Ana içeriğe atla

GIYBET VE İFTİRADAN SAKINMAK. HUCURAT 12, İSRA 36, NUR 15 VE 16. AYETLER.


Bizler öyle bir yaşam sürüyoruz ki, adeta nefislerimizin, duygularımızın esiri olmuşuz. İşimize gelen bir haberi hiç araştırmadan, sormadan kabul ediyor ve yakın dostlarımıza da bu haberi yaymakta bir sakınca görmüyoruz. Duyduğumuz ama doğruluğuna şahit olmadığımız, emin olamadığımız sözleri çevremize hiç çekinmeden anlatmamız sizce doğrumu? Ya bizlerin emin olamadığı ama çevremize doğruymuş gibi anlattığımız sözler yalan ve iftiraysa, bu durumda bizlerin durumu ne olacak? Sanırım böyle bir korkumuz yok. ÇÜNKÜ KUR’AN İLE BAĞIMIZ YOK DA ONDAN. 

Bizler eğer Kur’an a iman ettiğimizi söyleyen Müslümanlardan sak, şahit olmadığımız bir sözü asla bir başkasına doğruymuş gibi anlatamayız. Hele hele bizler, karşımızdaki bir insanın imanı konusunda, bu kişi dinsiz, günahkâr şeklinde bir sözü hiç kimseye söyleyemeyiz. Gıybet, dedikodu ölmüş bir kardeşinizin etini yemekle örneklendirilmişse Kur’an da, lütfen birilerinin dayatmaları ve etkisiyle, emin olmadığımız kişilerin hakkında yorumlar yapmayalım, arkasından konuşmayalım. Allah bu konuda bizleri bakın nasıl uyarıyor.

Hucurat 12: Ey iman edenler! ZANDAN ÇOK SAKININIZ. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin ayıplarını araştırmayınız. BİRBİRİNİZİN ARKASINDAN GIYBET ETMEYİNİZ. Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bakın, bundan tiksindiniz. Allah'a saygı duyunuz. Şüphesiz Allah tövbeleri kabul edendir; merhamet sahibidir. (Bayraktar Bayraklı meali)

İsra 36: HAKKINDA KESİN BİLGİ SAHİBİ OLMADIĞIN ŞEYİN PEŞİNE DÜŞME. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (Diyanet meali)

Bizler eğer Kur’an a iman ettiğimizi söylüyorsak, Allah ın bu uyarılarına özenle uymalıyız ve bizlere anlatılan, bizzat şahit olmadığımız bilgileri, sanki doğruymuş gibi inanıp, bir başka kişiye asla anlatmamalı bu haberi topluma yaymamalıyız. Eğer bilgi yanlış ise, bunun günahını kat kat artırarak yükleneceğimizi de unutmamalıyız. Doğru bile olsa, insanları yargılamak bize düşmez. Her kul yaptıklarının karşılığını Allah dan alacaktır. Hüküm veren, cezalandıran, affeden ya da mükâfatlandıran Allah ise, lütfen nefislerimizde Allah ın yetkisini kendimizde görüp, insanların inançları ya da yaptıkları hakkında hükümler vermeyelim, hata ederiz. Allah Kur’an da bu konuların üzerinde çok duruyor. Çünkü toplumların birbirine düşmesi, insanların haksız yere toplumda cezalandırılması, acı çekmesi bu yanlışı yapmamızdan kaynaklanıyor. Yine Kur’an gıybet, iftira konusunda, bakın bizlerin dikkatini bir başka ayette nasıl çekiyor.

Nur suresi 15–16: Çünkü siz bu iftirayı, DİLDEN DİLE BİRBİRİNİZE AKTARIYOR, HAKKINDA BİLGİ SAHİBİ OLMADIĞINIZ ŞEYİ AĞIZLARINIZDA GEVELEYİP DURUYORSUNUZ. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur. Onu duyduğunuzda: "BUNU KONUŞUP YAYMAMIZ BİZE YAKIŞMAZ. Hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır" demeli değil miydiniz? (Diyanet vakfı meali)

Ayette dikkat çekilen ve uyarılan konu, HAKKINDA EMİN OLMADIĞIMIZ BİR BİLGİYİ, SANKİ ŞAHİT OLMUŞUZ GİBİ KABUL EDİP, BİRDE BU BİLGİYİ ÇEVREMİZE YAYMAMIZIN YANLIŞLIĞINDAN BAHSEDİLİYOR. Hatırlatmak isterim, bu bilgi doğruda olabilir yanlışta olabilir. Allah ın uyardığı konu, bu habere bizlerin bizzat şahit olup olmadığımız konusuna dikkat çekiliyor. Bazı arkadaşlarımız şöyle düşünerek, emin olmasa da haberi çevresine doğuymuş gibi yayabiliyor. “BEN İNANIYORUM Kİ, O SÖZÜ BU KİŞİ SÖYLEMİŞTİR YADA YAPMIŞTIR.”

