Ana içeriğe atla

ALLAH’IN ELÇİSİNİN, ÜMMİ OLUŞUNDAN ALACAĞIMIZ, ÇOK ÖNEMLİ DERSLER.


 

Kur’an öyle rehber ve yol gösterici bir kitap ki, onu anlayarak ve düşünerek okuduğumuzda, gönül gözümüzü açacağını ve Kur’an ın NURU ile gönlümüzü aydınlatacağını anlatır bizlere. Kur’an da Ahzab 21. ayetinde, Allah Elçisini bakın nasıl örnek gösterir. ” Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için, GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR.” Acaba bu örnek oluşu hangileridir? Elbette doğru, dürüst, adaletli, yadım sever oluşunu hepimiz biliyoruz, Ya ÜMMİ oluşundan alacağımız bir ders yok mu? Gelin şimdide o konu üzerinde, birlikte düşünelim. Makaleme başlamadan önce, sizleri Allah ın elçisinin yaşadığı dönemi düşünmeye davet ediyorum. Acaba peygamberimiz, Allah tan elçilik görevini almadan önce, nasıl bir inancı vardı. Yani peygamberimiz yoldan sapmış, sanı ve rivayetlerle yaşanan Yahudi ya da Hıristiyan toplumundan mıydı?

Kur’an dan öğrendiğimize göre Kitap Ehli, Allah ın indirdiği kitapları devre dışı bırakılmış, atalarından öğrendikleri batıl rivayet inançların etkisinde, dinlerini yaşıyorlardı. Allah tan yardım isteneceğine, edindikleri şefaatçilerden/velilerden putlaştırılmış insanlardan medet umar durumdaydılar. Allah ın elçisi de, yaşanan dinin yanlışlığının farkında olarak kitap ehline hiç bir zaman tabi olmamış, her zaman büyük bir arayış içinde olmuş ve sürekli yüzünü gökyüzüne çevirip Allah a yalvararak, doğruyu arama çabasında olduğunu, Kur’an dan Bakara suresi 144. ayetten anlıyoruz. Allah Elçisini bizlere örnek gösterir ve bizlerinde onun gibi olmamızı ister. Peygamberimizin çok önemli bir özelliğinden olan ÜMMİ oluşu, geleneksel İslam toplumunda çok fazla konuşulmaz, hatta topluma yanlış anlatılır. BİZLER EĞER BU KONUYU DOĞRU ANLARSAK, ALLAH IN ELÇİSİ BİZLERE BU KONUDA DA, ÇOK ÖNEMLİ BİR ÖRNEK OLACAĞINA İNANIYORUM. Gelelim Peygamberimizin ÜMMİ konusuna. Bakın Allah ayetinde ne diyor.

Araf 158: De ki: ‘Ey insanlar, ben Allah’ın hepinize gönderdiği bir elçisiyim. Göklerin ve yerin mülkü yalnız O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür. ÖYLEYSE ALLAH’A VE ÜMMİ OLAN ELÇİSİNE İMAN EDİN. O da Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz.

Ayette geçen ÜMMİ elçi sözü ile Allah ne anlatmak istiyor bizlere? Burası çok önemli. Hatırlarsanız ümmi kelimesini günümüzde, okuma yazma bilmeyen olarak anlatılır. Acaba Allah bu ayetiyle elçisinden bahsederek, okuma yazma bilmeyen bir elçiye uyun demiş olabilir mi? Ya da Allah okuma yazma bilmeyen bir elçi, dini lider görevlendirir mi? Gelin ÜMMİ kelimesinin ne anlama geldiğini, yine Kur’an dan anlamaya çalışalım ki, peygamberimizin o dönemdeki konumu, çok daha iyi anlaşılabilsin ve bizlere örnek olsun. Bakın Allah ÜMMİ olan Elçisinin, Allah ın sözlerine/ayetlerine uyduğunu söylüyor. Bizlerinde onun tebliğ ettiği Kur’an a iman etmemizi söylüyor. Allah Elçisini bizlere örnek gösterirken, ÜMMİ liğinden nasıl örnek almalıyız, onuda doğru anlamalıyız.

