Ana içeriğe atla

BAŞINI ÖRTENLERİN, ÖRTMEYENLERE İFFETSİZ YAKIŞTIRMASI.


Başörtüsü konusu, ne yazık ki toplumumuzda çok tartışılan, ama bir ortak noktası bulunamayan bir konudur. Bu yazımda sizleri başörtüsü konusunda, farklı bir yönde düşünmeye yönlendirmek istiyorum. Çarşıda ya da okulda, iki çok samimi kız arkadaş,  kol kola birisi türbanlı, diğeri başı açık bir şekilde gezdiğini, hepimiz görmüşüzdür. Her ikisinin de diğerine, asla art niyet düşünmediğine de kesinlikle eminim. Birbirilerine gönülden saygılı oldukları, görünüşlerinden anlaşılıyor.

Buraya kadar çok normal, çünkü herkes inancından kendisi sorumludur. Bir kişi karşısındaki bir insanı inancından dolayı kınayamaz, saygısızlık yapamaz. Küçük düşürecek sözler de asla söyleyemez. Allah kendinizi temize çıkartıp, karşınızdaki kişiyi sakın kınamayın diye bizleri uyarır. Çünkü kimin Allah katında, en doğru yolda olduğunu, Allah yalnız ben bilirim diye uyarır. Şimdide bu iki düşüncenin, bu söylediklerimi nasıl kabullendiğine ve karşısındaki inanca nasıl baktığına gelelim. Türbanın Allah emri olduğunu savunan düşünce, kadın saçının tek bir telini gösterdiğinde, cehennemlik olacaklarına inanır. Başı açık kadın İFFETSİZDİR der ve bunu da açıkça söylemekten çekinmez. Buna inan başı örtülü bir insan, sizce başı açık bir arkadaş edinir mi? Düşünün hem cehennemlik, hem de iffetsiz bir arkadaşınız olmasını ister misiniz? Demek ki toplum, mezheplerin başörtüsüne verdiği anlamı anlatıldığı şekliyle benimsememiş ki, başı açık ile başı kapalı bir kız yan yana dost arkadaş  olabiliyor.

Yani başın örtülmesi, günümüz ismiyle türban takmak, ne yazık ki günümüzde, NAMUSLU, İFFETLİ BİR KADININ SİMGESİ HALİNE DÖNÜŞTÜRÜRLDÜ. Bazı kardeşlerimiz, buda nereden çıktı şimdi diyebilirler. Onu da izah etmek isterim. Cahiliye döneminde, bildiğiniz gibi başın örtülmesi ÖZGÜR KADINLARA HAS bir gelenekti. Yani cariyeler, özgür olmayan kişiler Müslüman bile olsalar, başlarını geleneklerine göre isteseler de asla örtemezlerdi. YANİ BAŞI ÖRTÜLÜ KADIN ÖZGÜR, NAMUSLU VE İFFETLİ BİR KADIN GÖSTERGESİYDİ. Bu Arapların geleneğiydi. Kur’an indirildikten sonra, hatta Allah’ın Resulünün vefatına kadarda, bu gelenek değişmedi. Bakın burası çok önemli. Yani Müslüman cariyenin başörtüsü takmasına, asla hiç bir zaman izin verilmedi. Sorulduğunda da, özgür kadınla cariye ayırt edilsin diye, cariye başını örtemez açıklaması yapılıyordu. Unuttuğumuz Kur’an gerçeği, EĞER BAŞÖRTÜSÜ ALLAH EMRİ OLSAYDI Allah ın hükümleri, her Müslüman için aynı şartlarda geçerli olurdu. Gelenekler bunu asla engelleyemezdi.

