ettiğini ve birçok Resul ile karşılaştığını, CENNETİ CEHENNEMİ, ikisi açıkta ikisi gizli olan nehirleri gördüğünü, Allah'ın en yakın görevlisi Cebrailin bile gidemediği yere gittiğini, işin en ilginci ise CENAB-I HAKKIN CEMALİYLE MÜŞERREF OLDUĞU anlatılmaktadır. Hâlbuki Kur’an'da, Allah'ı görmek isteyen Musa peygamber ve buna benzer örneklerde, asla Allah'ı çıplak gözle görülemeyeceğini, örnek ayetlerle açıklamasına rağmen, bakın neler söyleniyor, bizlerde şüphe duymadan inanabiliyoruz. ÇÜNKÜ BİZLERİN KUR'AN İLE BAĞINI KESTİLERDE ONDAN. Yukarıda bahsedildiği gibi, Allah'ın Resulü Kur’an'da hiç bahsedilmeyen, açıklanmayan onca gaibi bilgiyi biliyor mu, şimdi de onlara bakalım.
 
Enam 50: Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. GAYBI DA BİLMEM BEN! Size ben bir meleğim de demiyorum. YALNIZ BANA VAH YEDİLENE UYARIM BEN!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
 
Maide 109: Allah, Resulleri bir araya getireceği gün şöyle der: "Size ne cevap verildi?" Şöyle derler: "HİÇBİR BİLGİMİZ YOK. GAYBLARI EN İYİ BİÇİMDE BİLEN SENSİN, SEN.
 
Yukarıdaki ayetleri, boşuna söylemesini istemiyor Allah bizlere. Bakın onlara şunu söyle diyor ve GAYBI DA BİLMEM BEN ama miraçla ilgili rivayetlerde, o kadar gaybi bilgileri bildiğini saydık ki, düşünün Cebrailin bile gidemediği yere, Allah'ın Resulü Kur'an'da hiç bahsedilmeyen bir araçla, yani Rabbin huzuruna bile gittiğine inandık. Karar sizlerin, çünkü herkes yaptıklarından ve inandıklarından sorumlu tutulacaktır. Miracı, İsra suresi birinci ayetin devamında olmuştur diyerek savunduğu düşünce, kendilerini çok fazla tatmin etmemiş ve kendileri de inandırıcı bulmamış ki, yine Kur’an'dan delil arayış içine girmişler ve bakın yukarıda saydığım tüm ayetlere uymaması, onları çok fazla etkilememiş olmalı. Şimdi yazacağım ayette bir kelimenin ardından, Miracın kanıtını arar olmuşlar. Şimdi ayeti geniş bir şekilde yazalım ki, ayetin ne anlatmak istediğini doğru anlayabilelim.
 
Necm suresi 1: Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza/fışkırıp çıktığı zaman çimene/süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldızı'na/aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır gelene.2. Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı. 3. O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor. 4. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o. 5. Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona. 6. Akıl, güzellik ve güç sahibidir. Doğrulup dikildi. 7. En yüksek ufuktadır o. 8. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı, 9. İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı. 10. Böylece vah yetti kuluna vah yettiğini. 11. Kalp yalanlamadı gördüğünü. 12. Onun gördüğü şey hakkında kuşkuya düşüp onunla çekişiyor musunuz? 13. Yemin olsun ki onu bir başka inişte de görmüştü. 14. SON SINIR AĞACI, SİDRETÜL MÜNTEHA YANINDA. 15. O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe. 16. O vakit kuşatıp sarıyordu Sidre'yi kuşatıp saran, 17. Göz ne kayıp şaştı ne azıp haddi aştı. 18. Yemin olsun ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.
 
