Ana içeriğe atla

Batıl Loğusa İnancı Ve Asıl Kaynağı.



İslam toplumuna Yahudiler, kendi inançlarını öyle bir sokmuşlar ki, hiçbir şeyin farkında bile değiliz. Bunun en büyük nedeni ise elbette, inancımızı yaşarken, Kur’an'ı ve aklı devre dışı bırakmamız, rivayet ağırlıklı bir inanç yaşamamız, büyük etken olmuştur. Bizler Allah'ın ayetlerini anlayarak ve düşünerek  okumadığımız için, Kur’an'ın nuru ile buluşamıyor, onun aydınlığından istifade edememenin acısını da, elbette çekiyoruz. Çünkü Kur’an ile aramıza engeller koymuşuz, hatta farkında değiliz yüksek bir duvar örmüşüz, o duvarı bir türlü aşıp Kur'an ile buluşamıyoruz. Sizlere inancımıza sokulan, hurafe bir geleneğimizi hatırlatmak istiyorum önce. Bir kadın yeni doğum yaptığında, yani loğusa döneminde 40 gün, yalnız bırakılmayacağına inanılır. Peki neden?
 
Loğusa kadına kötü ruhların, karabasan adı verilen yaratıkların zarar vereceğine inanılır. Buna toplumlarda farklı isimlerde verilir. Yine batıl inançlar arasında, akşamları özellikle yeni doğan çocuk bezleri dışarıya asılmaz, ya da tam tersine gündüz dışarı asılmaz şeklinde inançlar vardır. Her bölgede değişik itikatlar olup, bir kısmında ise loğusa kadının ve çocuğun yanına Kur’an, bıçak gibi şeylerde konmasıdır. Peki, nedir bunun aslı hiç düşündünüz ya da araştırdınız mı? Önce olaya bilimsel açıdan bakalım kısaca. Gerçektende loğusa kadın ve yeni doğmuş bir çocuğu, belirli bir zaman yalnız bırakmamak, tıbbi açıdan gereklidir. Kadının doğum sonrası oluşacak psikolojik durumları, ya da tıbbi açıdan ani çıkacak rahatsızlıklara karşı bir sigortadır, loğusa kadının yalnız bırakılmaması.
 
Şimdide yazımızın başında bahsettiğim, geleneklerimize girmiş olan, asıl konuya bir göz atalım. Kötü ruhlardan korumak, loğusa kadına zarar verecek bir görünmezden bahsedilmesi, loğusa kadının yanına konan kesici aletler, akşam olduğunda bebeğin bezlerinin dışarıya asılmaması, ya da tam tersine gündüz asılmaması itikatları, nereden geliyor ve ne anlam taşıyor olabilir? Ne yazık ki bu batıl inanç Yahudilerin, tıpkı islam toplumunda olduğu gibi, Allah'ın  kitabında bilgi vermediği halde, inanılan hurafe itikatlardan girmiştir bizlere de. Bu konuda birbirinden çok farklı hurafe inançlar anlatılır. Bu inanışlara birçok kaynakta gösterilir. Fakat asıl nedeni, yahudilerin  inancında olan hurafe bir dini inanıştan kaynaklanmaktadır. Lütfen dikkatle okuyalım.
 
(Lilith Musevilik ve Hıristiyanlık inançlarında Âdem'in ilk eşidir. Tevrat’ın ilk bölümü olan Yaradılış bölümünün 1. Babı’nda Âdem ile beraber bir dişi yaratıldığından, 2. Bölümde ise Âdem'in kaburga kemiğinden bir dişi yaratıldığı yazılıdır. Tevrat'ta açıkça yer almamasına rağmen; birçok Musevi dini kaynağı 2. Bölümde sözü geçen dişinin Âdem'in 2. karısı olduğu, birinci bölümdekinin ise ilk karısı olan Lilith olduğuna inanırlar. İnanışa göre Lilith, Âdem ile aynı zamanda ve aynı anda yaratıldıklarından Âdemin kendisine eşit olduğu görüşündedir. 
 