Ali İmran 20: Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: “Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim.” EHL-İ KİTABA VE ÜMMİLERE DE: “SİZ DE ALLAH’A TESLİM OLDUNUZ MU?” DE. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok, eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir.

Yukarıdaki ayette, Allah elçisinin Ehli kitaba ve ümmilere seslenerek, Allah a teslim oldunuz mu demesini istiyor. Dikkat ettiyseniz, Ehli kitap ve ümmiler diyor. Yani iki farklı toplum var. Eğer ümmilere, okuma yazma bilmeyenler dersek yanlış olur. Çünkü Ehli kitap içinde, zaten okuma yazma bilmeyen çok insan vardı o devirde. Okuma yazma bilmemek, Ehli kitap tan olmadığı anlamına asla gelmez. Demek ki ümmi sözcüğünün anlamı çok farklı. Devam edelim, ümmi kelimesiyle Rabbimiz, ne anlatmak istiyor.

Ali İmran 75: Ehlikitap’tan öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet teslim etsen onu sana iade eder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine çökmedikçe onu sana geri vermez. Bunun sebebi şudur: ONLAR: “ÜMMÎLERİN, BİZİM ALEYHİMİZE YOL BULMALARI MÜMKÜN DEĞİLDİR.” DEMİŞLERDİR. ONLAR, BİLİP DURDUKLARI HALDE, ALLAH HAKKINDA YALAN SÖYLERLER.

Yukarıdaki ayette aslında ümmilerin, Ehli kitap olmayan toplumlar olduğu anlaşılıyor. Çünkü bir kısım Ehli kitap tan olanlar, ümmilere karşı çok sert davranıp, onların haklarını gasp ettiklerinde, buna kendilerinin haklarının olduğunu düşünmelerinden kaynaklanıyor. Çünkü ümmiler, Ehli kitabın inançlarını kabul etmeyen toplumdu. Tabi yoldan sapmış, Allah ın kitabından uzaklaşmış bir Ehli kitaptan bahsediyoruz, bunu da unutmayalım. Ümmilere haksızca davranan ve kendilerinin buna hakları olduğunu düşünenlere, Allah ın cevabı aslında çok düşündürücüdür. Aslında aşağıdaki ayet, tüm söylediklerimizin bir özeti konumunda. Bakın Allah elçisinin ÜMMİ oluşu konusunda ki açıklamayı nasıl yapıyor.

Şura 52: İşte biz böylece sana da emrimizden Kur’ân’ı vahyettik. YOKSA SEN KİTAP NEDİR? İMAN NEDİR BİLMİYORDUN. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları, doğru bir yola götürüyorsun.

Bu ayetten de anlaşılıyor ki, Allah ın elçisi o gün yaşanan ehli kitabın hiç birisine tabi olmamış. Peki, neden tabi olmamış? Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi, Allah ın emrettiği din yolundan batıla sapmış da ondan. TÜM BU BİLGİLER IŞIĞINDA DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE BATILA, YOLDAN SAPMIŞ BİR İNANCA TABİ OLMAKTANSA, DOĞRUNUN ARAYIŞINDA OLMAK, ALLAH KATINDA EN DOĞRU, MAKBUL OLAN BİR DAVRANIŞ OLDUĞUNU, ÇOK DAHA İYİ ANLIYORUZ. Allah ın değişmeyen ve Allah tarafından korunan rehberi, bugün elimizde sapasağlam duruyorsa, bizlerin yapacağı da çok açıktır. Aşağıdaki ayet ise peygamberimizin o dönemdeki konumunu, daha da net açıklıyor.

Cum’a 2: O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.