Yukarıdaki yazdığım ayetleri lütfen düşünün. Bu bahsedilen olaylar Miraç damı geçmiş, yoksa Kur’an ayetlerinin indirilişini mi anlatıyor? Ayeti okuduğunuzda zaten hemen anlaşılıyor. Allah Kur’an ayetlerinin indirilişini bizlere anlatıyor. Parçalar halinde ağır ağır gelen bilgilerin, Kur’an ayetleri için söylendiği zaten belli oluyor. Allah'ın Resulü içinde övgü var ve arkadaşınız ne saptı ne azdı diyor. Ayrıca kendi kafasından konuşmadığını, bu sözlerin yani Kur’an ayetlerinin Allah'ın sözleri olduğunu belirtiyor. Hatta açıkçada söyleyerek, indirilmiş bir vahiyden başkası değildir diyor. Allah'ın Resulüne'de iyice bellettirildiğini açıklayarak, Kur’an'ın geldiği yerden bahsediyor ve onu getiren Cebrail ile Allah'ın Resulü o kadar yakın oldu ki diyor ve örnek veriyor, iki yayın beraberliği gibi, hatta ondan daha yakın olduğunu söylüyor. Allah'ın Resulünün, Cebraili görmesi ile kalbinin de tastiklediğini, inancının daha da arttığı açıklamasını yapıyor. Sonunda ise bakın ne demek istiyor. Allah'ın Resulü gördükleri ayetler ancak Kitabın bir kısmıdır diyor. Demek ki Kur'an, Allah'ın katındaki kitaptan alınma ama onun ancak bir kısmı.
 
Bakın bu ayetlerde Miraç dan asla bahsedilmiyor, yalnız Kur’an'ın indirilişinden bahsediyor. Fakat ayette geçen, bu dünyada bir yer olma ihtimali yüksek olan, yer konusunda detay verilmeyen, SON SINIR AĞACI, SİDRETÜL MÜNTEHA YANINDA cümlesini, işte bu Miraçta geçen yer denecek kadar zorlama ve delilsiz bir kanıt olarak gösterilmektedir. Hâlbuki bu sözün hemen öncesinde göğe çıkışı bırakın tam tersine, bir başka inişte görmüştü sözüyle, bu yerin yeryüzünde olduğu anlaşılıyor. "onu bir başka inişte de görmüştü." KUR’AN'A UYMAK YERİNE, KUR’AN'I KENDİMİZE UYDURMAK BU OLSA GEREK. Zorlamayla Kur’an'dan delil aramak, gerçeklerin üstünü örtmektir. Buda bizi Allah'a değil, şeytana ve şeytanlaşmış insanlara yaklaştırır. Şimdide miracı, yine Kur’an'ın diğer ayetleri ile karşılaştırarak, olup olamayacağını düşünelim. Bakın Allah Kur’an ayetleri için ne diyor?
 
İsra  89; YEMİN OLSUN, BİZ BU KUR AN'DA, İNSANLAR İÇİN HER BENZETMEDEN NİCE ÖRNEKLER SIRALADIK. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler.
 
Kehf 54; Yemin olsun, biz, bu Kuran'da, İNSANLAR İÇİN HER TÜRLÜ ÖRNEĞİ DEĞİŞİK İFADELERLE GÖZLER ÖNÜNE KOYDUK. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.
 
Bu ayetlere benzer onlarca ayet yazabilirim, sanırım bunlar yetecektir. Allah bizlerin anlayacağı şekilde yemin ederek, bu kitapta bizler için her benzetmeden nice örnekleri verdiğini, her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduğunu söylüyor. Hatırlayınız bizlere, beş vakit namazın farz olduğunu anlattıkları MİRAÇ ise, Kur’an'da hiç geçmiyor. Vermeye çalıştıkları delillerin, konu ile ilgisi yok. Peki, bu durumda Rabbin söylediği gibi, bir kez örneği dahi verilmediyse, açıklanıp izah edilmediyse, anlatılanlara inanmamız normal midir dersiniz? Yine karar sizlerin, herkes kendisinden sorumludur. Miraç konusunda, Kur’an'dan delil aramaya devam edelim.  Bakın Allah neler söylüyor? Acaba bu sözleri söyleyen Allah, açıkça hiç bahsetmediği, detay vermediği bir konudan, hesap sorar mı sizce? 
 