Bugünde aynı zihniyetteki insanlar, başı açık kadınları, cahiliye dönemindeki cariyelere benzetiyorlar ve diyorlar ki, onlar özgür olmayan iffetsiz kadın hükmündedir. Bu satırları bile yazarken ben utanıyorum, ama ne yazık ki bunlar gerçekler. Günümüzde başın örtülmesi, gerçekten bir simge haline dönüştürüldü. Ama neyin simgesi olduğunu, toplum ne yazık ki farkında değil. Gelelim yan yana, dostça ve kardeşçe birisinin başı açık, diğerinin türbanla dolaşan kardeşlerimize.  Başı türbanlı olan kardeşimiz, aslında hiç farkında değil, yanındaki can arkadaşına iffetsiz bir kadın yakıştırması yapıyor. Eğer söyledikleri doğru olsaydı, iffetli bir kadın, iffetsiz bir kadını arkadaş edinir miydi? Ama bunun bilincinde değiliz ne yazık ki. Bizler iffeti, namusu başörtüsüne indirgediğimiz için namus, iffet anlayışımız aklın ve mantığın dışına çıktı ama hala farkında değiliz. Başını örtmeyenlere atılan iftiranın, farkında bile değil türbanlı kardeşim. Sorsanız bu söylediklerime karşı çıkar. Ama ne yazı ki bu söylediklerim, İslam âleminin söylemeye utandıkları acı gerçekleridir. 

Ama başı açık olan kızımız, yanındaki türbanlı kardeşi için, asla hiçbir ön yargı hissetmeden, ya da başını örtenlere örtmeyenler, asla bir yakıştırma yapmadan, onların inançlarıdır der saygı duyarlar. İşte iki inancın arasındaki dağlar kadar fark. Elbette istisnalar kaideleri bozmaz. Bunun tersini yapan, başını örtenlere karşı toplumumuzda asla kabul görmeyen, bazı mantıksız, saygısızca karşı çıkışlarda vardır. Başörtüsünü farklı amaçlar için kullananlara, bir tepki niteliğinde bile olsa, tertemiz niyetli din kardeşlerimize, bu davranış asla kabul edilemez. Lütfen Kur’an’ın muhkem yani açıkça emretmediği bir kıyafeti, dinin simgesi haline getirmeyelim. Çünkü Allah hiç bir ayetinde, kadın yada erkek giyeceğimiz kıyafetlerimizde,  inançlarımızın simgesi olacak bir kıyafet emretmemiştir. Bunun nedeni dışarıdan hiç kimsenin inancının, belli olmasını istememiştir. Lütfen bu gerçeği görelim ve art niyetlilerin tuzağına düşmeyelim. Günümüzde adeta toplum kıyafet ve giysileri ile gruplaşarak, birbirinden farklı olduklarını göstermeye çalışıyorlar. Bunlarda toplum arasında düşmanlığı körüklüyor.

Hepimiz bu dünyada imtihandan geçiyoruz. ÖMÜR UZUN BİR MARATON DEĞİL DOSTLAR. İnanın bir nefes alımı kadar kısa. Ama bunu şimdi, hiç birimiz fark edemiyoruz. Sanırım emaneti teslim vaktimiz geldiğinde, her şey gözlerimizin önüne, bir film şeridi gibi gelecek. ONCA YIL NASIL GEÇTİ DİYECEĞİZ. Geri dönüp hatalarımızı düzeltemeyeceğimize göre, şimdiden büyük hatalar yapmamanın yolunu aramalıyız.

Dilerim hesap günü geldiğinde, çok fazla pişman olanların safında olmayız. Allah cümlemizin yardımcısı olsun. Vaktin dolduğu saat çalmadan, gelin batıl ve hurafenin ipine değil, yalnız ve yalnız Kur’an’ n apaçık hükümlerine, onun sapasağlam ipine sarılalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KABEYİ İLK KİM YAPMIŞTIR?