(Tarihin ilk Feministi) bu sebeple de Âdem'e tabi olmayı şiddetle reddeder Tanrı'ya asi olur ve cennetten uzaklaştırılır. Bundan sonra Tanrı Âdem'in kaburga kemiğinden Havva'yı yaratır, Havva sonuçta erkeğinin bir parçasından yaratıldığından ona tabi olur. Âdem ile Havva ilk günahı işleyip cennetten kovulduktan sonra, çocukları olur Lilith bunu kıskanır ve bundan sonra âdem oğullarından doğacak her bebeği öldürmeye yemin eder.
 
İnanışa göre kötü bir ifrit haline gelen Lilith, gece hava karanlıktan sonra yeni doğum yapmış evlere girerek lohusa kadınların bebeklerini boğmaktadır. Bu sebeple günümüzde bazı Museviler arasında bir adet olarak, Lohusa kadın akşamları evde yalnız kalmaz ve akşamları çamaşır ipinde çocuk bezi bırakılmaz, çünkü bunları gören Lilith'in o evde çocuk olduğunu anlamasından endişe edilir.)
 
İşte Yahudilerin batıl inancı böyle içimize girmişte, bizler farkında bile değiliz. Bunlar ne ki, daha o kadar batıl inanç var ki inancımıza giren, çıkar çıkarabilirsen. Örneğin Hz. Adem'in eşinin ismi Kur'an'da geçmez, Adem'in eşi diye geçer ama bizler Havva ismini Yahudilerden almakta bir sakınca görmemişiz. Kur'an Adem'in eşinin, tıpkı kendisinin yaratıldığı gibi yaratıldığını anlatır ama bizlerin içinden hala kadının, erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığına inananlar varO kadar kanıksanmış, kabullenilmiş ki batıl ve hurafe inançlar, Rabbimiz affetsin ama Allah'ın ayetleri ne yazık ki göz ardı edilmiş, görmezden gelinmiş. Allah'ın rehberinden sapan bizler, beşerin yarattığı hurafe bir inancın peşi sıra, hiç düşünmeden koşup duruyoruz, hiç sorgulamadan. Allah'ın, sizlere rehber olsun diye gönderdim dediği kitaba, FURKAN'a danışmadan yaşayıp gidiyoruz. Halbuki Allah, sizleri Kur'an'dan sorumlu tutuyorum diye uyarmamış mıydı? Rivayet ve sanı bilgilerden, Rabbimizi duyan bile yok.
 
Çünkü rivayetler Kur’an ın önüne geçmiş. Dinimizi Kur’an a göre değil, rivayetlere göre yaşar olmuşuz. RİVAYETLERİ KUR’AN'A GÖRE ANLAMAK YERİNE, KUR’AN'I RİVAYETLERE GÖRE ANLAMANIN YOLUNU SEÇMİŞİZ. Elbette bu yolu izlediğimiz içinde, bizden önceki cahiliye dönemin düştükleri hatalarına, düşmekten de kurtulamıyoruz. Allah'ın Resulünün yolundan giden, ümmeti olduğunu iddia eden büyük bir çoğunluk, Kur’an'ı ne yazık ki devre dışı bıraktı. Sanırım mahşer günü, Allah'ın elçisinin söyleyeceği o üzücü sözler gerçek oldu. Allah yardımcımız olsun. İşimiz çok ama çok zor.
 
Furkan 30: EY RABBİM! BENİM TOPLUMUM BU KURAN' I DEVRE DIŞI TUTTULAR. 
 
Saygılarımla 
Haluk GÜMÜŞTABAK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nahl Suresi 98. Ayet. Kovulmuş Şeytandan, Allah'a Sığınırım. "Her Müslümanın Dikkatle Okuyup Düşünmesi Gereken Bir Ayet."

Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Nahl suresi 98. ayet olacaktır. Bu ayet öne sürülerek, Kur’an okumaya başlarken Allah,  EÛZÜBİLLÂHİMİNEŞŞEYTÂNİRRACÎM” , diye okumaya başlayın, emri veriyor diye anlatılır. Bu ayetin gerçek uyarısını, İslam toplumundan gizledikleri için, ne yazık ki Kur’an’ı okumaya başlamadan önce, Allah’ın ikazını yerine getirmediğimizden her okuyan yanlış anlıyor, neden mi? Her şeyin bir kuralı var, Kur’an’ı okumanın da elbette bir kuralı olmalı değil mi? Makalemi lütfen sonuna kadar okuyunuz. Gelin bu konu üzerinde önce ayeti yazalım, daha sonrada birlikte düşünelim. Nahl 98:   ŞİMDİ KUR’ÂN OKUMAK İSTEDİĞİN ZAMAN, ÖNCE O KOVULMUŞ ŞEYTANDAN ALLAH’A SIĞIN.  (Elmalı meali) Önce ayeti lütfen doğru anlayalım. Sizce Allah bu ayette, Kur’an’ı okumaya başlamadan önce, Eûzübillâhimineşşeytânirracîm” Yani, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım, diye başlayarak okuyun emrini mi veriyor? Bizler ne yazı...

Allah’ın Resulüne Verdiği Görev Yetki Ve Sorumluluk.

Bugün sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, İslam toplumunun hala farkında olmadığı ve onun içindir ki, Allah ile aldatanların tuzağına rahatlıkla düşütüğü bir konu üzerinde düşünmenizi rica ediyorum. Sizce Allah Resulüne, nasıl bir görev verip yetkilendirmiştir? Şöyle demiş olabilir mi, Resulüm ben sana Kur'an'da ana başlıkları indiriyorum, detayına girmeden gönderiyorum. Sen kullarıma ayetlerimi açıklayıp, nasıl hayata geçireceklerini anlatırsın diyor olabilir mi? Yada şöylemi diyor. Sana verdiğim görevin tanımını izahını yapıyorum, sakın sana indirdiğimin sınırlarını aşma. Senin görevin sadece tebliğ etmek ve toplumu sana verdiğim ilim ve bilgelikle ikna edip, Kur'an'a davet etmektir mi diyor? Bu konuya geçmeden önce, Allah'ın Resulünün Kur’an'ı daha rahat tebliğ edebilmesi, sözlerinin dinlenmesi için, bakın Resulüne kesinlikle itaat edilmesini nasıl emrediyor.    Ali İmran 32:   ŞUNU DA SÖYLE: “ALLAH’A VE RESULE İTAAT EDİN.”EĞ...

Kur'an’da Geçen Nebi Resul Kavramaları Ne Anlama Geliyor.

Kur’an'da Nebi ve Resul kavramları çok geçer. Bu kelimelerin anlamları konusunda, birçok görüşler ileri sürenler vardır. Hatta Kur’an'da geçen Nebi ve Resul kelimelerinin ortak ismi olduğu söylenen, ayetler tercüme edilirken Arapça olmayan Farsça olan, Peygamber olarak genelde tercüme edildiğini görürüz. Bu kelimenin aslında bizlerin dilinde, alışkanlık haline de geldiğini söylemeliyim, buna bende dâhilim.  Peygamber haber getiren anlamındadır, ama Nebinin anlamı çok farklıdır.  Öyle ayetler var ki,  NEBİ ve RESUL  kelimesine peygamber der geçersek, ayetlerin anlamlarında farklılaşma olduğu gibi, ayetler arasında da çelişkiler yaratırız. Ayrıca ayetin özellikle bizlere vermek istediğini de anlayamayız. Yoksa normal konuşma esnasında, peygamber dendiğinde hepimiz kimden bahsedildiğini biliyoruz, burada bir sorun olmuyor. Belki de kolayımıza da geliyor diyebiliriz.  Allah aynı ayette bazen, her iki kelimeyi de kullanıyor. Eğer bu iki kelime aynı anlama gelseydi, ...