Zühruf 43: SEN, SANA VAH YEDİLENE SIMSIKI SARIL!  Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
 
Araf  3; RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN; O'NUN BERİSİNDEN BİR TAKIM VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.
 
Ankebut 51: KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BİR KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır
 
Zühruf 44: Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. BU KİTAPTAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ.
 
Allah bizlere vahyedilen Kur’an'a, sımsıkı sarılmamızı istiyorsa, Rabbimiz özellikle bizlere indirilene, uyun diye tembihte bulunuyorsa, Resulüne verdiği görev de, yalnız indirdiği Kur'an'ı tebliğ etmesi konusunda hüküm veriyorsa, Kur’an'ı yeterli görmeyen o devrin insanlarına, Kitap Ehline bile Allah kızarak, sizlere KUR'AN YETMİYORMU diyorsa, en son olarak Yüce Rabbimiz açıkça; BU KİTAPTAN SİZLER SORUMLU TUTULACAKSINIZ diyorsa, sanırım söylenecek başka söz olmasa gerek. Allah bu kitaptan hesaba çekeceğini HÜKMEDİYORSA, Kur’an dışından sorumlu olacağımızı lütfen artık söylemeyelim. Çünkü bunu söylemek AÇIKCA, RABBİMİZLE İNATLAŞMAKTIR, İFTİRADIR bunu da unutmayalım. Allah bakın, emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin diye, bizi nasıl ikaz ediyordu.
 
İsra Suresi 36: HAKKINDA BİLGİN OLMAYAN ŞEYİN ARDINA DÜŞME! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.
 
Tek güvenilir ve Allah'ın koruması altında olan kitabın, KUR’AN olduğunu söyler Allah bizlere. EMİN OLABİLECEĞİMİZ GARANTİLİ VE SORUMLU OLDUĞUMUZ TEK BİLGİNİN KUR’AN OLDUĞUNU UNUTMAYALIM. Kur’an'a uyan, onun süzgecinden geçen her sözü ve bilgiyi de, elbette kabul edelim. Emin olmadığımız ve Kur’an'ın onaylamadığı hiçbir bilgininde ardından gitmeyelim. Allah'ın uyardığı gibi, sorumlu olacağımızı unutmayalım. Ben bana anlatılanları ve Allah katındandır dediklerini, sorumlu olduğum Kur'an'a müracaat ediyor ve onun süzgecinden geçirmeye çalışıyorum, geçmeyenleri asla kabul etmiyorum. Yani kendi imtihanımda, bizzat kendim çaba harcıyorum. Allah utandırmasın ve cümlemizin yardımcısı olsun.
 
MİRAÇ KONUSUNU DA AYNEN ÖYLE YAPMAYA ÇALIŞTIM, AMA BİR TÜRLÜ ALLAH'IN SÜZGECİ KUR’AN'DAN GEÇMEDİ, ONAY ALMADI. YAZDIKLARIM BENİM KUR’AN'DAN ANLADIKLARIMDIR, YALNIZ BENİ BAĞLAR. SİZLERE DÜŞEN BU SÖYLEDİKLERİMİ BİZZAT KENDİNİZ, KUR'AN'I DÜŞÜNEREK ANLAYARAK OKUYUP, DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRMAK VE DİKKATLE DÜŞÜNMEK OLMALIDIR.
 