Allah ayetlerini o kadar güzel açıklıyor ki, yeter ki onu anlamaya çalışmak için, yine Kur’an dan yardım alalım. Ayetleri birilerinin nefsine, rivayet ve sanı inançlarına feda etmeyelim. Ayette Allah, görev verdiğim elçiyi ÜMMİLERİN içinden seçtim diyor. Ayete lütfen dikkat ediniz, kendilerinden olan ve onlara ayetleri okuyan, onları arındırmaya çalışan, kitabı öğreten peygamberimizden bahsediyor. Buradan da anlıyoruz ki, ÜMMİLER OKUMA YAZMA BİLMEYEN DEĞİL, tam tersine Ehli kitaba tabi olmayanlar, hatta bir kısmının yanlış yolda olduğu anlaşılıyor. Peygamberimizin de bunların içinden, hakkın/doğrunun arayışında örnek, güvenilir ve saygın bir insan olduğunu, Kur’an dan öğreniyoruz.

Zaten o devrin Ehli kitap toplumunun, peygamberimize en büyük karşı çıkışı, inanmak istemeyişinde ki itirazları, kendi içlerinden bir ELÇİ olmadığından. Ehli kitap, Allah elçi gönderecek olsaydı, bizim aramızdan gönderirdi, ümmiler den değil diyerek itiraz ediyorlardı. İSTERSENİZ BİR AN DÜŞÜNÜN, DİYELİM ALLAH YENİ BİR ELÇİ GÖNDERECEK OLSAYDI, GERÇİ ARTIK GELMEYECEK, SİZCE BUGÜN CEMAATLERİN VE TARİKATLARIN, MEZHEPLERİN BATIL VE HURAFELERLE YAŞANAN İSLAM TOPLUMLARININ İÇİNDEN Mİ GÖNDERİR Dİ, YOKSA….? İşte o yoksanı cevabını kendimizi aldatmadan mutlaka bulmalıyız. Günümüzde ÜMMİ nin anlamını, okuma yazma bilmeyen anlamına delil gösterdikleri ayeti önce hatırlayalım, daha sonrada üzerinde birlikte düşünelim.

Ankebut 48: Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı, batıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı.

Aynı ayeti başka bir mealden de yazalım ki, ayet daha iyi anlaşılsın.

Ankebut 48: Çünkü [ey Muhammed,] sen bu [vahyin gelmesi]nden önce herhangi bir ilahî kelâmı okumuş ya da onu kendi ellerinle yazmış değildin; öyle olsaydı, [sana vahyetmiş olduğumuz] hakikati çürütmeye çalışanlar, insanları [onun hakkında] kuşkuya sevk edebilirlerdi.

Şura suresi 52. ayetini hatırlayalım ne diyordu elçisine Yaradan?

“YOKSA SEN KİTAP NEDİR? İMAN NEDİR BİLMİYORDUN.”

Demek ki Allah, sen bundan önce din adına herhangi bir kitap okumuyor dun ve yazmıyordun demekle, o günün ehli kitabına ait kitapları okumuyor dun ve bu konuda hiç bir şeyde yazmamışdın, yani hiçbir bilgin yoktu, dediği çok açık anlaşılıyor. Eğer Allah Ankebut 48. ayetinde, sen okuma yazma bilmiyordun demek isteseydi, bunu çok açıkça söylerdi. Kur’an ın hiçbir ayetinde, peygamberimizin okuma yazma bilmediğine dair tek bir açıklama yoktur. Ümmi kelimesinin anlamı da, yukarıda verdiğim ayet örnekleri ile çok açık anlaşılmaktadır. Kur’an ilk ayetinde, Allah ın adıyla oku diyorsa, nasıl olur Peygamberimiz okuma bilmezdi deriz. Elçisi okuma yazma bilmiyor olsaydı, bu bilgi mutlaka Kur’an da açıkça verilir, sen okuma bilmiyorsun ama bizim oku emrimizle, mucize olarak okumayı öğrendin diye izah edilirdi. Hâlbuki böyle bir bilgiye Kur’an da rastlamıyoruz. Ama rivayetler ışığında ayetleri anlamaya çalışırsak, bu konuda çok şeyler anlatılıyor. Ayetin sonunda Allah ın söylediği cümle, aslında dikkatle düşünüldüğünde her şeyi açıklıyor. “EĞER ÖYLE OLSAYDI, BATILA SAPLANANLAR MUTLAKA KUŞKU DUYACAKLARDI.”