Biz Müslümanlar her konuda olduğu gibi, Allah’ın emri Hac görevini yerine getirdiğimiz Kâbe nin, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı konusunda bile, tam anlaşamıyor, Kur’an açıklamasına rağmen, Kur’an’ın bilgilerine inanacağımıza rivayetlerin etkisinde kalıyoruz. Televizyonlarda izlemişsinizdir, hatta kafanız da karışmıştır. Kâbe yi ilk yapanın, Hz. Âdem olduğu anlatılır. İlginçtir bu bilgilerin tamamı rivayetlerde geçer, sorumlu olduğumuz Kur’an’da tek kelime geçemez. Bakın bu konuda neler söyleniyor, önce bu rivayetlere göz atalım, daha sonra sorumlu olduğumuz Kur’an’dan gerçekleri öğrenelim. “İSLAM’DA GENEL GÖRÜŞ OLARAK KÂBE’NİN, İLK OLARAK HZ. ÂDEM TARAFINDAN YAPILDIĞI SÖYLENİR. ANCAK ONDAN GERİYE, SADECE TEMELLERİNİN KALDIĞI, SONRA HZ. ŞİT PEYGAMBER TARAFINDAN YENİDEN İNŞA EDİLDİĞİ VE NUH TUFANI SIRASINDA KUMLARA GÖMÜLDÜĞÜ ANLATILIR. DAHA SONRASINDA, KUR’AN’DA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE, HZ İBRAHİM’İN ALLAH’IN EMRİ İLE KÂBE’NİN BULUNDUĞU YERE GİTTİĞİ VE KÂBE’NİN TEMELLERİNİ BULARAK, O

ÖLMÜŞLERİMİZE KUR’AN OKUMAK, KURBAN KESMEK DOĞRU MUDUR?

Sizce Kur’an ölmüşlerimize okunur mu, okunursa faydası olur mu? Bildiğiniz gibi günümüz İslam toplumunda, çok fazla kabul gören ve her ölen yakınlarımızın ardından Kur’an okuruz, ya da okuturuz. Kabir ziyaretlerinde görürsünüz, ölmüş kişinin mezarı başında ona Kur'an okurlar. Bu davranışımız ne kadar doğru. Gelin bu sorumuzu Kur’an'a soralım, bakalım ne cevap verecek. Allah Kur’an'ı neden ve ne amaçla indirdiğini, bakın nasıl açık bir şekilde bizlere bildiriyor. Yasin 70:   DİRİ OLANLARI UYARABİLSİN ve kâfirlere ceza hak olsun diye. ( Bayraktar Bayraklı) Fatır 22:  DİRİLER İLE ÖLÜLER DE BİR OLMAZ. Allah, dilediğine işittirir. SEN, KABİRDE BULUNANLARA İŞİTTİRECEK DEĞİLSİN. (Diyanet meali) Neml 80:  Bil ki SEN ÖLÜLERE İŞİTTİREMEZSİN, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da DAVETİ DUYURAMAZSIN. ( Diyanet vakfı) Aslında bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an'ın yaşayan bizler için bir tebliğ, uyarı  HAKKIN YOLUNA DAVETİYE  olduğunu anlayacaktır

SALAT'IN BİR ANLAMININDA, NAMAZ OLMADIĞINI SÖYLEYEN KARDEŞLERİMİZE.

  Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Kur’an’da geçen SALAT kelimesi üzerinde olacak. Salat Allah’a dua etmek, toplumun birbirine destek olması ve bizlerin farsça namaz dediğimiz kıyam, rükû ve secde ile yapılan şekilsel bir dua ibadeti anlamlarına gelir. Bu makalemde üzerinde durmak istediğim konu, bazı arkadaşlarımızın kıyam, rükû ve secde ile yaptığımız ibadetin aslında, Kur'an'da geçmediğini iddia ettikleri konusu üzerinde olacak.  Her düşünceye saygılı olurda, hiç bir etki altında kalmadan, derinlemesine Kur’an ayetleri üzerinde düşünürsek, inanıyorum ki en doğru sonuca ulaşabiliriz. Eğer birbirimize saygısız tavırlar içinde olurda, bizim gibi inanmadığı için, karşımızdaki kişiyi dinsizlikle suçlarsak, daha baştan büyük hata yapmış oluruz.  ÖNCE ŞUNU ÇOK AÇIK BİR ŞEKİLDE, YAZIMIN BAŞINDA SÖYLEMEK İSTERİM. ŞU AN KILDIĞIMIZ NAMAZIN AYNISINI, DETAYLARINI KUR’AN’DA ARAMAYALIM, BULAMAYIZ. ÇÜNKÜ ALLAH BU ŞEKLİYLE, YANİ DETAYI İLE NAMAZI KUR’A