Bizlerin asıl görevi, birilerinin söylediklerinin ardından gitmek değil, Allah'ın ne söylediğini bizzat ilk kaynaktan anlamaya çalışmak olmalıdır. ŞUNU ASLA UNUTMAYALIM, ALLAH ANLAYAMAYACAĞIMIZ, İZAH EDİLMEMİŞ, AÇIKLANMAMIŞ BİR KİTAP, REHBER GÖNDERİP, DAHA SONRADA BİZLERİ O KİTAPTAN SORUMLU TUTMAZ. Bunun tersini söylemek Allah'ı hiç tanımamak ve adaletini sorgulamaktır. Tabi bu söylediklerim MUHKEM ayetler yani bizleri din ve iman adına bağlayan, Rabbin yapmamızı istediği ayetler içindir. Zaten Allah bu ayetlerin DİNİN ANASI TEMELİ OLDUĞUNU, bunların nice örneklerle açıklandığını ve bunlardan hesaba çekileceğimizi söyler. Bu ayetlerden bahsederken de, KİTABIN ANASIDIR deyimini kullanır. Müteşabih ayetler ise, ilim adamlarının zamanla anlamlarını açığa çıkaracağı ayetlerdir. Bu ayetler dine hüküm koyan ayetler değildir. Konuya ışık tutacağını düşündüğüm, Diyanet İşleri başkanlığı yapmış, Sayın Prof Süleyman Ateş in, Miraç konusunda sitesinden sizlere bazı alıntılar yapmak istiyorum. Bakın Sayın Süleyman Ateş, neler söylüyor Miraç konusunda.
 
"Mi‘râcın ayrıntısı hakkında bundan az veya çok farklı rivâyetler vardır. Hepsini burada anmağa gerek görmüyoruz. HEPSİNİN OMURGASINI, BUHÂRÎ’NİN RİVAYETİNDE ANLATILANLAR OLUŞTURMAKTADIR. Ancak bu rivayette gerek metin, gerek anlam bakımından sakatlıklar vardır. Meselâ: “Allah, vah yettikleri arasında senin ümmetine elli vakit namaz vah yetti” cümlesi, üçüncü şahıstan, ikinci tekil şahsa geçmektedir. Sözü anlatan Enes’tir. “Allah, vah yettikleri arasında, onun ümmetine elli vakit namaz vah yetti” denmesi gerekir. Keza Musa’nın: “Senin ümmetin, cesetçe, kalbce ve bedence daha zayıftır” sözünde de aynı anlamda olan ecsâd ve ebdân yinelenmiştir. Buhârî’nin rivâyetinde olay, Peygamber’in, henüz peygamber olmadan önce gördüğü bir rü’yâdan ibarettir ve âyette anlatılan İsrâ olayı ile bir ilgisi yoktur.
 
Allah namazı farz ettikten sonra Hz. Muhammed’in, Mûsâ’nın önerisini Cebrâîl’e danışması ve onun önerisi ile beş kez Allah’a dönüp “YA RABBİ BUNU BİZDEN HAFİFLET, HAFİFLET” ŞEKLİNDE İTİRAZDA BULUNMASI, AKIL VE MANTIĞIN ALACAĞI BİR ŞEY DEĞİLDİR. ALLAH, VERDİĞİ EMRİ HENÜZ TEBLİĞ EDİLMEDEN DEĞİŞTİRİR Mİ? DEĞİŞTİRECEĞİ ŞEYİ NEDEN EMRETSİN? Verdiği emri şartların değişmesiyle değiştirmesi, yani nesh ve tebdîl etmesi, sosyolojik kurallara uygundur. Fakat emrini, daha tebliğ edilmeden, aradan zaman geçmeden geri alması, ma‘kul değildir. 
 
Kadîy(Abdu’l-Cebbâr)’a göre bu, henüz yürürlüğe konmayan bir hükmü neshetmektir ki bidâ’ demektir. Bidâ’, iyi olmadığı sonradan anlaşılan şeyi ortadan kaldırmaktır. Yani Allah, önce insanların, buna dayanamayacağını bilmeyip sonra bunu anlamış ve değiştirmiş, hafifletmiş demektir ki muhal(imkânsız)dır. KABULÜ CAİZ OLMAYAN DÜŞÜNCELERİ TAŞIYAN BU RİVÂYETİN REDDEDİLMESİ GEREKİR. "
 