Peki, kuşku duyulacak ne olabilir? Eğer ümmi kelimesine, okuma yazma bilmeyen anlamını verirsek, asıl o zaman kuşku duyulurdu. Asıl kuşku duyulmamasına neden, peygamberimizin bir ehli kitap olmadığı için, bu kitabı kendisinin yazmasının mümkün olamayacağı, dini konularda hiç bir bilgisinin olmadığından, o devrin inançlarından uzak olması nedeniyle, insanların Allah ın elçisine indirdiği kitaptan, şüphe edemeyecekleri anlatılıyor. Ama bizler ÜMMİ kelimesine, ne yazık ki Allah ın tek kelime bile söylemediği bir anlamı vererek, peygamberimizi okuma yazma bilmeyen bir insan ilan etmekten çekinmiyoruz. Bunlara inanmak, batıl inançlarımızı yaşatmak adına önemli olduğundan, inanmakta bir kusur görmüyoruz. Gözlerimiz öyle perdelenmiş ki batıl ile Peygamberimize yaptığımız saygısızlığında farkında değiliz.

Hâlbuki Allah ın elçisi çok tanınan, çevresinde saygın, güvenilir büyük bir ticaret adamıydı. Böyle bir insanın, okuma yazma bilmemesi mümkün mü sizce? O devirde peygamberlik görevini, kendi içlerinden görevlendirilmemesini kabullenmeyen Ehli kitabın benzerini, ne yazık ki bugünde bizler yaparak, peygamberimize hakkı olmayan bir yakıştırmayı yapmaktayız ve okuma yazma bilmiyordu iftirasını atıyoruz. Allah ın elçisine yaptığımız bu saygısızlıktan dolayı, Rabbimiz bizleri affetsin. Tüm bunlardan çıkaracağımız ders, bugün içinde yaşadığımız durumun acı gerçeklerinin, o devrin Allah ın kitabından uzaklaşmış hurafe ve batıla sapmış toplumlarla, aynı konumda olduğu gerçeğidir. Çünkü bugünde, o günde Allah ın indirdiği kitap devre dışı bırakılmış, atalarından gelen rivayetler sanı bilgiler ile din, iman yaşanır olmuş.

BUGÜN PEYGAMBERİMİZİN ÜMMİ OLUŞUNUN GERÇEĞİNDEN, EĞER BİZLER DERS ALIP, PEYGAMBERİMİZİ BU YÖNÜYLE ÖRNEK ALMIŞ OLSAYDIK, YAŞADIĞIMIZ İSLAMDA NE MEZHEPLER, CEMAATLER NEDE TARİKATLAR OLURDU. HİÇ BİRİSİ TOPLUMU ALLAH İLE ALDATAMAZDI. LÜTFEN ALLAH IN ELÇİSİNİN ÜMMİ OLUŞUNDAN DERSLER ÇIKARTALIM VE ALLAH NEDEN KİTAP EHLİ ARASINDAN DEĞİLDE, GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLAN ÜMMİ TOPLUMDAN ELÇİ SEÇTİĞİNİ ANLAMAYA ÇALIŞALIM. BU KONU BİZLER İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR ÖRNEKTİR. TABİ ANLAYANA, ANLAMAK İSTEYENE.

Allah cümlemizin yardımcısı olsun. Dilerim Rabbimizden, Hurafe ve sanıya değil, Kur’an ın sınırlarını zorlamayan, FURKAN ın ipine sarılan, Allah ın halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HACER ÜL ESVED TAŞI VE GERÇEKLER.

