Ana içeriğe atla

GERÇEK DOSTLAR EDİNMEK İSTİYORSAK....


Allah kullarını yaratırken, özgür iradesi ile onu baş başa bırakmış, gönderdiği uyarılar, elçiler ile de onları doğru yolda tutmaya çalışmıştır. Allah insanı öyle bir özellikle yaratmıştır ki, bir ben var bende, benden içeri dizelerinin anlatmaya çalıştığı, nefsi ile aklı birbirine adeta hasımdır. Nefsin istediğine genelde akıl karşı çıkmış, aklın önerisine de nefis pek yaklaşma eğilimi göstermemiştir. İŞTE BU DÜNYADA İMTİHANIMIZIN NETİCESİ DE BUNA BAĞLIDIR. NEFSİMİZ Mİ AĞIR BASACAK, YOKSA AKIL MI?

Zorlu bir imtihanın içinde oluşumuzun, bizler hiç farkında olmadan yaşamaya devam ediyoruz, hiç ölmeyecekmişiz gibi. Allah bizlere gönderdiği kitabında, aklı ön plana çıkardığı halde bizler, sen Kur’an dan anlayamazsın diyenlere inanacak kadar nefsimizin esiri olmuşuz. ÇÜNKÜ ALLAH IN GERÇEKLERİ NEFİS İLE DEĞİL, AKILLA ANLAŞILACAKTIR. Nefsin her istediğine gönlümüz, vicdanımız razı gelmeye bilir, ama aklımızın onayladığı her şeyi, vicdanımız onaylayacaktır.

Bizler kendi menfaatlerimizi çıkarlarımızı, hem aklın hem de inancımızın hep önünde tuttuğumuz sürece, asla doğru ve mutlu yaşayan bir toplum olamayacağımızın bilincinde olmalıyız. Bizler Allah ın yarattığı insanı, Yaratandan ötürü sevmesini öğrenemediğimiz sürece, onun rızasına ve şefaatine de nail olamayacağımızı bilmeliyiz. Birbirimize katlanmasını bilmiyor, birbirimize güvenmeyip toplumda zıt kutuplar yaratıyorsak eğer, bunun kötü sonuçlarıylada bir gün yüzleşeceğimizi unutmamalıyız.

Dost, arkadaş, kardeş gibidir. Eğer birbirimize saygımızı, güvenimizi yitirmiş isek, o toplumda ne huzur kalır nede mutluluk. GÜNÜMÜZDE ÜLKELER ARTIK SİLAHLA, TOPLA, TÜFEKLE DEĞİL, TOPLUMLARI BİRBİRİNE DÜŞÜRMEKLE YIKILIYOR. BİZLER ÖNCE BİRBİRİMİZE GÜVENMESİNİ VE SAYGI DUYMASINI BİLMELİYİZ Kİ, EN BÜYÜK SİLAHA SAHİP OLALIM.

Sizlere bir hikâye aktarmak istiyorum, bu hikâyeden çıkaracağımız çok ama çok büyük dersler olduğuna inanıyorum. Ben bu hikâyeyi okuduğumda gözlerim doldu. EĞER SİZLERDE OKUDUĞUNUZDA AYNI DUYGUYU YAŞADIYSANIZ, BU ÜLKEYİ KİMSE YIKAMAZ, BU ÜLKEYİ KİMSE BİRBİRİNE DÜŞÜREMEZ DEMEKTİR.

(Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti, 

—Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma. 

Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı; 

—Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın. 
—Değdi, dedi, gözleri dolarak, -değdi… 
—Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun? 
—Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim. 
Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı: 
—GELECEĞİNİ BİLİYORDUM… GELECEĞİNİ BİLİYORDUM…)

Bizler bu hikâyeden çok dersler çıkarmalıyız. Eğer böyle bir dostumuz hiç olmadıysa hayatta, geçen yıllarımızın muhasebesini çok iyi yapmalı ve nerede hata yaptım diye düşünmeliyiz. Her şeyden önce yaşadığımız toplumda birbirimize güvenmeyi, kenetlenmeyi, hatta birbirimiz için canımızı dahi verecek dostluklar edinmeyi bilmeliyiz. 

Geçmişte böyle dostluk örneklerini görmek, bizleri şaşırtmazdı, ya şimdi? Ne dersiniz çevremizde çok fazla örnekleri var mıdır dersiniz? Bu örneklerin azalması demek, bizlerin Rabbin rehberinden uzaklaşması demektir. 

Gerçek dostlar edinen, asla yalnız kalmaz. Gerçek dost edinen kendisini, ne durumda olursa olsun güvende hisseder. Gelin hikâyede anlatılmak istenen, gerçek dostlar edinelim. DOSTU İÇİN RİSKE ATILAN, KENDİSİ İÇİNDE RİSKE ATILAN DOSTLAR BULACAKTIR. Güzel günün dostları değil, zor günün dostluklarını çevremizde edinenlim.

İbn_i Sina ya sormuşlar.
_DÜNYADA DEVASI OLMAYAN BİR DERT VAR MIDIR DİYE SORDUKLARINDA.
_DERDİN DEVASIZI, İYİNİN KÖTÜYE MUHTAÇ OLMASIDIR, CEVABINI VERMİŞ.

Bizlerde zor anlarımızda, gerçek dostlarımızı yanımızda bulmak ve kötüye muhtaç olmak istemiyorsak, nefsimizin değil, aklımızın yolundan gidip, güvenebileceğimiz gerçek dostlar edinmeliyiz. Aklın yolu Kur’an ın yoludur.