Yorum sizlerin. Sayın Süleyman Ateş e, bu bilgilerinizi neden Diyanet İşleri Başkanlığı yaparken topluma anlatmadınız diye yazdığı gazetede sorduğumda, o zaman bazı gerçeklerin farkında olamadığını söylemişti bana. Cevabında ne kadar samimidir, onu Allah bilir. Bir okurum Miraç ile ilgili makalemi okuduktan sonra, şöyle düşünmüş ve bana da yazmış. “Beş vakit namaz miraç ile bizlere farz olduysa, Kur’an'da ki namaz ayetlerinin durumu ne olacak. Kur’an'da bahsedilen ve tarif edilen namaz ile ilgili ayetlerin hükmünün kaldırılıp, miraç ile tekrar beş vakit farz kılınmış olması gerekir ki, Kur’an'da böyle bir bilgi, açıklama yok.” Allah boşuna düşünün demiyor. Demek ki elde Kur’an, düşünen gerçekleri görebiliyor. Sizlere son olarak bir ayet hatırlatmak istiyorum. Bu ayetlerde geçenler üzerinde biraz düşünen, Allah'ın Resulünün miraçla gökyüzüne çıkmış olacağına asla inanmaz. 
 
İsra suresi 91–92–93–94: Onlar, “Sen” dediler, “Bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça, sana asla inanmayacağız.” “Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın.” “Yahut iddia ettiğin gibi üzerimize gökten, parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin.” “Ya da altından bir evin olmalı VEYA GÖĞE ÇIKMALISIN. BİZE, OKUYACAĞIMIZ BİR KİTAP İNDİRMEDİĞİN SÜRECE, GÖĞE ÇIKTIĞINA DA ASLA İNANMAYIZ.” DE Kİ: “RABBİMİ TENZİH EDERİM. BEN, SADECE BEŞER BİR RESULÜM” Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların buna inanmalarını sırf, “Allah, peygamber olarak bir beşer mi gönderdi?” demeleri engellemiştir. 
 
Allah'ın Resulü, ben bu istediklerinizi asla yapamam, yani onun GÖĞE çıkmasını isteyenlere, bunu yapmam mümkün değil diyor açıkça. Çünkü bende sizler gibi bir beşerim diyor, ama bizler bunca ayetleri gördüğümüz halde, Allah'ın Resulünün miraca çıktığına inanıyoruz. Bugün yaşadığımız İslam, ne yazık ki Allah'ın Resulünün devrinde yaşanan cahiliye devrini hiç aratmıyor. Çünkü Kur’an yani Alla'ın vahyi günümüzde devre dışı kalmış, batıl Kur'an'ın önüne geçmiş. YANİ BATIL, HAKKIN YERİNİ ALMIŞ. Allah yardımcımız olsun. 
 

ALLAH GÖNÜL GÖZLERİ AÇIK, BAKAN DEĞİL GÖREN, YALNIZ DUYAN DEĞİL HİSSEDEN, YAŞAYAN ELDE KUR'AN AKLIYLA İMAN EDEN KULLARI ARASINA, BİZLERİ DE ALMASI DİLEKLERİMLE. 

Saygılarımla 

Haluk GÜMÜŞTABAK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KABEYİ İLK KİM YAPMIŞTIR?