Bu düşünce ve davranış nefsidir, duygusaldır, bizleri mutlaka yanlışa götürür. ŞEYTANIN YAPMAYA ÇALIŞTIĞI BUDUR. ARAYA FİTNE VE FESAT SOKMAK, ŞÜPHE UYANDIRMAK. Allah Kur’an da bizleri uyarırken, sevmediğiniz, hatta düşman olduğunuz kişilere bile adaletli davranın der. Eğer tüm bu uyarıları görmezden geliyor ve anlatılan, emin olmadığımız sözleri duygularımızla harmanlayıp topluma anlatıyorsak, bizler Allah ın doğru yolundan gitmiyoruz demektir. 

Nur suresi 15 ve 16. ayetler, aslında günümüzde bizlerin yaptığı çok büyük yanlışlarımıza dikkat çekiyor ama nefislerimizin baskısı, bu uyarıları görmemizi engelliyor. Bizler hangi konuda olursa olsun, emin olamadığımız herhangi bir bilgiyi çevremize anlatıyorsak, bu bilginin yalan ve iftira olma ihtimalini, asla göz ardı etmeyelim. Bu durumda emin değilsek, bu riski neden göze alalım? Neden başkalarının fitne, fesat düşüncelerine hizmet edelim. Çünkü Kur’an, emin olmadığın bilgiyi topluma yaymanın, Allah katında çok büyük bir günah olduğunu söylüyor.

Ayette Allah, doğruluğundan emin olmadığımız bir bilgi bizlere geldiğinde, nasıl davranmamız gerektiğini  bizlere örnek vererek anlatıyor ve bakın ne diyor. ”BUNU KONUŞUP YAYMAMIZ BİZE YAKIŞMAZ. HÂŞÂ! BU, ÇOK BÜYÜK BİR İFTİRADIR, DEMELİ DEĞİL MİYDİNİZ?” Ne yazık ki bizler, kendimizi Kur’an ile eğitemediğimiz için, kendisinden nefret ettiğimiz ya da ettirildiğimiz kişiler hakkında, anlatılan kötü sözlere inanmakta hiçbir sakınca görmüyoruz. AMA AYNI YANLIŞ KENDİMİZE YAPILDIĞINDA, SİZCE TAVRIMIZ NASIL OLUYOR? Birisi size dinsiz dese, ya da söylemediğiniz bir sözü söylediğini iddia etse, iftira atsa ne dersiniz? Bu kişiyi iddia ettiği sözü söylemediğinize ikna etseniz ve bu kişi size, bana öyle söylediler ama dese, bu yalan bilginin bu yolla topluma yayılmasına nasıl engel olursunuz? Bu yanlışı nasıl düzeltirsiniz? Düzeltmeniz mümkün değil. Onun için Allah, emin olmadığın bilginin ardına sakın düşmeyin uyarısını yapıyor. Lütfen duygularımıza değil, Allah a kulak verelim. KENDİMİZE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİMİZ HİÇBİR ŞEYİ, LÜTFEN BAŞKALARINA REVA GÖRMEYELİM. Yoksa aynı yanlışla bizlerinde karşılaşması, kaçınılmaz olacaktır.

Allah sakın kendinizi temize çıkartıp, karşınızdaki kişileri küçümseyerek tenkit etmeyin, suçlamayın diye uyardığı halde,  sanki bizler Allah ın en doğru yolundaymışız gibi, karşımızdaki insanları dinsizlikle suçlayabiliyoruz. İlginçtir bunu yaparken, karşımızdaki insanda aynı peygambere ve aynı kitaba inanıyor olabiliyor.  Kur’an a, Allah a iman ettiğini söyleyen hiçbir insan, karşısındaki hiç kimse için bu insan kâfir, dinsiz, inkârcı diyemez. Çünkü bunun değerlendirmesini yapacak olan yalnız Allah tır.