Bugünkü yazımın konusu, Kâbe yi tavaf ederken elle selamlanan ve kutsallığına inanılan, Hacer’ül Esved taşı hakkında olacaktır. Gelin önce geleneksel İslam’ın, bu konuda kabul ettiği rivayetlere ve inançlarına bakalım kısaca. Bakalım da batıla inandığımızda, bizleri nasıl aklın mantığın ötesinde akıl almaz şeylere nasıl inandırıldığımızı da farkında olalım. Konuyla ilgili erişebildiğim tüm rivayetleri yazıyorum. Ders alabilene ne mutlu. Allah onun için, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye boşuna uyarmıyor. “RİVAYETE GÖRE, HZ. İBRAHİM, KÂBE’NİN İNŞASINI BİTİRDİKTEN SONRA, OĞLU İSMAİL İLE TAVAFA BAŞLANGIÇ SIRASINI BİLDİRMEK İÇİN: “İSMAİL, BANA BİR TAŞ GETİR DE TAVAFIN NEREDEN BAŞLAYACAĞINI İŞARET EDEYİM” DEDİ. HZ. İSMAİL DE CEBEL-İ KUBEYS’TEN BİR TAŞ ALIP BABASINA VERDİ. O DA TAVAFIN BAŞLAYACAĞI BUGÜNKÜ KÂBE’NİN KÖŞESİNE TAŞI KOYDU.” “RİVAYETE GÖRE İBRAHİM PEYGAMBERİMİZ, BU TAŞI KÂBE NİN KÖŞESİNE YERLEŞTİRMİŞTİR. EBU DAVUD’UN RİVAYET ETTİĞİ BİR HADİSE GÖRE,

İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR?

Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ayetlerini eğer, Allah’ın örnek verdiği diğer ayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışmaz da geleneğin, rivayetlerin ve Mezheplerin dayattığı beşeri fıkıh inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, Allah’ın istediğini değil, kendi nefislerimizde yarattığımız dini yaşamış oluruz. Bugünkü makalemin konusu  İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR  ve bir kadın evli olmadığı bir erkeklerle beraber aynı ortamda oturamaz mı, bu konuda sizleri Kur’an’ı rehber alarak, düşünmeye davet etmek istiyorum.  Günümüz Mezheplerin, beşeri FIKIH inancının öğretisine baktığımızda, bir kadın evli olmadığı başka bir erkekle aynı ortamda oturamaz, ya da toplu halde bulunamaz şeklinde anlatılır. Bunun detayına girmek istemiyorum, çünkü bizler için beşeri fikirler değil, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an önemlidir. Bu konudaki Kur’an ayetlerine bakmadan önce, genel anlamda düşünelim.  Bir kadının yalnız başına dışarı çıkamayacağına dair, bir hüküm v

BATIL VE RİVAYETLERDEN UZAK, KUR’AN’IN EMRETTİĞİ SALATIN, ÖZÜNÜ ANLAYABİLMEK….

  Salat/Namaz konusu İslam toplumunda, en çok konuşulan ama çok fazla fikirlerin, düşünce ve inancın ortaya atıldığı bir konudur. Bildiğiniz gibi günümüzde bizlerin namaz dediğimiz konu, aslında bu isimle Kur’an’da geçmez.  SALAT  diye geçer ama bu kelimenin öyle farklı anlamları da vardır ki, bu gerçek ne yazık ki İslam toplumunda hiç konuşulmaz, hatta her ayette geçen  SALAT  kelimesine, namaz adını verip gerçek anlamından saptırılarak yanlış anlaşılmıştır. Bu konu İslam toplumu tarafından çok fazla tahrif edilmiş ve farklı anlamlara çekilerek topluma anlatılmıştır. Onun için makalem biraz uzun oldu. Sabırla lütfen okuyunuz. Kur’an’da geçen  SALAT  kelimesine direk namaz anlamını verirsek, namazın detaylarını ve bu konudaki emirleri Kur’an’ın başında değil, daha sonra ki ayetlerde indirildiğini görürüz. Kur’an’ın indiriliş, nüzul sırası konusunu da araştırdığınızda net ve güvenilir bir bilgiye ulaşamazsınız. Çünkü farklı sure sıralamaları görürsünüz.  BAKIN SURE DİYORUM, AYET DEĞİL .