Biz Müslümanlar her konuda olduğu gibi, Allah’ın emri Hac görevini yerine getirdiğimiz Kâbe nin, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı konusunda bile, tam anlaşamıyor, Kur’an açıklamasına rağmen, Kur’an’ın bilgilerine inanacağımıza rivayetlerin etkisinde kalıyoruz. Televizyonlarda izlemişsinizdir, hatta kafanız da karışmıştır. Kâbe yi ilk yapanın, Hz. Âdem olduğu anlatılır. İlginçtir bu bilgilerin tamamı rivayetlerde geçer, sorumlu olduğumuz Kur’an’da tek kelime geçemez. Bakın bu konuda neler söyleniyor, önce bu rivayetlere göz atalım, daha sonra sorumlu olduğumuz Kur’an’dan gerçekleri öğrenelim. “İSLAM’DA GENEL GÖRÜŞ OLARAK KÂBE’NİN, İLK OLARAK HZ. ÂDEM TARAFINDAN YAPILDIĞI SÖYLENİR. ANCAK ONDAN GERİYE, SADECE TEMELLERİNİN KALDIĞI, SONRA HZ. ŞİT PEYGAMBER TARAFINDAN YENİDEN İNŞA EDİLDİĞİ VE NUH TUFANI SIRASINDA KUMLARA GÖMÜLDÜĞÜ ANLATILIR. DAHA SONRASINDA, KUR’AN’DA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE, HZ İBRAHİM’İN ALLAH’IN EMRİ İLE KÂBE’NİN BULUNDUĞU YERE GİTTİĞİ VE KÂBE’NİN TEMELLERİNİ BULARAK, O

İmtihanımızda, Kaybedenlerden Olmak İstemiyorsak.

  Allah Asr suresinde, iman ettiğini söyleyen kullarım, birbirine Hak olanı,  YANİ YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENİ, KUR’AN’I TAVSİYE ETMEDİĞİ SURECE ZİYANDADIR  diyor. Çünkü hak olanın yalnız Allah katından geldiğini yine Kur’an’da bildiriyor. Bizler böylemi yapıyoruz? Rabbimiz iman ettiğini söyleyen kullarını uyarmak için,  “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A, ANCAK ORTAK/ŞİRK KOŞARAK İNANIRLAR”  diyerek, iman ettiğini zannedenlerin, nasıl büyük bir yanılgı içinde oldukları uyarısını yapıyor. Tabi bir başka ayetinde de kendisine  ŞİRK/ORTAK KOŞANIDA AFFETMEYECEĞİ  bilgisini veriyor. Peki, bizler böyle büyük hatalar yapıyor muyuz? İnancımızı Kur’an ile sorguladık mı? Gelin sorgulayalım. Bizler yalnız Allah’ın katından gelen HAK olan Kur’an’a mı iman ediyoruz? Yoksa yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz,  KUR’AN+RESULÜN SÜNNETİ+MEZHEP İMAMLARININ İCHATLARI ile birlikte  mi yaşanır diyoruz.  Eğer bunu söylüyorsak, Allah’ın uyardığı gibi  ZİYANDAYIZ  yani kaybedenlerdeniz demektir. Allah ayetlerinde bizleri uy

ÖLMÜŞLERİMİZE KUR’AN OKUMAK, KURBAN KESMEK DOĞRU MUDUR?

Sizce Kur’an ölmüşlerimize okunur mu, okunursa faydası olur mu? Bildiğiniz gibi günümüz İslam toplumunda, çok fazla kabul gören ve her ölen yakınlarımızın ardından Kur’an okuruz, ya da okuturuz. Kabir ziyaretlerinde görürsünüz, ölmüş kişinin mezarı başında ona Kur'an okurlar. Bu davranışımız ne kadar doğru. Gelin bu sorumuzu Kur’an'a soralım, bakalım ne cevap verecek. Allah Kur’an'ı neden ve ne amaçla indirdiğini, bakın nasıl açık bir şekilde bizlere bildiriyor. Yasin 70:   DİRİ OLANLARI UYARABİLSİN ve kâfirlere ceza hak olsun diye. ( Bayraktar Bayraklı) Fatır 22:  DİRİLER İLE ÖLÜLER DE BİR OLMAZ. Allah, dilediğine işittirir. SEN, KABİRDE BULUNANLARA İŞİTTİRECEK DEĞİLSİN. (Diyanet meali) Neml 80:  Bil ki SEN ÖLÜLERE İŞİTTİREMEZSİN, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da DAVETİ DUYURAMAZSIN. ( Diyanet vakfı) Aslında bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an'ın yaşayan bizler için bir tebliğ, uyarı  HAKKIN YOLUNA DAVETİYE  olduğunu anlayacaktır