—YOLCA DAHA DOĞRU GİDENİN KİM OLDUĞUNU, RABBİNİZ DAHA İYİ BİLİR. (İsra 84)  

—ÇÜNKÜ O, ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARI EN İYİ BİLENDİR. (Necm 32)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HACER ÜL ESVED TAŞI VE GERÇEKLER.

Bugünkü yazımın konusu, Kâbe yi tavaf ederken elle selamlanan ve kutsallığına inanılan, Hacer’ül Esved taşı hakkında olacaktır. Gelin önce geleneksel İslam’ın, bu konuda kabul ettiği rivayetlere ve inançlarına bakalım kısaca. Bakalım da batıla inandığımızda, bizleri nasıl aklın mantığın ötesinde akıl almaz şeylere nasıl inandırıldığımızı da farkında olalım. Konuyla ilgili erişebildiğim tüm rivayetleri yazıyorum. Ders alabilene ne mutlu. Allah onun için, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye boşuna uyarmıyor. “RİVAYETE GÖRE, HZ. İBRAHİM, KÂBE’NİN İNŞASINI BİTİRDİKTEN SONRA, OĞLU İSMAİL İLE TAVAFA BAŞLANGIÇ SIRASINI BİLDİRMEK İÇİN: “İSMAİL, BANA BİR TAŞ GETİR DE TAVAFIN NEREDEN BAŞLAYACAĞINI İŞARET EDEYİM” DEDİ. HZ. İSMAİL DE CEBEL-İ KUBEYS’TEN BİR TAŞ ALIP BABASINA VERDİ. O DA TAVAFIN BAŞLAYACAĞI BUGÜNKÜ KÂBE’NİN KÖŞESİNE TAŞI KOYDU.” “RİVAYETE GÖRE İBRAHİM PEYGAMBERİMİZ, BU TAŞI KÂBE NİN KÖŞESİNE YERLEŞTİRMİŞTİR. EBU DAVUD’UN RİVAYET ETTİĞİ BİR HADİSE GÖRE,

İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR?

Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ayetlerini eğer, Allah’ın örnek verdiği diğer ayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışmaz da geleneğin, rivayetlerin ve Mezheplerin dayattığı beşeri fıkıh inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, Allah’ın istediğini değil, kendi nefislerimizde yarattığımız dini yaşamış oluruz. Bugünkü makalemin konusu  İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR  ve bir kadın evli olmadığı bir erkeklerle beraber aynı ortamda oturamaz mı, bu konuda sizleri Kur’an’ı rehber alarak, düşünmeye davet etmek istiyorum.  Günümüz Mezheplerin, beşeri FIKIH inancının öğretisine baktığımızda, bir kadın evli olmadığı başka bir erkekle aynı ortamda oturamaz, ya da toplu halde bulunamaz şeklinde anlatılır. Bunun detayına girmek istemiyorum, çünkü bizler için beşeri fikirler değil, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an önemlidir. Bu konudaki Kur’an ayetlerine bakmadan önce, genel anlamda düşünelim.  Bir kadının yalnız başına dışarı çıkamayacağına dair, bir hüküm v

BATIL VE RİVAYETLERDEN UZAK, KUR’AN’IN EMRETTİĞİ SALATIN, ÖZÜNÜ ANLAYABİLMEK….

  Salat/Namaz konusu İslam toplumunda, en çok konuşulan ama çok fazla fikirlerin, düşünce ve inancın ortaya atıldığı bir konudur. Bildiğiniz gibi günümüzde bizlerin namaz dediğimiz konu, aslında bu isimle Kur’an’da geçmez.  SALAT  diye geçer ama bu kelimenin öyle farklı anlamları da vardır ki, bu gerçek ne yazık ki İslam toplumunda hiç konuşulmaz, hatta her ayette geçen  SALAT  kelimesine, namaz adını verip gerçek anlamından saptırılarak yanlış anlaşılmıştır. Bu konu İslam toplumu tarafından çok fazla tahrif edilmiş ve farklı anlamlara çekilerek topluma anlatılmıştır. Onun için makalem biraz uzun oldu. Sabırla lütfen okuyunuz. Kur’an’da geçen  SALAT  kelimesine direk namaz anlamını verirsek, namazın detaylarını ve bu konudaki emirleri Kur’an’ın başında değil, daha sonra ki ayetlerde indirildiğini görürüz. Kur’an’ın indiriliş, nüzul sırası konusunu da araştırdığınızda net ve güvenilir bir bilgiye ulaşamazsınız. Çünkü farklı sure sıralamaları görürsünüz.  BAKIN SURE DİYORUM, AYET DEĞİL .