Bizleri Kur’an dan uzaklaştırıp beşerin sözlerine, kitaplarına yönlendirenler, söyledikleri sözlerin, verdikleri bilgilerin Kur’an a uymadığının anlaşılmasını istemeyenlerdir. Lütfen bu insanların oyununu bozalım ve Rabbin rehberini, Kur’an ı anlayarak bolca okuyalım. Bakın o zaman göreceksiniz, güneş bizim için nasıl daha parlak doğacak ve gerçek dostluklar nasıl kurulacak.

Bunların bilincinde olmayanlar, Kur’an a müracaat etmeyenler, onu anlayarak okuyup ayetler üzerinde düşünmeyenler, gönlünü Kur’an nuruyla değil de, beşerin sözleri ile dolduranlar, gerçek dost edinemezler. Bunun sonucunda bir gün mutlaka, ZOR BİR ANINDA, KÖTÜYE MUHTAÇ OLMAKTAN DA ASLA KURTULAMAZLAR. 

Allah cümlemizin yardımcısı olsun ve gerçek dost edinen kulları arsına alsın inşallah bizleri. GERÇEK DOSTLAR YILDIZLAR GİBİDİR, KARANLIK ÇÖKÜNCE ORTAYA ÇIKARLAR.

Saygılarımla 
Haluk GÜMÜŞTABAK



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nahl Suresi 98. Ayet. Kovulmuş Şeytandan, Allah'a Sığınırım. "Her Müslümanın Dikkatle Okuyup Düşünmesi Gereken Bir Ayet."

Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Nahl suresi 98. ayet olacaktır. Bu ayet öne sürülerek, Kur’an okumaya başlarken Allah,  EÛZÜBİLLÂHİMİNEŞŞEYTÂNİRRACÎM” , diye okumaya başlayın, emri veriyor diye anlatılır. Bu ayetin gerçek uyarısını, İslam toplumundan gizledikleri için, ne yazık ki Kur’an’ı okumaya başlamadan önce, Allah’ın ikazını yerine getirmediğimizden her okuyan yanlış anlıyor, neden mi? Her şeyin bir kuralı var, Kur’an’ı okumanın da elbette bir kuralı olmalı değil mi? Makalemi lütfen sonuna kadar okuyunuz. Gelin bu konu üzerinde önce ayeti yazalım, daha sonrada birlikte düşünelim. Nahl 98:   ŞİMDİ KUR’ÂN OKUMAK İSTEDİĞİN ZAMAN, ÖNCE O KOVULMUŞ ŞEYTANDAN ALLAH’A SIĞIN.  (Elmalı meali) Önce ayeti lütfen doğru anlayalım. Sizce Allah bu ayette, Kur’an’ı okumaya başlamadan önce, Eûzübillâhimineşşeytânirracîm” Yani, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım, diye başlayarak okuyun emrini mi veriyor? Bizler ne yazı...

Allah’ın Resulüne Verdiği Görev Yetki Ve Sorumluluk.

Bugün sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, İslam toplumunun hala farkında olmadığı ve onun içindir ki, Allah ile aldatanların tuzağına rahatlıkla düşütüğü bir konu üzerinde düşünmenizi rica ediyorum. Sizce Allah Resulüne, nasıl bir görev verip yetkilendirmiştir? Şöyle demiş olabilir mi, Resulüm ben sana Kur'an'da ana başlıkları indiriyorum, detayına girmeden gönderiyorum. Sen kullarıma ayetlerimi açıklayıp, nasıl hayata geçireceklerini anlatırsın diyor olabilir mi? Yada şöylemi diyor. Sana verdiğim görevin tanımını izahını yapıyorum, sakın sana indirdiğimin sınırlarını aşma. Senin görevin sadece tebliğ etmek ve toplumu sana verdiğim ilim ve bilgelikle ikna edip, Kur'an'a davet etmektir mi diyor? Bu konuya geçmeden önce, Allah'ın Resulünün Kur’an'ı daha rahat tebliğ edebilmesi, sözlerinin dinlenmesi için, bakın Resulüne kesinlikle itaat edilmesini nasıl emrediyor.    Ali İmran 32:   ŞUNU DA SÖYLE: “ALLAH’A VE RESULE İTAAT EDİN.”EĞ...

İslam’ı Sorumlu Olduğumuz Kur’an’dan Öğrenmezsek, Sonucuda İşte Böyle Olur.

  Bizler hiç düşünmeden, sorgulamadan Kur’an’dan uzak öyle bir din yaşıyoruz ki, adeta Allah’ın kitabı Kuran’ı küçümsediğimizin farkında olmadığımız gibi,  yalnız Kur’an ile İslam’ı yaşayamayacağımıza inandırıldık. İman ettik dediğimiz Kur’an, bu düşünceye onay veriyor mu, hiç baktık mı? Elbette hiç bakmadık, hatta bakmaya teşebbüs bile etmemizi engelleyip, sen Kur’an’ı anlayamazsın senin ilmin ne ki, Arapça bir kelimenin bilmem kaç anlamı var, sen hangisinin olduğunu nereden bileceksin diyerek, aklın mantığın kabul etmeyeceği düşünceleri, her nedense kabul etmekte sakınca görmedik. Arapça olan Kur’an’a bunları söyleyenler, her ne hikmetse yine Arapça olan rivayet hadislere, neden bunları söylemediklerini hala fark edemediysek, Allah ile aldatılmaktan da asla kurtulamayız.  İSLAM’I SORUMLU OLDUĞUMUZ KUR’AN’DAN ÖĞRENMEZSEK, SONUCUDA İŞTE BÖYLE OLUR . Mezheplerin hatta cemaat ve tarikatların şekillendirdiği İslam inancımızda şu mantık ve Kur’an dışı inancı, her nedense...